ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 1697
Yazar: Davut Şahin
GENÇLERİMİZİ ŞEYTAN MI ÇARPTI?

Önceki gün TV5’te Medya ve Toplum programıma konuk ettiğim edebiyatçı-yazar Meryem Aybike Sinan, şunları söylüyordu: “Dilimizde hızla yozlaşma görüyorum. Özellikle okullarda çocuklar konuşmuyor, bağırıyor. En çok içim şuna yanıyor; dindar gençlik arasında ağzı bozuk olanlar çoğunlukta. Ben, başkasının çocuğunun küfür etmesini anlarım, ama dindar bir ailenin çocuğu, üstelik namaz kılan ve dini vecibelerini yerine getiren gençlerin ağzı bozuk olmasını bir türlü anlayamıyorum. Kabul edemiyorum. Olmaz böyle şey!”

Bununla kalsa iyi… Bundan önce de, sosyolog Alev Alatlı’nın “Paçozlaşıyoruz” diye argo bir ifadeyle hatırlattığı ve toplumun her kesiminde tırmanan dejenerasyonu anlatmıştı.

Biz eli kalem tutanlar, bu sütunlarda hep ideallerimizi, hayallerimizi ve dualarımızı yazarız.

Ama işin bir de “realitesi” var.

Yani yazdıklarımızla yaşadıklarımız birbirini tutmuyor.

Hatta bazı gerçekleri dile getirmek bizi ürkütür… Çünkü biz ne söylersek söyleyelim, toplumda yaşananlar ve hatta en yakınımızda yaşananlar hiç de yazdıklarımız gibi değildir.

Bazı okurlarımdan gelen mailleri izninizle paylaşmak istiyorum. Gerçekten ne halde olduğumuzu görmemiz açısından bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum:

“Davut Bey,

Ben ve eşim dindar bir aile olduğumuza inanıyoruz. Çocuklarımızı da küçük yaşlardan itibaren, namaz kılmaya teşvik ettik, dini kitaplar okuduk. İnançlarımızı dilimiz döndüğümüzce uygulamalı olarak anlatmaya çalıştık. Elbette bu konuda dört dörtlük olduğumuza inanmıyorum, eksik ve kusurlarımız olmuştur. Oğlumun küçük yaşta çok iyi bir çocukluk geçirdiğini ve hiçbir problem yaşamadığını söyleyebilirim. Canımı acıtan şey, oğlumun büyüdükçe bize yaşattığı sıkıntılar oldu. Yaşı ilerledikçe, namaz kılmayı terk etti. Okuldaki başarısı aniden düştü. Sokakta en olmadık gençlerle takılmaya başladı. Okulda da edindiği arkadaşlar yüzünden kovuldu. Zar zor bir işe yerleştirdik. Orada da en olumsuz tiplerle takılmaya başladı. Hayatımda hiç sigara içmeyen bir kişiyim, sigaraya başladı. Hatta bir parkta arkadaşlarıyla(!) otururken, polis üzerinden bir ot bulmuş. Her ne kadar ‘iftira’ diyorsa da, bu bizi derinden üzdü. Sürekli internette yazıştığı kızlarla buluşuyor, gezip tozuyor. Annesinden para sızdırıyor. Bulamayınca üzerine yürüyor. Ailece baskı yapan karakter değiliz. Psikologlara götürdük, onlar doğrudan anne ve babayı suçluyor. Tamam, biz suçlu olalım, yeter ki, oğlumuz düzelsin, onu en iyi yerlerde görelim. İnanın ne yapacağımızı şaşırdık. Çaresizlik böyle bir şeymiş. Bazen eşim, eğer bu huyu bu şekilde devam edecekse ölsün daha iyi diyor. Ölüsü olan bir gün, dirisi olan her gün ağlar diyor.”



Mektup uzayıp gidiyor. Aslında en yakınlarımızın da benzer sıkıntılar yaşadığını görebiliyor, elimiz kolumuz bağlı kalıyor. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, “dindar” bir ailenin çocuğu olmak yetmiyor.

Hani bir söz var, “Âlimden zalim, zalimden âlim doğar” diye. Ters yüz edilmiş karakter bozukluğu yaşayan öylesine çok gençlerimiz var ki, ne istediğini bilmemenin yanı sıra, her türlü zevki doyasıya ve ömür boyu yaşamak istiyor.

Genç kız annesi olan bir hanımefendi de benzer dertten şikâyetçi. Elektronik postaya gönderdiği notta:

“Kızım çok yalancı. Her türlü desteği vermemize rağmen, zaman zaman yaramazlıklarına göz yumuyoruz. Onun bu huyunu kendisine söylüyor ve başına gelebilecek tehlikeler karşısında uyarıyorum. Dinliyor, ama daha sırtımı döner dönmez yine aynı huylarına devam ediyor. Bir türlü vazgeçemiyor. Başına olabilecek en kötü şey geldi. Biz ailece ona kucak açtık. Yine aynı hatalar, yine aynı yalanlar…” diye yazmış.

Bir de, bir yazımı eleştiren genç bir kızın notunu aktarmak istiyorum:

“…Siz dini bütün olduğunuzu sandığınız kişiler çocuklarınızı gözlemliyor musunuz? Sanmıyorum. Benim babam çok dindardır. Hatta bir vakfın en tepe yöneticisidir. Ama ben babamdan nefret ediyorum. Hatta bu yüzden dinimi bıraktım. Hiçbir dine inanmıyorum. Çünkü okuduğu kitaplar, bana çok saçma geliyor.”

Evet, yaşının çok genç olduğunu söyleyen bu kızımızla yakından ilgilendik ve dinin bu kadar kolay bırakılamayacağını ve bazı gerçeklerin düşündüğü gibi olmadığını lisan-ı münasiple anlattık. Birkaç kez yazıştıktan sonra kendisine tavsiye ettiğimiz kitapları inşallah okumaya başlamıştır.



Evet. Bu zamanda kimse kimseyi suçlamasın. Bütün suç, ne varıyla-yoğuyla çocuklarını büyütmeye çalışan anne-babalarda ve ne de gençlerin asi davranışlarında.

Kabahat, bu zamanın cazibedar fitnesinde. Dört bir yanda fitne ateşinin yandığı bu zamanda gençler savunmasız ve çaresiz.

Yapılması gereken; üzerimize düşen vazife ne ise ona devam etmektir… Rabbimizin emir ve yasaklarını uygulamak ve en önemlisi imanımızın güçlenmesini sağlamak.

Keskin ve güçlü bir imana sahip olabilmek için, takva ve salih amellerimizi yeniden tanımlamalı.

Hatta bu zamanda “günahlardan kaçınmak” bile tercih edilen şıklardan biri olmalı.

Özellikle, bu tahribat, sefahet, cazibedar hevesat ve ahlâki yıkım zamanında, günahlardan kaçınmak demek olan takva esas tutulmalı.

Bu zamanda namazı terk etmeyen ve büyük günahları işlemeyen kurtulur. Zira ağır şartlar altında az bir salih amel, çok amel hükmündedir. Rabbim bizi ve çocuklarımızı “sırat-ı müstakim”den ayırmasın.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Davut Şahin
19-04-13
E mail: milligazete.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
GENÇLERİMİZİ ŞEYTAN MI ÇARPTI?
Online Kişi: 19
Bu Gün: 193 || Bu Ay: 651 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.104 || Toplam Tıklanma: 52.215.481