ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4358
Yazar: Enver Gülşen
BİLGİ TOPLUMU DENEN PALAVRA!

Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu başlıklı eserinde bir yerde, Notre Dame Kilisesi rahiplerinden birisi, yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan matbaaya karşıtlığını ilginç bir tez üzerine kurar. Matbaa, bilgiyi, o bilgiyi kazanmanın değerini bilemeyeceklerin eline verecektir rahibe göre. Rahibin tezi, modernitenin bilgiye yaptığı “kötülüğü” anlamak ve bugünün “bilgi toplumu” denen şeyinin mahiyetini kavramak için bir çıkış noktası olarak alınabilir.

“Başlangıçta gerçeklik, varlık, bilgi ve saadetti – kudret, hikmet ve rahmet – ve ‘başlangıçta’ da var olan ‘şimdi’de bilgiyle kutsal ve her şeyin kaynağı olan asıl ve kadim Gerçeklik arasında derin bir ilişki vardı.”

Seyyid Hüseyin Nasr’a göre, bilginin, varlıktan ve bilgi ile varlığın birlikteliğini ifade eden saadet ve vecdden koparılması bilgiyi anlamdan yoksun kıldı. Modernite, en kısa ifadeyle, Nasr’ın ifade ettiği bu kopuşun en üst aşamaya varması demektir. Notre Dame Kilisesi rahibinin korktuğu şey de buydu belki de. Bilgi ile onu kazanmaya adanan yol arasında sıkı sıkıya ilişki vardır. Bu yol, bilgiyle, sadece insanın varoluşunun anlamını değil, Varlık’ın da ilişkisini güvenilir kılar. Bilgelik, saadet ve vecd, bir anlamıyla, bilmenin seyr u süluk’u diyebileceğimiz bu yol üzereyken kazanılacak bir şeydir.

Bilgi toplumu denen şey, özellikle internetin, bilgi kazanmakla, onu kazanacak yol arasındaki bağı koparması sonucu oluşan yüzeysel bir bilgilenme hâlinin adı aslında. Bilgi kazanma deneyiminin ve deneyimin ahlâk ve tevazuu denen şeyin kaybedilmesi demektir bu. Saadet ve vecd yerine, bitip tükenmek bilmeyen mutsuzluk ve o ebedi mutsuzluktan kaynaklanan hırs ve şehvetin; seyr u süluk üzre olmanın getirdiği yol ahlâkı yerine, saldırganlık ve ahlâksızlığın; “aramanın” tevazuu yerine “bulmanın” şehvetinin geçtiği bir ultra-modern sapkınlık…

“Bilen” ile “bilinen” arasında kurulan zımni bir birliktelik anlaşmasıydı bilgi. Bilinen, sırlarını bilene ancak o anlaşma sonucu açıyordu. O zaman, “bilinenin ruhu” ile “bilenin ruhu” bir oluyor ve “o olarak bilme” denen şeyin sonucu olan bir bilgi oluşuyordu. Notre Dame Kilisesi rahibinin “bilginin değerini bilmek” dediği şey bu olmalıydı belki de! Bilinen, bilene mahremiyetini açıyor; bilense bilinenin mahremiyetine tecavüz etmeyen bir bilgiyi ortaya çıkarıyordu. Ve bilen ile bilinen arasındaki sır, ikisinin “bir” olmasını sağlayan sır olarak sadece ehline kalıyordu.

Ultra-modern internet bilgi toplumunda olansa tam tersiydi. Bilinen, asla “ne ise o hâlde” bırakılmıyor, dahası bilinen, bilen ile ilişkisinin kopması sonucu, kendini artık ne ise o hâlde sunmuyordu bilene… Bilen, tabiattaki tüm bilinenlere tecavüzü kendinde hak görüyor; böylece bilinenin gerçek mahiyeti, hükümranlık altındaki esir bir kâinatın yüzeysel mahiyetinin görünür kılınması dışında gizli kalıyordu. Bilen-bilinen ilişkisindeki ahlâk ve o ilişkiyi kuracak yol üzerinde olmanın getirdiği “bilgelik” kayboluyor; sırtlarında kitap taşıyan eşeklerin hâli gibi oluyordu “bilgililiğimiz”. Ahlâktan, anlamdan, saadetten ve varlıktan bağımsız bilgi…

Bir “gelişme” emaresi olarak sunulan “internet bilgilenmesi” elbette pratik sonuçları açısından faydalı. Ancak bilginin araçsallaştırılmasının en uç noktası olan internet bilgilenmesi, yolda olmanın ve arama aşkının getirdiği tevazu ve bilgeliğin yerine, “bulduğunu sanmanın” şehvetini getirmekte gecikmiyordu. Sosyal medyadan internet sözlüklerine kadar, “hap bilginin” ve bilginin ahlâkından yoksunluğun yaygınlaşması, pratik faydacılığı, hayatın temel amacı hâline getirdi. Bilgiyi aramanın aşk ve eziyetine katlanmadan pratik sonuçları olan bilgiyi hemencecik “bulmanın” getirdiği bir şehvet, ultra-modern dönemlerin “bilgi toplumu insanının” temel karakteristiği oluyordu artık.

Bilgiyle ahlâkın, saadetin, vecdin, eylemin, anlamın ve varlığın birlikteliğini sağlayan bağların tek tek koparılarak, faydacı ve araçsal bilginin tek hükümran olarak kalmasıdır bilgi toplumu denen şeyin en karakteristik özelliği. Gördüğümüz, asla yola çıkmadan “yolun sonuna” vardığını düşünen ve o düşünceden dolayı sonsuz bir kibirle donanmış olan uzman veya hap cahilleridir temelde. Bilgi toplumu, cehaletini bilmeyen cahiller üretmiştir. Bilmediğini bilmek, en büyük bilgelik olarak tanımlanırdı kadim zamanlarda. Ultra-modern zamanlar ise, bilmediğini bilmenin yollarının tıkandığını ve düşünmeyi unuttuğu bilgisini unutmuş insanın yalnız çölüdür. Bilgi ve iletişim toplumu, o çölü genişletmekten ve dahası çölü bir cennet bahçesi gösteren seraplar üretmekten başka bir şey yapmaz, yapamaz.

Özellikle sosyolog ve iletişimciler tarafından fazlasıyla önemsenen sosyal medyanın bilgi toplumu ve demokrasi için bir motor olarak görülmesi, kendi içinde tutarlı bir anlayıştır. Zira sosyoloji ve iletişim bilimleri, bilginin “varlık” ile ilişkili ahlâk ve anlamına değil, toplumsal süreçteki araçsallığına / kullanışlılığına önem gösterirler. Twitter’ın ya da diğer sosyal medya araçlarının demokrasinin en yaygın ve hızlı yolu olarak kutsanması da bununla ilgilidir. Zira ultra-modern global liberal demokrasi, “anlamsız çoğunluğun” kutsanması demektir; çoğulcu değil çoğunlukçudur. Bu yüzden dizginsiz, bu yüzden arsız, bu yüzden her detayıyla faşisttir. Bu “demokrasi” anlayışının mikro düzeyde kuruluşu, en temel karakteristiği bilgi arsızlığı ve şehvetli bilgi hapçılığı olan sosyal medyanın her aşamada inşa edilmesini zorunlu kılar.

Sonsuz kopuşların, kopuş bilgisinin bile unutulduğu bir raddeye gelmesi demekti ultra-modern / post-modern dönemler. Bilgi toplumu denen şey ve sosyal medya, bu parçalanmanın, insan denen varlığın kimliğini bile anlamsızlaştırdığı bir raddeye varması demektir. İnsanın kendi varlığından / adından bile kopuşu… Bu yüzden herkesin, her türden sosyal medya mecrada birer şizofren gibi, birçok ayrı hesapla, türlü türlü değişik isimlerle ve her biri diğerini yalanlayacak kadar değişken davranış ve huylarla bir arada yaşaması hiçbirimize anormal bir davranış gibi gelmez. Zira bilginin kendisini anlamlı kılan o bağlardan koparılmasının son aşaması, insanın kendi varlığından ve dahası “adından” kopmasıdır.

Kişisel şizofrenin, toplumsal şizofreni tarafından onaylandığı yerlerdir bilgi toplumları. Bu yüzden sadece pratik, araçsal ve çıkarcı sonuçlarıyla ilgilenirler bilginin. Bu yüzden bilgi toplumları philo-sophia’nın ebediyen kaybolduğu, dahası hikmetin yerle bir olduğu toplumlardır. Orpheus’un geriye bakarak bir daha “yukarı” çıkma şansını yitirdiği cehennemin adıdır. Sosyal medya denen şey, bu cehennemin en cilalı dolgu ve gösteriş malzemesidir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Enver Gülşen
29-03-13
E mail: timeturk.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BİLGİ TOPLUMU DENEN PALAVRA!
Online Kişi: 9
Bu Gün: 3 || Bu Ay: 2.562 || Toplam Ziyaretçi: 2.230.987 || Toplam Tıklanma: 52.260.394