ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2522
Yazar: Dücane Cündioğlu
SIRAT KÖPRÜSÜ'NDEN JEEPLE GEÇİLMEZ!


"Yoksulluğum övüncümdür!" şeklinde çeviregeldiğim "Fakrî fahrî!" hadîsinin derin anlamına itibarla, eğer hatırlanacak olursa, geçenlerde, bir vesileyle yeni bir karşılık önermiştim:

"İyi ki muhtacım!"

* * *

Fakr (fakirlik) hakikaten "muhtaç olmak" demektir.

Bir düşünün bakalım, içimizde muhtaç (fakir) olmayanımız var mı?

Yok!

Çünkü insan, başka bir nedenle değil, bizatihi özü gereği fakir ve muhtaçtır.

İnsan 'gayr' olmaksızın ne varolabilirdi, ne de varlığını sürdürebilirdi. Varolmak ve varlığını sürdürebilmek için insan 'gayr'a muhtaçtır. Kendinden başkasına.

İnsanın toplumsallığının temelinde işbu "gayra muhtaç olmak" meselesi yer alır. İnsanın toplumsallığı, onun özünden ayrılmaz.

İnsanın "toplumsal canlı" olarak yapılan tanımı, Arapça'ya "medeniyyun bi't-tab" şeklinde aktarılmıştır. Yani tabiatı gereği medenîdir insan! Medenî, yani şehirli.

Yalnız kalabilir ama tek başına kalamaz. Sürtüne sürtüne yürümek zorundadır bu yüzden. Ancak bu dünyada. Sadece şehirde. Başkalarıyla.

Trajik olan da bu değil midir zaten?

Her birimiz kendimizle başkalarının arasında sıkışıp kalmış bir hâlde yaşamı tüketiriz.

İstiğna ve istikbar yakışmaz böylesine zavallı olana!

Kimse kendi yatağından taşamaz!

* * *

Peki o hâlde niçin bu kibir? Nedir o tafralar, ne o kurum kurum kurumlanmalar?

Neyiz biz? Kimiz? Ceplerimiz biraz para görürse, başlarımız göğe mi değecek? Hiç mi düşmeyeceğiz, hiç mi ölmeyeceğiz?

Otobandan ayrıl ey talib, hemen arabanı yolun kenarına çek ve biraz düşün!

Biraz nefes al! Birazcık... Varlık'ın kokusunu hisset!

Sen zengin filan değilsin, basbayağı yoksulsun! Muhtaçsın!

Sen de Mustafa (s.a) gibi, "İyi ki muhtacım" de ki kalbin ısınıversin!

Tüm yoksullar gibi.

* * *

Hakkın insana verebileceği en büyük ceza, her hâlde kendisinden minnettarlık duygusunu alıp onun şükretme yetisini köreltmesidir.

Bugünün dindarının başına gelen de bu! Artık kimse aşağıya bakmıyor, gözler hep yukarılarda. Daha fazlasında. Daha çoğunda.

Kanaatkârlık, artık unuttuğumuz, itibar etmediğimiz bir kavram!

"Eldekiyle yetinmek" demek kabaca. "Eh, buna da şükür!" demek! Çaresizlikten değil, yarışa katılmayı bile isteye reddetmekten...

Yoksulluğu bir kader olarak kabullenen zavallılardan değil, bilâkis yoksulluğu kendi iradeleriyle tercih edenlerden söz ediyoruz.

Bakınız, ustalarımız 'kanaat'i nasıl tarif ediyorlardı:

- "Kanaat, kendisine alışılan, yakınlık kesbedilen şeylerin bulunmaması halinde dahî huzur ve sükûnet içinde olmaktır!"

Kanaat, hakikatte, sahip olmaya değil, olmaya çalışmaktır!

Olmaya, yani adam olmaya... insan olmaya...

* * *

Olmazsan, geçemezsin o köprüden ey talib!

İncelmezsen, güçsüzlüğü umursamazsan...

Boğaz Köprüsü'ne benzemez çünkü Sırat Köprüsü. Kıldan ince, kılıçtan keskindir!

Jeeple geçilmez o köprüden.

Mecbursun ey talib, ağırlıklarını atmalısın! Başkalarının sırtına da binemezsin, eteğine de yapışamazsın. Orada tek başınasın! Kendin olacaksın, olmak zorundasın!

Sırat Köprüsü'nden geçebilmek için, senin sen olmaktan başka çaren yok!

Çaren yine sensin!

Kendin yürüyeceksin! Adımlarını tek başına atacaksın!

Köprünün üzerinde kendi gövdenle, kendi ruhunla, kendi ağırlığınla yürümek zorundasın!

Sahip olduklarını tümüyle bu dünyada bırakacaksın, oraya çırılçıplak varacaksın!

Yeni Şafak

Yazının tamamı için tıklayınız.

Yazar: Dücane Cündioğlu
16-03-10
E mail: dcundioğlu@yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SIRAT KÖPRÜSÜ'NDEN JEEPLE GEÇİLMEZ!
Online Kişi: 17
Bu Gün: 318 || Bu Ay: 318 || Toplam Ziyaretçi: 2.225.525 || Toplam Tıklanma: 52.212.265