ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : DÜNYADA NELER OLUYOR / İSLÂM ÂLEMİ
Okunma Sayısı: 2372
Yazar: Akif Emre
FİLİSTİN'E NASIL BAKMALI?

Filistinlilerin yaşamak zorunda kaldıkları acı ve zorluklar karşısında tarafsızlıktan bahsetmek insan vicdanını iptal etmek demektir. Vicdanı iptal edilmemiş bir insan için Siyonist sömürgeciliğin çektirdikleri karşısında isyan etmemesi düşünülemez. Filistin, bir bakıma insanlığın vicdan testinden geçtiği sınav alanı.

İsrail'in, Filistin'in Gazze bölgesine yaptığı saldırının nedenleri, muhtemel sonuçları, tarafların pozisyonu gibi stratejik analizler bolca yapıldı ve bundan sonra da yapılacak. Ne var ki bu saldırı, stratejik boyuta indirgenemeyecek kadar kapsamlı bir insanlık durumuna işaret ediyor. Hem Siyonist saldırının karşısında olanların hem de bunu meşrulaştırmaya çalışanların "Filistin Davası"nı, Filistinlilere katkısı olmayacak hatta onu baltalayıcı bir dil, yaklaşım sergilenmekte.

Filistin'e nasıl bakılması konusunda ayrıntı gibi duran esasa ait birkaç not:

-Her şeyden önce, saldırı Hamas'a değil Filistin'e yapılmıştır. Gazze, Filistin'in bir parçasıdır. Hamas da buranın meşru seçilmiş hükümetidir. Sanılanın aksine Arap dünyası, Arap baharı sonucunda serbest seçimle tanışırken Filistinliler bunu çok daha önceden uygulamaktaydı. Saldırıyı Filistin'den bağımsız Gazze ye indirgemek, hedef Hamas'a yönelik görmek İsrail'in propaganda savaşına alet olmak demektir.

Saldırının şiddeti ne kadar büyük olursa olsun, bütüncül bir işgal edilmiş Filistin fikrinden uzaklaşmak İsrail'in stratejik hesaplarına uygun düşer ve bunu da çok başarılı PR çalışmasıyla yürütmektedir.

-Özellikle Gazze'ye yoğunlaşan askeri saldırı ve propaganda savaşının gizlediği gerçek: Filistin meselesi temelde Kudüs meselesidir... Saldırıların hedef bölgesinin seçiminde stratejik gerekçeleri kadar Kudüs'ün statüsü meselesini gündemden düşürmek, bu konuda karartma uygulamak için de kampanya yürütülmektedir. Sadece İslam âlemini değil, tüm renkleriyle Hıristiyan dünyayı da ilgilendiren Kudüs'ün işgal edilmişliği gerçeğinden uzaklaştıkça bu tür saldırılar daha da işlevsel hale gelmektedir.

-İsrail, Batı dünyasında özellikle Amerikan yönetimi ve kamuoyunda işgalci konumunu gündeme getirmeden batılıların bilinçaltına hitap edecek ortak tehdit algıları oluşturarak savaş stratejisini özenle kurgulamaktadır. Bu strateji büyük ölçüde tarih boyunca Yahudilere yapılan baskı ile Nazi soykırımının günahıyla yüzleşmekten kaçınan batılıların bilinçaltını rehin almaya dayanmaktadır. Kendi tarihsel hatalarının faturasını Filistin'e ödetenlerin vicdanlarını rahatlatacak "İslam terörü" korkusunu sürekli gündeme getirmektedir. Filistin'e yapılan saldırıların Hamas öne sürülerek meşrulaştırmaya çalışması bu amaca hizmet eder.

-İsrail, batılılara karşı mağduriyet söylemini en sefil şekilde işlerken, topraklarını gasp ettiği, savaştığı bölge ülkelerine de mağrur, buyurgan ve oyunun kuralını belirleyen olmak konumunu asla terk etmek istemeyecektir. Bunun için de gerektiğinde her türlü askeri yöntemi kullanmaktan çekinmeyeceği mesajını vermektedir. Bu zamana kadar izlediği yöntem de genelde başarılı oldu.

-Bu nedenle Gazze bölgesine yapılan son saldırılar Netanyahu'nun seçim öncesi iç politika malzemesi olmaktan öte anlam taşımaktadır. Elbette bu olayın iç politikaya yönelik bir boyutu vardır ve olacaktır. Ancak büyük resme baktığımızda tartışılmaya başlanan Camp David denklemi başta olmak üzere statükoyu sorgulayan yeni denkleme karşı bir meydan okumadır. Hem Camp David denklemini sorgulanmasını engellemek hem de bunu sorgulama niyetindeki yeni oluşumlara göz dağı vermeyi hedeflemektedir.

-İsrail'in bölgedeki en büyük kozu, bölge ülkelerin parçalanmışlığı olduğu kadar bir tehdit olarak İsrail'in varlığı çoğu yönetimlerin meşruiyetini sağlıyor oluşudur. Birbiriyle en küçük stratejik işbirliği yapamayan yönetimlerin İsrail tehdidi ortak paydası altında iktidarlarını korumakta, iktidarları da İsrail'i güvence altına almaktadır. Son saldırı bu durumu sorgulama niyetinde ki alttan gelen taleplerin tavizsiz ve acımasız bir güçle kesme yönünde kararlılık gösterisidir.

-Sanılanın aksine İsrail askeri anlamda da yenilmez değildir. İsrail'le gerçekten savaşmayı göze alan, direniş ruhuna sahip küçük güçlerin bile nasıl sonuç aldığını geçmiş bize göstermiştir. Onlarca Arap ülkesinin acziyetine rağmen FKÖ'nün verdiği mücadele hepsinden daha etkindi. Defalarca İsrail'den dayak yiyen, topraklarını kaybeden devletlere nazaran örgütlü mücadele umut kaynağı olmuştu. FKÖ nün kurumlaşması, ideolojik olarak yabancılaşması direnişin ideolojik yapısını da, yöntemini de değiştirdi. Başta İntifada olmak üzere son Lübnan savaşı yüzbinlerce asker besleyen, milyarlarca dolarlık silaha para yatıran ülkelerin yapamadığını gerçekleştirdi. İsrail açısından buna karşı vereceği cevap, bu örgütlerin terörist olduğuna dünyayı inandırmak olmuştur.

Yazının devamını okumak için tıklayınız.

Yazar: Akif Emre
17-11-12
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
FİLİSTİN'E NASIL BAKMALI?
Online Kişi: 10
Bu Gün: 144 || Bu Ay: 9.806 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.223 || Toplam Tıklanma: 52.174.008