ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / KÜLTÜR ve MEDENİYET
Okunma Sayısı: 2942
Yazar: Mevlüt Yurtseven
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NDE TÜRK OLMAK

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir ulus devlet olarak ilan edildi ve ulus devlet olarak varlığını sürdürmeye çalıştı ama zannederim bir ulus devlet olarak sürecin sonuna geldi. Süreç kelimesini içinde bulunduğumuz günlerin esas gündemi ile bağlantısını da vurgulamak amacı ile özellikle kullandım. İçeride ve dışarıda değişen şartlar nedeniyle ilanından 2000’li yılların başına kadar sürdürdüğü ulus devlet misyonunu artık sürdürmesinin pek mümkün olmayacağı görülmektedir ve devletin kendisini yeniden tanımlamasını gerekli kılmaktadır. Bugün yapılan tartışmalar da bu tanımın nasıl yapılacağı üzerinedir devletin varlığı konusunda bir tartışma yoktur. Bu bir tür yenilenme varlığını sürdürme için değişik şartlara uyum sağlama çabasıdır. Osmanlının varlığını devam ettirebilmek için başlattığı modernleşme çabalarının bir benzeridir. Paniğe gerek yok.

1923 yılında ilan edilen cumhuriyet 1924 yılındaki anayasasına Türk tanımını koyarak ulus devlet inşasında ilk adımı attı. Sırada bu tanıma uyacak bir Türk ulusu meydana getirmek için gerekli adımların atılması vardı ve ilk adımlardan biride takvimin hicri kameriden miladi şemsi takvime geçiş yaparak günü 24 eşit saat dilimine bölen zaman uygulaması ve takvimdeki ay isimlerinin değiştirilmesidir. Bu kanunun kıyafetle ilgili yapılan kanundan sonra çıkarılmasına rağmen uzun zaman diliminde etkileri açısından daha önemlidir. Ay isimlerini değiştirirken İbraniceden Şubat ve Eylül almış Yunan savaş tanrısı Mars adını 3. aya Mart 7. aya Babil yeraltı tanrısı Tammuz adına Temmuz 8. aya imparator Ogustüs adına Ağustos isimlerini vermiştir. Müslüman takvimi ise yürürlükten kaldırılırken Yahudi geleneği ve pagan mitolojisinden yeni bir takvim uydurularak Müslüman takviminin yerine ikame edilerek zaman algımız değiştirilerek bitirilmiş ve zihinsel kopma başlatılmıştır ve maalesef başarılmıştır. Bu yaşadıklarımızdan bir örnektir ve bilinmeyen binlerce mağduru olan sonuçları birkaç nesil sonra ortaya çıkan bir travmadır. Artık bu ülkenin Müslümanları çok değil yüzlerce yıl kullandıkları ama 80 yıl önce terk ettikleri hicri kameri takvim bugün aşure günü ramazan ve bayramlar dolayısıyla sadece dini vecibeleri için mecburen kullanmaktadırlar. Bu ülkenin insanları artık 14 Şubat St Valentin Gününü bir kandil çoşkusu ile kutlamaktadırlar. Yeni devletin kurucuları yeni bir ulus inşa ederken kurucu olarak kabul ettikleri Türk’ün değerleri ve dininden pek hoşlanmamışlardı. Yeni bir Türk yaratmak peşindeydiler; yani anayasaya koydukları Türk biz değildik.

Bu ülkede yaşayan Kürtlerin ve Lozan’da azınlık statüsü kazanan ama bu ülkenin parçası olma hakkını ve dolayısıyla var olma hakkını kaybeden unsurların bugün hikayelerinden bazılarını biliyoruz. Bu ülkede Kürt Rum Ermeni Süryani olmak zordu ya Türk olmak nasıl bir şeydi? Bunu anlamak o günlerin Türkler içinde kolay geçmediğini anlatmak için size Neyzen Emin Dede’nin hikayesini anlatacağım. Sayın Beşir Ayvazoğlu bu Emin Dede’nin hüzünlü hikayesini çok güzel anlatır. Bu vesile ile Neyzen Emin Dede’yi rahmetle anıyorum ve bize hakkını helal edeceğini umuyorum.

Emin Dede, 14 Mart 1883 yılında, İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Babası, Hırka-i Saâdet Camii Hatibi Eyüp Sabri Efendi’dir. Kendisinden 3 yaş büyük bir ağabeyi vardır. Ağabeyi dönemin meşhur hattatlarından Ömer Vasfi Efendi’dir. Ortaokulda iken ağabeyi ile birlikte, Çukurcumalı Kadri Efendi’den sülüs ve nesih yazılarını öğrenmeye başladı. Emin Efendi yaşadığı dönemin en büyük hattatlarından sayılmaktadır. Emin Efendi, Nusretiye Camii Kayyumu Hâfız Haşim Efendi’den mûsıkî dersleri alarak mûsıkîye başlamıştır. On üç ondört yaşlarında iken Aziz Dede ile ney meşkine başlamıştır. 1905 yılında hocası Aziz Dede’yi kaybettikten sonra Bahariye Mevlevihanesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede ile meşklere devam etmiştir. 1908 yılında Hakkı Dede’nin vefatı üzerine, çile çıkarmış bir mevlevi olmamasına rağmen Galata Mevlevihanesi neyzenbaşılığına getirtilip kendisine “Dede” ünvanı verilmiştir. 1925 yılında tekkeler kapatılıncaya kadar bu görevine ve ilaveten Üsküdar Mevlevihanesi neyzenbaşılığı görevine devam etmiştir. Aynı dönemlerde Darülelhan’da ney hocalığı görevini de yürütmekte olan Emin Dede’nin, 1926’da Darülelhan’ın adının Türk Mûsıkîsi Konservatuvarı olarak değiştirilip Türk Müziği bölümünün kapatılmasıyla bu görevi son bulmuştur. Emin Dede 1943 yılının Ağustos ayında beyin kanaması geçirmiştir ve vücudunun sağ tarafı felç olmuştur. Bir buçuk yıl daha bu halde yaşamıştır. Bu bir buçuk yıl içinde bile talebeleri ile evindeki meşklere devam etmiştir. 3 Şubat 1945 Cumartesi günü saat öğleden sonra 12.30’da hayata gözlerini yummuştur.

Beşir Ayvazoğlu şöyle der: “Tekkelerin ve Darülelhan'ın Türk Musikisi bölümünün bir yıl arayla kapatılması Emin Dede'yi şiddetli sarsmış ve ayaklarının altındaki zemin kaydığı takdirde bir insan ne hissederse onu hissetmiş olmalıdır.” “Emin Dede, artık bir neyzen olarak evine mahkûmdu ve muhtemelen daha zor günlerin gelmekte olduğunu hissediyordu. Sevgili ağabeyini kaybettiği yıl harf inkılâbı ilan edildi. Ömer Vasfi Efendi, bir âlemin kapılarının bir daha açılmamak üzere kapandığı 1928'de, büyük değişim dalgalarına direnebileceğine inandığı kardeşini yapayalnız bırakarak genç yaşında göçmüştü. Talebelerinden Necmeddin Okyay, onun 1928'de vefatını bir çeşit "kerâmet" olarak nitelendiriyor ve düşürdüğü mücevher tarihte "Yazmadı aslâ şu Lâtin harflerin gitdi Ömer" [1347/1928] diyordu. Hatip Ömer, bir hattat olarak hayatına anlam kazandıran eski harflerin, dolayısıyla bu harflere bağlı bütün bir kültürün tarihe gömüldüğünü görmeden gitmişti, ama Emin Efendi, Türk musikisinin bile yasaklanıp büsbütün hayatın dışına itildiğini görecekti.”

Yaşanması zor bir ömür ve bugün karşılığını bulamayacağımız bir şahsiyet... Bu topraklardan bir Neyzen Emin Dede bir daha ne zaman çıkar bilemeyiz. Bir dönemin sessiz tanıklarından ve mağdurlarından İstiklal Mahkemelerinde yargılanmamış hapsedilmemiş ama bütün bir hayatın kazanımları bir gecede kanunlarla elinden alınmış ve hiçleştirilerek küstürülerek evine hapsedilmiştir ve Türk olması da bu dramı yaşamasına engel olmamıştır.

Dini hassasiyetleri olan Türklerin ulus devlet modelini savunmalarını anlamıyorum çünkü ulus devlet modelinde tanımlanan Türk, cumhuriyetin ilanında bu coğrafyada yaşayan Türk değildi. Umarım bu topraklarda bir daha hiç kimse böyle bir travma ve dram yaşamaz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mevlüt Yurtseven
15-05-13
E mail: timeturk.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
AHMET
HANGİ TÜRK?
Tarih : 16-05-13

Türk, Türkiye, Türk bayrağı... Bugünlerde çokça tartışılan meseleler. Atatürk, vakıa Türkten, Türklükten bolca bahsetmiştir. Ama onun methettiği Türk, tarih boyunca teşekkül etmiş "Tabii Türk" değildir. Öyle olsaydı, tabii Türk'ün temel harcı İslamiyet'i Türk'ün hayatından silmeye kalkar mıydı? Sen Türk'ü Türk yapan bütün değerleri berhava et, sonra Türk'ü öv. O zaman övdüğün şey bildiğimiz Türk değildir. Evet, M. Kemal, tabii Türk'ü değil, kafasında tasarladığı Türk'ü övmüştür. Onun hayalindeki ve yapmaya çalıştığı Türk, İslamiyetten tamamen uzaklaşmış, tarihinden kopmuş; tamamen Avrupalı bir tiptir. M. Kemal'in tasarladığı Türk kadar "Tabii Türk"e zıd başka bir insan tipi olamaz. İşte, hem Türk'ü övmesi, hem de Türk'ün bütün değerlerine savaş açmasındaki tenakuzun izahı bu noktadadır.

 
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NDE TÜRK OLMAK
Online Kişi: 24
Bu Gün: 159 || Bu Ay: 617 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.048 || Toplam Tıklanma: 52.215.052