ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 2659
Yazar:
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ YABANCILARIN GÜDÜMÜNDE

Türkiyenin eğitim sisteminin yüzyılı aşkındır yabancıların planlı müdahaleleri ve yönlendirmeleriyle özünden, kökünden ve kadim mecrasından koparılmaya çalışıldığını kaydeden...

Türkiye Eğitim Sistemi Yabancıların Güdümüne Bırakılamaz!
 
Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı Gürkan Avcı, Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) tarafından düzenlenen geleneksel aylık toplantıda “Eğitimde Yabancılaşma ve Yabancı Müdahale” başlıklı konuşmasında; Türkiye eğitim sisteminin, küreselleşmenin hız kazanmasıyla birlikte giderek yabancı danışmanların telkin ve eğilimleri doğrultusunda şekillenmesi gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğunu söyledi.
 
Eğitim sisteminin tüm sorunlarla ilişkili olan en önemli probleminin toplumun bilimsel anlayıştan uzaklaşması, eğitimi salt diploma olarak algılaması ve etik değerleri kazandıramayan bir eğitim süreciyle muhatap kılınması olunduğunu söyleyen DES Genel Başkanı Gürkan Avcı, Türkiye’nin bilimden korkmadığı için, gerektiği zaman her konuda yabancı bilim adamlarına danışmasının gerekli olduğunu fakat geçmişte de örnekleri olduğu üzere, zaman zaman ‘danışma’ kavramının dış kaynaklı yönlendirmelere dönüştüğünü ifade etti.
 
Türkiye’nin eğitim sisteminin yüzyılı aşkındır yabancıların planlı müdahaleleri ve yönlendirmeleriyle özünden, kökünden ve kadim mecrasından koparılmaya çalışıldığını kaydeden Gürkan Avcı, çok önemli tespit ve analizlerini paylaştığı konuşmasında şunları söyledi;
 
KOPYE, TERCÜME VE İTHAL EĞİTİM REFORMLARI
Osmanlı Devletinin yıkılışını hazırlayıcı unsurlardan en önemlilerinden birisi de yabancıların eğitim sistemine müdahalesi ve binlerce sayıdaki yabancı okullardır. Yabancı okullarının rolü başta gayrimüslim tebaa olmak üzere genel halkı isyana teşvik etmek, nifak sokmak ve devletten koparmak olmuştur. Osmanlının son dönemlerinde yalnızca Bitlis ilinde yabancılara ait 48 kız koleji ve okulu, 350 genel okul açılmış olması işin ciddiyetini ortaya koymaya yeterde artar bile. Yabancıların bu çalışmaları günümüzde de devam etmektedir. Bugün de eğitim sisteminin yapılandırılması ve geliştirilmesi süreçlerinde yabancıların telkin ve tavsiyeleri şirazesinden çıkıp milli eğitim sistemimize zarar verecek duruma gelmiştir. Dünya Bankası’nın kredisiyle 1997’de MEB ve YÖK işbirliğiyle yapılan ABD’den kopya edilmiş ‘Öğretmen Yetiştirme Projesi’nden tutun, Malta ve Yunanistan’da uygulanan ilköğretim programının aynısını ‘Bize özgü program’ diyerek 2005 yılında uygulamaya koyan örneklere varıncaya kadar.

YABANCI OKULLAR
Osmanlı topraklarında açılan binlerce yabancı okul maharetiyle ayrılıkçı, bölücü, devlet ve millet düşmanı nesiller yetiştirildi. Cumhuriyetten sonra 1980’lere kadar Fransız, İngiliz, Alman ve ABD’li uzmanların, 1980’den sonra ise AB uzmanlarının asimetrik planlamalarla eğitim sistemimize yön vermeye başladığını görmezden gelemeyiz. Korsana Karşı Çocuklar Projesi, Çocuk Dostu Okul Projesi, Yeşil Kutu Projesi, Temel Eğitim Projesi, Mesleki ve Teknik Eğitimin Modernizasyonu,  Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi, Eğitim Çerçeve Projesi,  Türkiye Temel Afet Bilinci Eğitimi Projesi, MEB İnternete Erişim Projesi gibi yüzlerce proje AB’nin, IMF’nin, DB’nin ve daha birçok uluslar arası kuruluşların isteği doğrultusunda ve onların önderliğinde yürütülen projelerden en masum olanlarıdır.
 
Yabancı kuruluşlar eğitim sisteminin amaçlarından, bu amaçlara ulaşmak için gerekli olacak eğitim­ öğretim süreçlerine kadar her şeye müdahale etmektedir. Başarısızlıklarla ve kangren haline gelmiş sorunlarla boğuşan ezberci, sınavcı, dershaneci, eşitsizlikci, piyasacı ve kalitesiz eğitim sistemimizin ne kadar milli olduğu, ne kadar halkın talep ve ihtiyaçlarına hizmet ettiği bugün için en önemli sistem sorundur.
 
Eğitim sistemimizdeki bu sorunun ortaya çıkışı, genelde sistemin yönetimini üstlenen siyasal ve bürokratik kadroların bilerek ya da basiretsizlikleri sonucu aldıkları karar ve yaptıkları uygulamalar nedeniyledir. Başka bir sorun olarak eğitim sistemimiz ‘eğitim odaklı’ kaygı ve beklentilere göre değil, ‘siyasal ve pragmatist’ beklentilere göre ve resmi ideolojik sentez anlayışı ile yapılandırıldığı için milli değerlerine, tarih ve kültürüne sahip çıkan gençler yetiştirme amacından giderek uzaklaşıp özentili, kozmopolit, milletine yabancı, seçkinci ve batı hayranı nesiller yetiştirmeye devam etmektedir. Hastalıklı virüsler taşıyan mevcut eğitim sistemimiz; batı yaşam tarzına öykünen ama kendi değerlerini küçümseyen, kozmopolit bir yaşam felsefesini içselleştirmesini ve böylece bir avuç şirketin ipoteği altında yaşamasını, küresel kapitalist patronların zincirlerine yeni halkalar eklemekten birinci dereceden sorumludur.
 
BEYİN GÖÇÜ
Üniversite öğretim elemanlarının akademik yükseltilmeleri, yabancı dil engeline ve yurt dışı atıflı yayınlara bağlanmasıyla üniversitelerin toplumsal sorunlardan uzaklaştırılmasının da yolu açılmıştır. Yeni öğretmen yetiştirme modeliyle, fakültelerin, eğitim alanlarında uzman yetiştirme görevinden iyice uzaklaştırılması da ayrı bir sıkıntıdır. Öğretmenliğin teknisyenlik düzeyine indirgenmesi de böyle olmuştur. Eğitim sorunlarıyla ilgilenebilecek, olay ve olgulara eleştirel bakabilecek eğitimci yetiştirilmesi istenmemektedir.
 
Ülkemizin en mühim sorunlarından birisi de en nitelikli ve en eğitimli gençlerini beyin göçü maharetiyle elinden kaçırıyor olmasıdır. Eğitim sistemimiz, AB'nin taşeronu ve fason imalat yeri değildir ve olmamalıdır. Uluslar arası fonlu eğitim projeleriyle ülke insanımızın, yabancıların belirlediği amaçlar doğrultusunda yetiştirilmesi istenmektedir. Hiçbir bağımsız, onurlu ve özgür ülke, gençlerini bir başka ülkede iş bulması için, Avrupa’ya, Amerika’ya, Kanada’ya kapağı atsın diye eğitmez. Eğitim sisteminin ecnebi uzmanlar tarafından belirlenmesine izin vermez. Türkiye eğitim sistemi yabancıların güdümüne bırakılamaz.
 
UCUBE BİR EĞİTİM SİSTEMİ
Osmanlının son dönemlerinden günümüze kadar ülkemize davet edilen yabancı eğitim uzmanlarının ülkemiz eğitim sistemini daha da kötüleştirmekten başka hiçbir faydasının olmadığını düşünüyorum. Eğitimde yabancılarla risk almanın, Milli eğitim sistemimizin amaç ve hedefinin sınırlarını zorlamanın, kadim eğitim geleneğimizin temellerine, özüne, köküne ve ruhuna itaatsizlik etmenin yabancı ülkelere hizmet etmek olduğunu görmemiz gerekiyor. Global egemenlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin çıkarını korumak adına yapılan yüzlerce sözde reform ve yenilikleri toplumsal hayatımızı çökertmeye devam etmektedir.
 
Çocuk ve gençlerimiz düşünmeye, sorgulamaya, hayatı yaşamaya, anlamaya ve hesap sormaya başladıkları çağları içi kof, ezberci, dogmatik, ucube bir eğitim sisteminin hüküm sürdüğü okullardan, müfredatlardan kurtarmalıyız. Yaşanan bunca deneyim açık bir şekilde göstermiştir ki eğitim reformu adıyla uygulanan yabancı menşeli eğitim politikalarının gençlerimize küreselleşen dünyada ara eleman olma, zihinsel yoksulluktan ve yaşam sömürüsünden başka bir getirisi yoktur.
 
YABANCI DİLDE EĞİTİM AYIBI
Darbe ve muhtıra dönemlerinde eğitim sistemimiz yabancı uzmanların kontrol ve müdahalelerine daha da açık hale getirilmiştir. Gençlerimiz milli ve kültürel kimliklerinden uzaklaştırılmış adeta tarihinden ve geleneğinden utanır hale getirilmiştir. Milli ve manevi değerlerinden koparılmış,
Yabancı kültürlere hayran, kendi değerlerini küçümseyen, kozmopolit bir ruhla yetiştirilmiş bir gençlik yaratılmıştır. Bu nedenle, eğitim sistemimizdeki bütün antidemokratik müdahalelerin izlerinin silinmesini istiyoruz. Eğitimdeki darbe mirası bütün yasal düzenlemeler kaldırılmalıdır. Yabancı dilde eğitim ayıbı özellikle darbecilerce palazlandırılmıştır. Yabancı dilde eğitime sömürge ülkelerde rastlandığını, hiçbir bağımsız ve onurlu ülkede yabancı dilde eğitim ayıbına rastlanılmadığını altını çizerek belirtmek istiyorum.
 
Yapılacak iş, eğitimde ne olup bittiğini doğru ve gerçekçi bir biçimde algılamak, eğitim sistemimizi yabancıların eğilim ve yönlendirmelerine bırakmamak, geleceğimize sahip çıkmaktır. Ben şahsen eski Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’in de, bakanlık koltuğuna yeni oturan Sayın Nabi Avcı’nında vizyon ve icraatları itibariyle bu ferasete sahip olduklarına inanıyorum.
 
MEVCUT EĞİTİM SİSTEMİNE GENİŞ PENCEREDEN BAKMAK
Dış siyasetten ekonomiye, millilikten evrenselliğe, bireysellikten yurttaşlığa, geleneklerden yazılı ve görsel basına, tarihten siyasete kadar pek çok etkenle ilişkili olan eğitim sistemini ve konu başlıklı konuşmamı farklı pencere ve perspektiflerle değerlendirmek istiyorum.
 
Son yüzelli yıldır bize gerçek çok kez söylenmedi. Ülkemizin ve eğitim sistemimizin kaderine yön verenler özünden ve köklerinden uzaklaştı ve yeni nesilleri de uzaklaştırdı. Halk neyin doğru, neyin yanlış olduğunu yıllarca anlayamadı.  Ne öğrendiğimiz bilgi ve tezlerin arka planını ve gerçek tarihini okuyabildik, ne de desteklediğimiz fikirlerin gizli ajandaları hakkında bilgi sahibi olabildik.
 
YÜZ YILLIK UYKU
Cumhuriyetin kuruluş sürecinde dönemin süper gücü İngiltere İslam’a, Osmanlıya, kadim medeniyetimize ve tarihimize ait ne varsa terk etmemiz şartıyla Türkiye’ye onay verdi. Mecburen buna razı olduk. Ya onların dedikleri gibi küçücük Anadolu’muzun sınırlarına çekilecek yahut onlarca yıl süren, yüzlerce cephe ve savaşların verdiği tükenmişliğin üstüne tamamen yok olma pahasına son kez savaşacaktık. İlkini seçtik ve bir asıra yakın süren uyku süreci başladı. Bu 16 büyük devlet kurmuş, büyük milletimizin derin devletinin kararıydı. Londra’dan emir geldi ve uyuduğumuzu ispatlamak için alfabeyi değiştirdik. Londra, hem bir zamanlar mahiyetimizde olan kardeş halklarla, hem dedelerimizle bağımızı kesmek istiyordu. Uyuduğumuzu göstermek için ne derlerse yaptık. Eğitim sistemimiz tamamen Avrupa’dan ithal bozuk patentlerle reformize edildi. Bu yüzden dedelerimizin yazdığı kitapları, onların mezar taşlarını halen okuyamaz, anlamayız. Dünya üzerinde böylesine devasa çarpık bir dönüşüm ve büyük çelişki yaşayan tek milletiz.

 İstekler alfabeden ibaret değildi sadece. Eğitim sistemi başta olmak üzere tüm kurumlar, hafıza ve gelenekler değişecekti. Din ile araya mesafe koymak zorunluluktu. Din en büyük ortak paydamızdı çünkü. Ortak paydalarımız canlı kalırsa ve güçlü olursa bir zamanlar hüküm sürdüğümüz ülkelerin Türkiye’ye kayma ihtimali hep vardı. Bu tehlikeydi ve değişmesi gerekliydi. İşte Avrupa’nın tanımladığı ve bize dayattığı ucube Laiklik burada devreye girecekti. Günümüzde de halen birilerinin ağzından düşürmediği ‘laik, çağdaş, bilimsel eğitim sistemi’ sloganlarının kökleri ta buralara dayanır.
 
KOMPLEKS VE NEFRET AŞILADILAR
İşte bu makas değişikliği asırlardır yönettiğimiz ülkelerden uzak düşmemize neden oldu. Avrupalılar, Arapların ve diğer Müslüman halkların peşinden ayrılmazken bizler onlara sırtımızı döndük. Avrupa ve Amerika’yı kendimize yakın bulurken Araplardan ve İslam dünyasından kaçıyorduk. Onları küçümseyen, aşağılayan ve nefret eden kesimler oluşturuldu. İslam dünyasından nefret edip, kibirli Avrupa’ya kompleks içinde hayranlık duyanlar eğitim sistemimizin laboratuarlarında halen yetiştirilmeye devam ediliyor. Bu projenin öncülerinin hepsi Avrupa eğitimliydi. Bu konuda basına da büyük görev düştü. Onların öğrettiği Türklük anlayışında, aslında bu sınırlar bize yeter, mazimizi unutalım, bu toprak parçasında mutlu olmaya bakalım sığlığı halen devam etmektedir. Hayal kurmayın dediler. Ülkenin zenginlikleri 100 aile arasında paylaştırıldı. Devletin ve bürokrasinin köşe başlarını tutacaklarda planlandı.

Ahlak anlayışımız, yaşam biçimimiz, kültürümüz, geleneğimiz ve alışkanlıklarımız ilmek ilmek örülerek onların istediği noktaya çekildi, yozlaştırıldı. Bu, halen süren bir projedir. Çoğu kripto olmak üzere işbirlikçileri maharetiyle sızıp devleti ele geçirdikleri gibi, eğitim sistemini de dizayn ettiler. Partilerde, bankalarda, bürokraside, yargıda, askerde, eğitimde, sporda anlayacağınız her yerde güç onlardaydı. Hem sistem, hem gerçek yaşam onların kontrolü altındaydı. Küçük, kendi halinde, tarihini inkâr eden, sorumsuz, sınırlı ve iddiasız bir Türkiye. İstedikleri buydu. Eğitim sistemi bu amaca yönelik hazırlandığı için farklı bakma ve perde arkasındaki gerçeği görme kabiliyetimiz hep sınırlı kaldı. Türk eğitim sistemi adeta öğretmemeyi öğreten, insanımızı sığlaştıran hormonlu bir ucubeye dönüştü.
 
75 milyonu avuçlarının içlerine alıp kaderine hükmedenler solcu, sağcı, gerici, ilerici, muhafazakâr, ülkücü, Kürtçü yani kim ne olmak istiyorsa kontrol edilmek şartıyla önü açılır, her türlü destek verilirdi. Güdümlerindeki ordu da ‘vatanı kurtarmakla’ meşgul olur, devleti korumanın yolunun sokaktaki ‘gericiyi, ilericiyi’ kontrol edip, fişlemekten, halka baskı ve zulüm yapmaktan geçtiği telkin edilirdi.  Basın da sık sık ‘Şeriat geliyor’ manşetleriyle herkesi korkutur, halkı bölmek için her türlü nifak tohumlarını serpiştirmek görevini ustaca yerine getirirdi. Millete kan ağlatan derin devlet yabancıydı, Türk’üm, Türkçüyüm diyordu ama aslında milli değildi. Onların kurduğu bütün tuzaklara düştük, oyunlarının içinde mahvolduk.
 
UYANIŞ VE DİRİLİŞ BAŞLIYOR
Uzun dönemdir ilk kez yerli derin devlet gücü eline geçirmeye başladı ve sorunlarını kendi çözmeye kalkışıyor. Sınırlarımız dışında kalan Kürtler büyümemizin önündeki tek engel ve bütün dış güçler bizi bölmek için aparat ettikleri Kürtleri karşımıza dikmeye çalışıyor. Ya Kürtleri kendi kaderlerine yahut İsrail’in kucağına bırakıp içe gömüleceğiz ya da büyük düşünüp Kürtleri de kucaklayıp ‘Yeniden Büyük Türkiye’ olacağız.
 
Kaderin bir cilvesidir ki Türkiye onların istediği şekilden çıkmıştır. Dinimizle ve kardeş ülkelerle aradaki buzlar erimeye başlamıştır. Bölgeye inilmiş ve tarihimizle barış başlamıştır. İşte ‘Yeniden Büyük Türkiye’ yeniden ‘Osmanlı’ olabilmek için sadece Avrupa tarafından bize öğretilen Türk! olmak yetmez ve işimize yaramaz. Osmanlı sadece Türk olduğu için üç kıtada at koşturmadı. Medeniyet kurduğu ve herkesi bağrına bastığı için büyüdü, cihana hükmetti. Londra ile bütün anlaşmaları yapan kadroların etkisinden kurtulamayan ve narkozdan uyanmayanlar bunu anlayamaz.
 
O büyük ve kadim medeniyetin bakiyesi, o büyük ceddin torunları olan bu asil millete güvenmeliyiz. Çevremizde güç savaşları başlamışken oturup “Kuzey Irak'ta Türk yok, Suriye’de Türk yok, ne işimiz var orada!” diyen sığ ve narkozlu zihniyetin bilmesi gerekir ki Osmanlı at koşturduğu yerlere oradaki Türkleri kurtarmak için gitmedi ki. Ya kardeşlerine yardım için gitti ya da mazlum ve mağdur milletleri emperyalistlerin şerrinden korumak için gitti.
 
AYRIŞTIRICI MİLLİYETÇİLİK
Üzerimize zorla giydirilmiş formaları, kimlikleri çıkarıp baktığımızda bizi ayrıştıranların hepsinin Türkiye’nin sorunlarından beslendiğini görürsünüz. Bu sorunları bitirmek öncelikleri hiç olmadı. Ayrıştırıcı kimlik vurgusu yapıp bütünleşmemizi baltalamak istediler. Irk ve kimlik kartına sarılanlara dikkatlice baktığınızda aslında bu kimlikler ile çok da sıkı bağlarının olmadığını görürsünüz. Milletimizi ayrıştıran, ötekileştiren, yasakçı ve baskıcı eğitim sistemini savunan bütün siyasi kurumlar, basın ve sermaye de dâhil olmak üzere çoğu dış merkezlerden yönlendirilir ve emir alır. Bu dış güçler istediklerinde bölmek için kullanacakları birçok kavram, kimlik ve tanım oluşturmuştur.
 
Bize Türk’ü öğreten, tanımlayan, talim ettirenler, hiçbir zaman Türk değildi, yabancıydı, ecnebiydi, dönmeydi, Avrupalıydı. Yani hem laikliği, hem Türklüğü, hem Kürtlüğü, hem terörü besleyen merkezler yıllarca içeriyi dizayn edip yönetenlerdi. PKK'ya destek verenler, biz nasıl ve ne yaparsak Türk olacağımızı öğretti. 16 devlet kuran Türklerin artık kimsenin aklına ihtiyacı yok. Biz bizi, kendimizi ve kardeşlerimizi, dostlarımızı ve düşmanlarımızı biliriz! Akıllarını kendilerine saklasınlar. Akıllarına çok ihtiyaçları olacak! İçeride ellerini soktukları bütün kurumlar ya değişecek ya bertaraf olacak. Yalan rüzgârı bitti çünkü...

YENİ VE BÜYÜK TÜRKİYE’YE YAKIŞIR EĞİTİM SİSTEMİ
Özetle söylemek isterim ki ruhundan ve köklerinden koparılmış mevcut eğitim sistemimiz özüne, aslına, özgün medeniyet perspektifli kadim mecrasına yüzünü dönmeye başlamıştır. Eğitimdeki toz duman ve kavga gürültünün asıl sebebi budur. Türkiye öncelikle eğitimiyle olmak üzere bütün kurumlarıyla milli ve bağımsız olacak. Brüksel, Londra, Paris, Berlin, Washington, Moskova, Pekin merkezli partiler, siyasetçiler, gazeteciler, sermaye, bürokrasi, asker buna uyacak. Başka çaresi yok. Ya değişecek, ya YOK olacak. Avrupa'dan emir alıp gerçeklerin üstünü kapatmaya çalışanları saymazsak herkes bundan mutlu olacak. Sorunlarından, enerjisini alan ur’lardan temizleniyor Türkiye. Artık masada poker oynayan bir Türkiye var karşınızda. Kenetlenmek için daha ne bekliyoruz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar:
02-02-13
E mail: milligazete.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
uğurlu
Sağlıklı ve mantıklı yapılanma ihtiyacı
Tarih : 03-02-13

Maarife doğru açıdan bakıp sağlıklı değerlendirme ile icraat yapılmasına efkarı umumiye muhakkak memnun olacaktır.

 
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ YABANCILARIN GÜDÜMÜNDE
Online Kişi: 25
Bu Gün: 188 || Bu Ay: 2.381 || Toplam Ziyaretçi: 2.230.618 || Toplam Tıklanma: 52.257.760