ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 2979
Yazar: Fatma Barbarosoğlu
İNGİLİZCE ÖĞRETMEME DERSLERİ VE SONUNDA ARAPÇA

'İngilizce olmadı Arapça ile yola devam ettim...'

Yabancı dil konusundaki başarısızlığımız dillere destan bir şekilde geometrik artış ile devam ediyor.

İngilizce araç olmaktan çıkmış amaca dönüşmüş durumda.

Aşağıda okuyacağınız satırlar çoğumuzu temsil eden satırlar. Ne ki biz R.Ü kadar gayretli olamıyoruz. Yolunun üstüne her defasında İngilizce çıkınca R.Ü.rotasını Arapça öğrenmeye çevirmiş.

Buyurun:

'İlkokul 4. sınıf müfredatlarına İngilizce dersi konduğunda o yıl 3. sınıfı bitiriyordum. Herkes gibi ben de ileride onsuz olunamayacağı düşünülen İngilizce için oldukça heyecanlıydım. (Sanırım şimdilerde daha alt sınıflardan başlıyor.) O ara yeni ders öğretmeni sıkıntısından olacak ki sınıftaki bir arkadaşın 'İngilizce' bilen annesi derslerimize girmeye başladı. Gerçi şu an halâ kendisinin İngilizce bilip bilmediğinden emin değilim ama 4. ve 5. sınıflardaki İngilizcemizi o 'ölçtü'.

Ortaokulda İngilizce derslerimize 'alan uzmanı' bir hoca geldi. Fakat öğrendiklerimiz 5. sınıftakini aşmadı, her sene basit birkaç zaman gösterilmeye devam edince babam: 'Bu iş böyle olmaz, gel abinle seni İngilizce kursuna yazdıralım. İngilizce bilmek hayat için en elzem şeylerden biri' dedi. 3 senelik 'dışarıdan takviyeli' İngilizce maceram böylece başladı. Eh öyle böyle birkaç şey öğrendim. Babam hazırlık sınıfı olan bir liseyi kazanacağımı ümit ettiğinden kursu bıraktık. Fakat o sene İstanbul'da yaklaşık 12–15 Anadolu Lisesi olduğundan girmek zordu. Nitekim sınavı kazanamadım. İyi bir süper liseye girme hakkı kazandım. (Süper liselerde bir sene hazırlık okunuyordu.) Kaderin cilvesine bakın ki kayıt tarihlerini kaçırıp düz bir devlet lisesine yazıldım. Abimin dersleri hep kötü olduğundan o, İngilizce ağırlıklı bir koleje gönderildi.

Düz lise İngilizce müfredatı haftada 4 saatti. Benim de biraz İngilizce birikimim olduğuna göre, haftalık 4 saatlik İngilizce'yle epey ilerlerim diye düşündüm. Fakat her seviyeden yaklaşık 50 kişilik sınıflarda İngilizce dersi yapmak demek bunu en fazla haftada 1 saat yapmak demekti. O da inanın ilkokul düzeyindeydi. Sanki bütün şartlar İngilizce'den nefret etmem için itina ile bir araya geliyordu.

Diğer taraftan ağabeyim kolejdeydi. Onun İngilizcesi iyi miydi? Hayır, belki benden kötüydü. Çalışmıyordu belki... Ama kolejli birkaç arkadaşımın da kötü İngilizceleri vardı. Aramızdaki tek fark onlar benim gibi İngilizce'den nefret etmiyordu. Lise dönemi üniversiteye hazırlıkla geçtiğinden işin doğrusu İngilizce'ye pek eğilemedim. Fakat kiminle konuşsam 'aman ha, bak İngilizcen yok. Ya İngilizce bir bölüm oku ya da üniversitede İngilizce işini bir şekilde hallet' diyordu.

Velhasıl sosyoloji bölümünü kazanınca başladım ilk aydan kursa. Yarı gittim yarı gitmedim, 2. sınıfta tekrar kursa başladım. Oraya da tam kapasite devam etmem mümkün olmadı. Verilen paranın haddi hesabı yok. Kurslar tamamen ticari... Dedim bu iş böyle kursla falan olmaz ben bir süre için Amerika'ya gideyim. Gittim. Eh fena değil anlaşabiliyorum. Fakat benim canım memleketim bunu istemiyor ki! Benden istenen 'gramer başarı'!

İngilizce'nin teknik olarak gramerine hakim olabileyim diye üniversite son sınıfta yine kursa yazıldım. O sıra hafızlıkla da uğraştığımdan yine kursu verimli değerlendiremedim. Ya ben bunu yapmak zorunda mıyım? Benim aklıma ayet ezberleri girerken bu saçma Batı dilini neden bu kadar önemsiyorlar(!) deyip ilk kez bir sorgulamaya girdim. Bu sorgulamalardan sonra sınava bile girmek istemedim.

Üniversite bitip yüksek lisans maceraları başlayınca bir de ne göreyim; her yer İngilizce sınavını geçme başarısı arıyor. Akademik bilgilerime, kültürel zenginliklerime, mezun olduğum AGNO güvenerek başvurdum X. Uni. Kültürel Çalışmalar bölümüne. Mülakata girdiğimde daha Bismillah ilk soru 'İngilizce yeterlilik sınavınız yok, İngilizce biliyor musunuz?' 2. Soru 'Amerika'da herhangi bir sertifika programı için bulundunuz mu?'

Yahu ben devlet okullarında okumuş, başarılı bir devlet üniversitesinin bir sosyal bilim alanından mezun olmuşum. Bu sorular neyin nesi! Projelerim nedir? Üniversitede nasıl çalışmalar yaptım? Ne üzerine uzmanlaşmak istiyorum? Vs.. Bunların hiç önemi yoktu sanıyorum o Türkiye'nin en iyi (!) sayılan hocaları için.

Dedim bu iş böyle olmaz. Rabbim'in indirdiği kitabın dili Arapça. Bir de bu dile yoğunlaşayım. Ön yargısız bir başlangıç olur düşüncesiyle Iraklı bir karı-kocanın açmış olduğu kursa gittim. 3–4 kitap bitirdim. İlahiyat Fakültesi'nde yüksek lisans yapmaya karar verdim. Müracaat ettim. Önüme Arapça klasik bir metin verdiler. Az-çok çevirip kabul aldım. Tabii alanla ilgili birkaç soru da sordular. Şu an hala Arapça öğrenmeye devam ediyorum. Daha çok Kur'an Arapçası üzerine yoğunlaşarak. Bundan da gayet mutlu ve huzurluyum.'

İmza: R.Ü.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Fatma Barbarosoğlu
25-02-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
Uğurlu
Maarifin kapıları irfana açılmalı değil mi?
Tarih : 25-02-14

Türkçeye lakayt, Arapçaya bigane ve İngilizceye amade olmanın doğru bir duruş olmadığını; devletimiz milletimizce anlaşılır da maarifimiz irfana mesnet olacak bir yapıya kavuşur.

 
İNGİLİZCE ÖĞRETMEME DERSLERİ VE SONUNDA ARAPÇA
Online Kişi: 21
Bu Gün: 127 || Bu Ay: 7.170 || Toplam Ziyaretçi: 2.238.955 || Toplam Tıklanma: 52.331.329