ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4864
Yazar: Ahmet Selim
İŞLENMEMİŞ CEVHERLER

Her bakımdan mükemmel olmak imkânsız denecek kadar zor. Ama herkesin kendini geliştirmesi, mevcut hâlinden daha iyi olması mümkün. Bir sahada çok derinleşip sonra merak yelpâzesini dalga dalga genişletmek lâzım. Merak sınırlarımız, dolayısıyla da okumalarımız arttıkça merkezdeki derinlik alanımız daha bir sağlamlaşacak, derinlik çok farklı bağlantılarla serpilip büyüyecektir. "Her kitap bir kitabı anlamak için okunur." sözü tam da buraya yerleşmeli... "Bir" kitapta derinleşmek için çok kitap okumak... Mükemmele ulaşır mıyız, bilinmez; ama mükemmele doğru yol almak böyle mümkün olacaktır. (Doğruluş)

Bütünlük ve tamâmiyetten söz ederken, dört dörtlük bir var oluşu, bir mükemmeliyeti amaçlıyor değilim. Yalnızca, hayâtiyetin şartı olan bir terkibi, zarûreti ifâde etmek istiyorum.

Bazı eksiklikler, var oluşu imkânsızlaştırır; hayâtiyeti engeller. İnsanın bir parmağı, bir kulağı eksik olabilir; ama kalbi, ciğeri pankreası eksik olabilir mi? Şuuru, aklı, dengesi eksik olabilir mi? En büyük eksikliğimiz, eksikliğimizi gidermeye çalışmamamızdır. Kaabiliyetlerimizi geliştirme kaabiliyetimiz yok. Kaabiliyetlerimizi besleme, geliştirme, yan ihtiyaçlarıyla destekleme kaabiliyetimiz yok. İşlenmemiş cevherler gibiyiz!

 "Ben matematiği sevmiyorum." Sevmiyorsun da kardeşim, sende hiç katlanma sabrı ve gücü yok mu? Bu alanda uzman olacak değilsin, ama biraz haberdar olmak zorundasın. "Ben matematiği çok seviyorum, edebiyatla ilgilenmek istemiyorum." diyendeki de aynı kafa. Bence matematiği sevimsiz kılan, genellikle, öğreticilerinin sözel ilgisizlikleridir. Anlatırken, kelimeleri o kadar cebirsel kullanıyorlar ki; iki-üç kelime fazla kullanarak kolayca açabileceği anlam, bilmece gibi kalıyor. Bizim zamânımızdaki matematik kitapları hep öyleydi. Teorem değil, vecîze yazıyorlar sanki! Ârif olan anlasın!

 Mümeyyiz vasıf, diğer vasıfsızlıkları bağışlatmaz. Biri güzel konuşuyor, üstelik de sâdece güzellik tarafıyla ilgilenerek boş konuşuyor ise; neye yarar bu? Sadece konuşmak yetmez, o konuşmanın sâdece güzel olması ise hiç yetmez.

 Bâzı konularda eksiklik bizâtihî yanlışlık demektir. "Bir sayının yarısı doğru." diye bir şey olur mu? Tek rakamı bile eksikse o sayı yanlıştır. Bir terkibin kenarını azıcık koparırsan, o terkip yok olur. "İnsanın eksikleri olur canım." denilir ve öyledir tabii. Ama artıları anlamsız bırakan eksikler başka bir şeydir. İyidir de şuuru azıcık eksik, sorumluluk duygusu eksik! Biraz dengesizdir, biraz tutarsızdır!

 Bir ağacın gökyüzüne doğru uzanan dalları da olur, yana açılan kısa dalları da... Tek dallı ağaç olmaz. İnsan, zarûret miktarı bir "çok yönlülük" sâhibi değilse hiçbir yönde gerçekten var olamaz.

 Şu futbol basit bir oyun. Fiziği elverişli olan herkes oynar. Milyonlarca dolar harcıyoruz, çünkü bize mahsus zorlukları var! Adam driplinglerle, çalımlarla 50-60 metre top taşıyor; sonra gelişigüzel dümdüz vuruyor. On senedir bunu yapıyor! Kondisyonu, ayağı, bileği, her şeyi yerinde. Hiç yorulmayışına ve iyi niyetine bayılıyorum. Ama be mübârek adam, biraz kendini değiştirmeye ve tamamlamaya çalışsana. Şunun dibine vurma, uçurtma gibi havalandırma. Azıcık falso ver, biraz kesme kavsiyle elektriklendir. Yapanları görmüyor musun; senin işin bu, kendini biraz artırmaya çalışsana. Yoksa olmaz! Öyle gelmiş, öyle gidecek! TV'den seyrederken o koşuyor, ben yoruluyorum! (Adını vermeyeyim, sempati duyduğum takımın sağında oynuyor.)

(Lûtfen aşağıdaki paragrafı satır satır, kelime kelime tefekkür ederek okuyalım. "Doğruluş")

 Biz sâdece futbolda değil, her konuda böyleyiz. Saf, katkısız, emeksiz kaabiliyetler toplumuyuz. İşlenmemiş cevherler ülkesi... Cesâret bulunca uyardığım oluyor: "Biraz şu türlü okumaların olsa... Ben de sana yardım etsem, bâzı notlanmış, işlenmiş, kolaylaştırılmış kitaplar versem..." Yâhut: "Şu konularda biraz farklı açıdan ilgilensen. Pratiğin el yordamıyla nasıl becerdiğine şaştığım başarılarına biraz düşünce, biraz ufuk aydınlığı, biraz terkip zenginliği katsan..." Reddetmiyorlar, ama kabul edip uygulayanına da rastlamadım! "Düşünmeyi sevmiyorum." Düşünceyi sevmek, baklavayı, lahmacunu, kebabı sever gibi olmaz ki. Düşünmek, zahmetiyle külfetiyle başlar; sonuçlarıyla, katkılarıyla, meyveleriyle sevilir. Tanışmıyorsun ki sevesin! Her fazilet öyledir. Namaz da zordur önceleri. İnanırsın, ama zor gelir. Fakat bir irâde başarısı sağlarsan, çok kolaylaşır; bu defa ayrılmak, gecikmek zor gelir. Sanat da öyledir. İnsan tanışmadığını, âşinâlık kurmadığını, bir kıvam şartını halletme cehdiyle yönelmediğini nasıl tanır, nasıl bilir, nasıl sever? Düşünce nedir, bilmiyorsun ki sevesin. Kendiliğinden gelenle ve mecbûren önüne konulanla yetinirsen; onlar mahzun kalır, sen mahrum... Sonra da canın sıkılır derinden derine... Ekseriyâ da arabesk motifler eşliğinde...Ve tepkisel ve ideolojik takıntıları baharat gibi kullanan beyhûde tatmin haylazlıklarıyla...

 

 

28 Ağustos 2008, Perşembe

Yazar: Ahmet Selim
18-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İŞLENMEMİŞ CEVHERLER
Online Kişi: 10
Bu Gün: 90 || Bu Ay: 2.649 || Toplam Ziyaretçi: 2.231.156 || Toplam Tıklanma: 52.261.310