ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2270
Yazar: Suheyb Öğüt
ODTÜ'NÜN KUSURSUZ IRKÇILARI

İbni Haldun'un lafzileştirdiği, kabaca 'birlikte olma iradesi' olarak tercüme edebileceğimiz 'asabiyet' sadece kan bağına (nesebe) dayalı somut akrabalık ilişkileriyle irtibatlı değildir. Bilakis asabiyet esas olarak ideolojiktir; Haldun'un tabiriyle 'vehmî'dir. Zira nihâî tahlilde, akrabalık ilişkilerinin kendisi de faillerin keyfî inşâlarından âzâde ve faillere hâricî olan Gerçek ilişkiler değil; içtimai olarak şartlandırılmış mahdut faillerin vehimleriyle muayyyen mânâlar kazanan birer doxa'dır (zandır).

Kimin kiminle akraba olduğunu, akrabalığın Hz Adem'e varmadan önce nerede bittiğini tespit etmek imkansızdır. Dolayısıyla asabiyeti, gayr-ı ideolojik/ampirik bir muhteva ile -neseple- tahdit edilemeyecek olan ve menfi ötekiye karşı mücadele ve dayanışma iradesi olarak tahakkuk eden bir vehmî/ideolojik/doxik amel olarak görmek mecburiyetindeyiz. Asabiyeti böyle gördüğümüzde de onun aslında siyasi ve içtimai bir kategori olmaktan ziyade ontolojik bir kategori olduğunu fehmetme imkânına sahip oluruz.

ANTAGONİZMA VAR HACI

Cemiyet dediğimiz vehmî entitenin merkezinde Hobbes'un ve Laclau'nun söylediği gibi, hiçbir zaman tam olarak simgeselleştirilemeyecek olan bir antagonizma (mübayenet) (antagonizma: Varolabilmek için muhtaç olunan zıt/düşman. "Doğruluş") vardır. Zira cemiyet farklı faillerden, farklı iradelerden ve farklı arzulardan oluşur ve bu yüzden her fail -kan bağına sahip olsa bile- ontolojik olarak birbirleriyle antagonisttir.

Fakat failler arası fiilî antagonizmanın tek sebebi aralarındaki ontolojik fark değil arzu nesnelerinin aynılığı/müşterekliğidir. Mesela, aynı metayı temellük etmeyi arzu eden farklı failler, kan bağına sahip olsalar bile birbirleriyle tekrardan antagonist hale gelirler. Ve şayet birbirleriyle kârib olmaz, aralarında kurbet tesis edecek şekilde 'akraba' haline gelmezlerse, o zaman birbirleriyle sonu ölüme varacak bir savaşa girer; asabîleşirler.

Agresyon (mânâsı için dipnota bakınız. "Doğruluş") olarak asabiyetin failler arası ilişkilerde bastırılabilmesi için asabiyetin birbirleriyle antagonist olan faillerin dışında bir ötekiye (zenciye, Yahudi'ye, Kürt'e, Müslüman'a, Ermeni'ye, uyuşturucu kullanıcısına, hırsıza, Çingene'ye vs) yöneltilmesi gerekir. Başka bir ifadeyle cemaati mümkün kılacak asabiyet ancak cemaati imkansızlaştıracak asabiyetin nefyiyle ve bu asabiyetin yöneleceği menfi ötekinin ispatıyla rabıtalıdır. "Menfi öteki" karşısında içtima eden antagonist failler arasında muayyen bir kurbet (yakınlık) hasıl olur ve cemaatleşme süreci tahakkuk eder. Bu "menfi öteki"nin ontolojik ismi 'kurban'dır. 'Akrabalığın' imkânı kurbetten, kurbetin imkânı da kurbandan geçer.

SOLCUNUN/KEMALİSTİN KURBANI: MÜSLÜMAN

Tasavvur boyutunda Sol-Kemalist ideoloji merkezinde içtima eden faillerin arasındaki kurbet; Müslümanların ve bilhassa başörtülü kadınların türlü hakaretlerle ve nefret söylemleriyle zelilleştirilmeleri ve böylece vehmî Sol-Kemalist cemaatten kastre edilip kurbanlaştırılmalarıyla hâsıl olmaktadır. Solcular/Kemalistler asabiyetlerini (Kürtlere, Ermenilere ve Yahudilere ilaveten) esas olarak Müslümanlara ve başörtülülere yöneltmek suretiyle birbirleriyle 'akraba' haline gelmiş ve son derece asabî bir cemaate inkılap etmişlerdir.

HANİ ZALİMİ KİMLİKLENDİRMEYECEKTİK?

Bilhassa seküler cemaatlerin kurbanları hep kendilerine harici olan ötekiler olmaktadır. Mesela (zalim de olsa ötekinin, sahip olduğu tekilliğinden tecrit edilmesini ve muayyen bir kimlikle kimliklendirmesini mutlak surette tahrim eden 'post-yapısalcı' ve yapısökümcü etik söylemi dibine kadar benimsediklerini iddia etmelerine rağmen hâlâ) feministler için menfi öteki erkektir; (muhtelif kimliklerin eşit bir şekilde kamusal alana dahil edilmesini vaaz eden radikal demokrasi projesini müdafaa ettiklerini söylemelerine rağmen) solcular için burjuvadır, devlettir, mü'minlerdir; Kemalistler için 'beyinlerini örümcekler bağlamış yobazlar', 'hain' Kürtler ve 'işbirlikçi' gayr-ı Müslimlerdir; liberaller ve demokratlar için 'totaliter' ideolojiye sahip olan herkestir; anarşistler için devlet ve onu temsil edenlerdir; LGBTT hareketi için heteroseksist heteroseksüellerdir; kozmopolitanistler için ırkçılardır; milliyetçiler için 'millî' olmayan bütün faillerdir.

BENİM KURBANIM NEFSİMDİR

Halbuki İslam'da kurban edilmesi gereken bir öteki varsa bu en başta nefsin kendisidir (buna rağmen Türkiye'de pek çok Müslüman mutlak menfi ötekisini kâfir olarak ispat ediyor maalesef). Nitekim failler kendi nefislerini kurban etmedikleri sürece nefisleri birbirlerine antagonizma ekseninde menfi bir şekilde yönelir ve neticede birbirlerini nihâî kurbanlar haline getirirler. Müslüman ümmetin asabiyetini mümkün kılan menfi anonim öteki elbette ki bütün zulümlerin yegâne imkan-şartı olan nefistir/hevâdır.

ASABÎ OLDUĞUNUZ KADAR IRKÇISINIZ DA

Kemalizmin operasyonlarıyla tahakkuk eden dünyevileşmenin hakiki mânâsı ise anonim nefis yerine muayyen cüzî nefislerin zelilleştirilerek kurban edilmesi olmuş; bilhassa Türkiye'de kültürel ve siyasi açıdan hegemon olan Solcular/Kemalistler (Kemalist-olmayan solcu arkadaşlarım kendilerine artık 'solcu' demekten utanıyorlar bu Kemalist solcular yüzünden) kendi cemaatlerinin asabiyetini Müslümanlara karşı ırkçı bir asabiyet göstermekle mümkün kılmışlardır. Ve bu asabiyeti, tıpkı Kabataş'ta ve ODTÜ'de olduğu gibi başörtülü kadınları taciz etmek suretiyle her gün yeniden ve yeniden tahkim etmektedirler.

Böylece Solcu/Kemalist; asabiyetini Emine Erdoğan hanıma ve onun 'fazla kilolarına' ya da ODTÜ bahçesinde oturan başörtülü kıza soğukkanlılıkla yöneltip, sonra da ötekisinin kendi gözünde zelilleşerek kurbanlaşmasıyla nihayetlenen bu siyasi amelinden; ve alanını pis ve murdar ötekiden temizlemiş olmaktan hissettiği iğrenç keyifle alkışlayıp kendisini takdis ederek kusursuz bir ırkçı, tehditkâr bir mücrim haline gelmektedir!

YİNE DE ASABİYETİMİN MUTLAK NESNESİ SEN DEĞİLSİN KEMALİST

Ama bu ırkçıların bilmesi gereken bir şey var: Biz ırkçı değiliz! Irkçıların da ırkçılığını yapmaktan imtina eder, ırkçıları iflah olmaz mutlak murdar/zelil ötekiler olarak görmekten Allah'a sığınırız. Bu yazıyı yazmamın sebebi de bu. Şayet ODTÜ'deki ırkçıları iflah olmaz ötekiler olarak görseydim, onların yaptığını yapar ve onları bu ülkeden temizlemek için elimden gelen her yolu denerdim. Fakat bunu yapmıyorum ve yazıyorum; onlara tam da ne olduklarını, ne kadar ciddi bir cürümle kimliklendiklerini tebliğ etmeye çalışıyorum. Ve benim ve cemaatimin canına kastedene kadar ırkçılara tebliğ etmeye devam edeceğim biiznillah.

Allah hepinizi ıslah etsin. Şayet ıslah olmayacaksanız da belanızı benden değil Allah'tan bulun!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

agresyon: Engellenme hipotezi. Hipotez, istediği hedefe ulaşması engellenen kişinin ya da grubun kendini engellenmiş hissedeceğini ve kızgınlık hissedeceğini ve saldırganlığa eğilimli olacağını öngörür.

Yazar: Suheyb Öğüt
07-09-13
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
Alaettin
Teşhis Tam
Tarih : 07-09-13

Müşârun ileyhim'in fikrî ve hissî ahvâlini bi-tamâmihâ ve bi-kemâlihâ tesbit etmiş. Allah cümlenizin sa'yini meşkûr kılsın. Cümlemizi fikren, fiilen, havâtıren bu cenahta terakki ettirsin.

 
ODTÜ'NÜN KUSURSUZ IRKÇILARI
Online Kişi: 9
Bu Gün: 187 || Bu Ay: 7.698 || Toplam Ziyaretçi: 2.240.031 || Toplam Tıklanma: 52.350.228