Her türlü derdimize ilaç sandığımız batı ve onun sözüm ona değerleri hastalıklarımızın asıl sebebidir. Bakınız cennet mekan Adülhamid han, itthat ve Teraki çeteleri Osmanlının önemli, kendileri için tehlikeli gördükleri paşalarını yabancı iş birlikçileri ile bir bir temizlerken istibarat subayı salih beyden bilgi alır, bu işlerde Amerikan elçisinin de itthatçılarla işbirliği içinde olduğunu öğrenince şöyle der "Haklısın, Amerikayı çok uzun zamandır inceliyorum. Agop efendinin gönderdiği fotoğraflardan analiz yapıyorum (fotoğraflardan insanların bile analizini yapma yeteneği olan biridir ulu hakan) Kurulduğundan beri çok saldırgan ve aç bir devlet olmaktan vazgeçmiyor. Ancak henüz medeniyet sahibi değiller. Şehirleri komik denecek seviyede geri. Bir Teksas'a bak birde Selanik'e... Bu öküz çobanlarının medeniyetimizi kıskandıklarına hiç şüphe yok".....devam ediyor. İşte bu gün herkesin hayran olduğu batı ve türevlerinin çok değil bir asır önceki durumları. Biz onlara benzemeye çalıştıkça bu hallere geldik. Ne yazık ki hala hastalığımızı anlayabilmiş değiliz. ÇARE: Kaybettiklerimizi bir bir yeniden toplayacağız başkaca yol aramak boşuna.

Ne demişler can boğazdan gelir. Ekonomi kötü olursa bir General Franko gelir, darbeyi yapar. Hiç merak etmeyin. Bizdeki darbe sebebinde ise ekonominin yanında genlerimizde -hep mazlumların hamisi olmak- olan devleti âliye ruhudur. Bunu bildiklerinden başımızı kaldırtmıyorlar.

Yaşar Bey, yazınızın başlığını görünce "İşte mevzu bu!" diye heyecanla okumaya başladım; ama maalesef başlığın altı beklediğim kadar dolu değildi. Yazı güzel, ama daha fazlasını beklemiştim. "Başka yol bilen varsa söylesin." demişsiniz. Demek ki sizin bildikleriniz bundan ibaret... Öyleyse yandı gülüm keten helva!

Bir defa ABD ve Avrupa'da sık sık darbe olmamasının en mühim sebebi buralarda halk ile devlet arasında din ve ideoloji çatışmasının olmamasıdır. Adamlar ya köklerinden gelen bir anlaşma ile ya da halklarını bir şekilde uyutarak çatışmayı ortadan kaldırmışlar. Böylece iktidar mücadelesi kendi inanç ve ideolojisini devlete hâkim kılıp halk üzerinde mühendislik yapmak maksadıyla yapılmıyor. Halkla devlet inançta bir olunca böyle kavgalar olmaz. Devlet halkın karşı devrim yapmasından, halk da devletinin kendi dinine dahledeceğinden korkmaz. O zaman darbeye ne gerek var? Meselenin kökü bu... Türkiye'deki bitmez tükenmez kavganın sebebi de bu; yani halkla devletin inanç ve ideolojide başkalaştırılmış olması... Türkiye, halkından çalınmış bir ülkedir. Tarihimizi, dinimizi, dilimizi çöpe attıkları günden beri belimiz doğrulmuyor. Halk bütün değerlerine düşman devleti benimsemiyor; kökü dışarda devlet de her an köklerine dönebilir diye halkından korkuyor. Devlet zorbalıkla halkı köklerinden uzaklaştırmaya, halk da gıdım gıdım devleti köklerine döndürmeye çalışıyor. Halkın elindeki imkân demokrasi... Bu gidiş ne zaman hâkim güçlerin tahammül sınırlarını zorlarsa darbe oluyor. Her darbe aslında halkın kök değerlerine dönme çabasının cezalandırılması, buna mânî olunması ve ümitlerinin kırılması maksadını taşır. Türkiye'de de darbe devirleri kapanabilir. Ne zaman? Devlet îman ve ideallerde köklerine döndüğü zaman, halkıyla birleştiği zaman. Yüz yıldan beri ilk defa ciddi olarak böyle bir ümidin eşiğindeyiz. Allah yardımcımız olsun.

Az kalsın unutacaktım... Türkiye'de darbelerin bitmesi için gösterdiğiniz yol şu:

İşleyen bir hukuk sistemi ile üstünlerin hukukundan vazgeçip, hukukun üstünlüğüne sarılmak istiyoruz.
İhtiyacımız olan bu
Yani Avrupa Birliği standartlarında özgürlükçü yeni bir anayasa.

İlâhi Yaşar Bey, bizim başımıza düşen taş neydi sanıyorsunuz? Ne zaman ki anayasamızı, kanunlarımızı Avrupa'dan tercüme ederek aldık, devletimizle halkımız îman ve ideal bakımından o zaman koptu. Darbelerin sebebi de bu oldu. Siz şimdi darbelere çâre olarak yeniden Avrupa standartlarını teklif ediyorsunuz. Yaraya tuz basmaktan başka bir şey değil bu.

Bula bula bulduğumuz çâre bu demek... "... üstünlerin hukukundan vazgeçip, hukukun üstünlüğüne sarılmak istiyoruz. (...) Yani Avrupa Birliği standartlarında özgürlükçü yeni bir anayasa." buyurmuşsunuz. Avrupa'da "üstünlerin hukukunun değil hukukun üstünlüğünün" geçerli olduğunu mu düşünüyorsunuz? Öyleyse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden niçin Müslümanların lehine hiç karar çıkmaz? Her meseleye îman zaviyesinden bakmazsak doğruları bulamayız.

Selamlar.