ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / HİKÂYE
Okunma Sayısı: 5850
Yazar: Süleyman Yılmaz
KÜFÜRBAZ-2 (Hikâye)

-Hoş geldin oğlum, diye bir ses duydum.

Rıza cevap vermemişti. Annesi olmalıydı. Kulübenin önünde büyük bir dut ağacı vardı. Dutun altında ise küçük bir masa ve üç kişinin rahatlıkla oturabileceği bir divan bulunuyordu. Rıza içeriye girdi. Ardından annesi de girmişti. Birkaç dakika sonra annesi elinde bir tencereyle bahçeye çıktı. Belli ki yemek yiyeceklerdi. Birkaç kez içeriye girip çıkan kadın masayı donatmıştı.

-Rıza, sofra hazır, diye seslendi.

Rıza üzerindeki aynı kıyafetlerle geri gelerek sedire oturdu. Sandalye yoktu ama bu mesele değildi. Annesi masayı sedire yaklaştırmıştı. O kadar sessiz bir şekilde yemek yiyorlardı ki şaşırmıştım. Rıza’nın konuşmasını duymak istiyordum. Ama konuşmuyordu. Gecenin sesini kurbağa, tabak, kaşık sesleri bozuyordu. Yemek faslı sona erince Rıza hemen sedire uzandı. Annesi masayı toplamaya başladı. Masanın toplanma işi bitince annesi elinde ince bir pikeyle göründü. Pikeyi Rıza’nın üstüne örterek Rıza’nın ayakucuna oturdu. İnanamıyordum, Rıza hemen uyumuş muydu? Bu benim işime gelirdi. Merakımı gidermek amacıyla gizlendiğim yerden çıkarak Rızaların evine yaklaştım.

-İyi akşamlar teyze, diye seslendim.

Kadın tanımadığı birisini karşısında görünce çok şaşırmıştı. Yüzüme dikkatlice bakarak:

-İyi akşamlar oğlum. Tanıyamadım ama…

-Kusura bakmayın beni tanıyamamanız normal, önce size kendimi tanıtayım.

Hiç tanımadığım bu kadına kim olduğumu, sabahtan beri yaşadıklarımı anlattım. Bir masal dinlercesine sözümü hiç kesmeden beni dinledi. İlk defa Rıza’yı merak eden birisini gördüğünü söyledi. Bedeni solmuş ama ruhu dipdiri olan kadının gözleri buğulanmıştı. Ben sustum o başladı:

-Sahipsizlik çok zor evlat, diye söze başladı. Biz yukarıdan taaa Kışlacık köyündeniz. Daha gözümü açmadan Rıza’nın babasıyla evlendirdiler. O fakir, ben fakir. Eski bir ahırı ev yapıp oraya yerleştik. Rızanın babası Kore Gazisidir. Kore’den geldikten sonra fazla yaşamadı. Savaşta çok üşütmüş. Sabahlara kadar öksürüğü geçmezdi. Yıllarca ne o uyuyabildi ne ben … Hastalığı hepimizi perişan etmişti. Oysa ben kucağımda küçük bir çocukla ne umutlarla beklemiştim onu. Bir sabah öksürükten sonra öyle bir kan geldi ki ağzından, çok korkmuştum. Zaten o günün akşamında da öldü. Küçük bir çocukla çaresizlik içinde kalakaldım. Ne olursa olsun Rıza’yı en iyi şekilde yaşatmaya karar verdim. Ne benim kaderim ne de babasının kaderi Rızanın hayatını etkilememeliydi. Köyde beş yıl okuduktan sonra onu kasabaya gönderdim. Komşu köyden gelen çocuklarla birlikte bir evde kalıp okumaya başladılar. Başlarında liseye giden büyük çocuklar vardı. Ara sıra gelir onlara para bırakır, Rızaya sahip çıkmalarını tembihlerdim. Sağ olsunlar hep göz kulak oldular. (Derin bir nefes aldı. Artık gözyaşları damlamaya başlamıştı. Beyaz yazmasının ucuyla gözyaşlarını silerek devam etti.) Yazın yanıma gelir bana yardım ederdi. Kaç sene böyle sürdü gitti. Rıza’nın büyüdüğünü görmek beni çok mutlu ediyordu; ama oğlum büyüdükçe dertleri de büyüyordu. Komşulardan duyardım: Senin Rıza Kör Ahmetlerin Ayşe’sine âşıkmış, diye. İnanmazdım ama doğruymuş. Meğer benim Rıza kara sevdaya tutulmuş da haberim yokmuş. Gençlik hevesidir, geçer zannettim. Oğlum lise son sınıfA geçtiği için okulunu bitirir çalışmaya başlar diye umutlanıyordum. Ama öyle olmadı. Yaz sonunda oğlumu köy minibüsüne bindirip uğurlamıştım. Ardından çok dualar ettim. Son senesiydi ne de olsa. Okulunu bitirir başının çaresine bakar diye seviniyordum. Babasının gazilik maaşıyla zar zor okutuyordum. Okulunu bitirmesi ikimiz için de en iyisiydi. Rıza kasabaya gittikten üç gün sonra bir akşamüstü muhtar evime geldi:

-Senin çocuk dün okula gelmemiş. Eve de uğramamış. Öğretmenleri haber vermemi söylediler, dedi.

Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Komşular başıma üşüştü. Ertesi gün soluğu kasabada aldım. Rıza’yı ne gören ne de duyan vardı. Ev arkadaşlarına sordum. Geç vakit bakkala gittiğini ve dönmediğini söylediler. Çocuklar o gece jandarmaya gitmişler. Jandarma aramış taramış ama bulamamış. En sonunda geceleyin ekmek aldığı bakkal :“Galiba kaçırıldı.” demiş. Rızanın kendisinden ekmek alıp giderken bir arabaya bindirildiğini görmüş. Anlayacağın yavrum, Rıza’yı kaçırıp dövmüşler. Dövdükleri gibi bir de yaylanın soğuk sularına atmışlar. Gece boyunca zorla soğuk suyun içinde tutmuşlar. Jandarma bulduğunda donmak üzereymiş. Meğer Ayşe’yi amcaoğluna vereceklermiş. Rıza, kızın aklını çelmesin diye gözdağı verelim, demişler. Elleri kırılasıcalar çocuğumun hayatını mahvettiler. Oysa muhtar haber ettiği zaman karıları, kızanları sözümona üzülmüşlerdi. Mahkeme kaçırmak, alıkoymaktan ikişer yıl ceza verdi. Benim oğlumun hayatını mahvettiler iki yılla kurtuldular. Rıza aylarca hastanede yattı. Tıpkı babası gibi o da öksürüğün pençesine düştü. Okula gitmedi, konuşmayı kesti. Hayata tamamen küstü, her şeyi boş verdi. Bu olaydan sonra köyde o insan kılığından çıkmış insanların yanında duramazdım. Çok ağrıma gitmişti. İlçeye taşındık. Bu gördüğün viranede ana oğul idare edip duruyoruz işte. (Bir müddet sessizce bekledi)Artık ona bir şey diyemiyorum. Gündüzleri seralarda, tarlalarda çalışırım. Rıza’da çarşı pazar dolaşır durur. Biraz gazilik maaşı, biraz da Rıza için yapılan yardımlar derken geçinip gidiyoruz işte. Her şey geçip gidiyor ama Rıza’nın öksürüğü geçmiyor. Doktorlar Rıza’nın içinin çürüdüğünü söylediler. Ha bugün ha yarın bekliyorum. (Artık hıçkırıklarla ağlamaya başlamıştı.) O öksürük krizleri boyunca ben de onunla birlikte ölüyorum. Ne bitmez bir çileymiş bu. Önce kocam, şimdi oğlum. Herkesin imtihanı farklıymış evlat, benim imtihanım da bu galiba.

Rıza’nın hikâyesini öğrenmek içimi acıtmıştı. İnsanlığımdan utanmıştım. Biraz da aşka kızmıştım. Neden hep varlığını hatırlatmak için kendisine kurbanlar seçer, neden? Mecnunu çöllere düşürdü, Ferhat’a dağları deldirdi, Kerem’i yaktı; ama yetmedi. En sonunda da gariban Rıza’nın hayatını kararttı. Gündüz tanıdığım küfürbaz, geceleyin bir aşk kahramanı olmuştu.

Eve hangi duygularla, nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum. Uykularım delik deşik olmuştu. Sabaha kadar yatakta döndüm durdum. Sabah ezanının ferahlattığı içim bir müddet sonra okunan salayla ürpermişti. Yoksa ölen Rıza mıydı?... Neyse ki Rıza değildi. Birkaç gün bu şekilde geçti gitti. Onu tanıdığım yerde, yine amcamın yanındayken okunan bir sala okey salonunda şaşkınlıkla karşılandı. İmam, Rıza’nın ismini anons ediyordu. Amcam:

-Bizim küfürbaz ölmüş, dedi. Dayanamadım, hemen dışarıya çıktım. Çok şey söylemek isterdim; ama kelimelerimi yutmuştum. “Allah rahmet eylesin.” dedim kendi kendime. Ayaklarım beni mezarlığa doğru sürüklerken sağımdaki, solumdaki, önümdeki, arkamdaki herkese bağırmak istiyordum:

-O küfürbaz değildi, onu siz küfürbaz yaptınız. Hangi çocuk yeryüzüne küfürbaz olarak gelir ki...

Hikâyenin birinci bölümü için tıklayınız.

Yazar: Süleyman Yılmaz
24-05-13
E mail: poetika42@hotmail.com
 
 
Yorumlar: 5
yuzzee
Fantastik
Tarih : 13-06-13

Fantastik, özlü bir hikaye. Az sözle çok şey anlatıyor. Doğruların yanlış, yanlışların da doğru algılandığı günümüzde, toplumun kanayan yaralarına parmak basan bir eser. Elinize sağlık...

 
Funda SÖNMEZ
Küfür ve Biz
Tarih : 13-06-13

Öncelikle hikayenizi çok beğendim. Hikayenizde toplumdaki sorunlara yer vermeniz çok iyi olmuş. Bu hikayeden şunu anladım: İnsana her türlü davranışı iyi ya da kötü yaptıran etkenlerden birisi de aşktır. Aşk insanın hayatını bile mahvedebiliyor. İnsanın iyi ya da kötü davranışlar sergilemesinin nedenlerinden birisi de toplumdaki çevresidir ve insanın yaşadığı olumsuz ya da olumlu olaylarda insanın hayatının şekillenmesinde büyük rol oynuyor: Rıza'daki gibi... Bence her insanda az da olsa merhamet ve saygı vardır. Çünkü insan insan olduğu için değerlidir. Yazarlık yeteneğinizin daha çok ilerlemesi dileklerimle...

 
Ebru ÖZDEMİR
Gerçekçilik
Tarih : 03-06-13

Yazarın eline sağlık diye baştan söyleyeyim. Gerçekten güzel bir öykü olmuş. Sade ve akıcı bir dil kullanılmış. Bu çok iyi. Anlatılan olayın gerçekçiliği bakımından da tam not verilmeli yazara. Hikayeyi gerçeğin içinden çıkarıp kağıda döktüğü belli. Fakat olaylar çok hızlı gelişmiş ve olaylar arasında kopukluk var. Sanki birkaç yapbozun birer parçaları kullanılarak yeni bir yapboz oluşturulmaya çalışılmış gibi. Bunun dışında söylenecek pek bir şey de yok. Yazar inşaallah yeni hikayelerle karşımıza çıkar.

 
Fatma ACUN
Yanlışa Dur Demek Lazım
Tarih : 27-05-13

Hikayede anlatıldığı gibi etrafımda bu tür olaylara sık sık şahit oluyorum. "Hadi oğlum amcana küfret." deyip de bu durumu gülerek izleyenler bile var. Bu ne çirkin bir eğlencedir. Bazıları eğleniyorum derken çocuklarının ağızlarını bozduklarını fark edemiyorlar. Yazar konuyu çok duygusal bir dille anlatmış. Yazardan bunun gibi hikayelerin devamını bekliyoruz.

 
Ne fark eder
Gafletten uyandıranlara selam olsun
Tarih : 24-05-13

Muhterem Süleyman bey kardeşim; başkanlık Sistemi'ydi, galataport'tu, pensilvanya'ydı, ev'di, arabaydı, bağ'dı , bahçey'di derken bir hayal dünyasında yaşayıp gidiyorduk güzel güzel!!!!! . Revamı ? hakikat aynasını karşımıza dikip bizi bu tatlı rüyadan uyandırmak, göz yaşlarına boğmak. Sizden intikam almamız lazım. Haydi, sabırsızlıkla beklediğimiz yeni hikâyeniz de bizi ağlatmadan düşündüründe intikamımızı almış olalım. Hoş ağlatsanız da kabulümüz yeter ki yazın. Selam ve muhabbetlerimle.

 
KÜFÜRBAZ-2 (Hikâye)
Online Kişi: 39
Bu Gün: 192 || Bu Ay: 9.449 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.125 || Toplam Tıklanma: 52.164.292