ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MÜLÂKÂT
Okunma Sayısı: 2856
Yazar: Mülâkât: Hüseyin Kulaoğlu
O GRUP DÎNİ İSTİSMAR EDİYOR

Fethullah Gülen grubu dini istismar ediyor!

- İslami İlimler Vakfı (İSEGAH) Mütevelli Heyeti Başkanı ve Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil, Akit’e konuştu. Yıllardır Fetullah Gülen grubunu eleştiren ve bugün geldiğimiz noktada eleştirilerinin haklı olduğu ortaya çıkan Ebubekir Sifil ile cemaat başta olmak üzere IŞİD’i, kadınların toplum içinde kahkaha atması olayını, Suriye meselesini, modern İslam anlayışını ve klavye mücahitliğini konuştuk…

17 Aralık’tan sonra Fetullah Gülen grubunun, “mevcut hükümete darbe yapma” ve “insanların mahrem görüntüleri” ile ilgili konularda adı geçiyor. Toplumda İslami bir cemaat olarak bilinen grubun, bu iddialarla gündeme gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

“İslami cemaat” diyebildiğimiz format içinde faaliyet gösteren yapılarda bugüne kadar görmediğimiz bir şeyi görüyoruz. Burada ideolojik dürtü ile hareket eden bir yapı var. Devleti ele geçirmek isteyen bir yapı var. Bunu yaparken de gayri kanuni, gayri ahlaki ve gayri dini bir takım metotlar kullandıkları söyleniyor. Birtakım insanları, kendi irade ve rızaları dışında dinledikleri, takip ettikleri, fişledikleri, şantaj ve tehdit ettikleri söyleniyor. Devletin hassasiyet merkezlerine, sinir merkezlerine sızma girişimi var. Emniyet ve yargı başta olmak üzere buralarda alternatif bir yapı kurma girişimi var. Bu bir illegalitedir.

Bunun birtakım dini hassasiyetlerle örtüştürülmesi, onunla izah edilmeye çalışılması çok büyük bir tutarsızlıktır ve talihsizliktir. Şimdi herhangi bir tarikat yapısının, MİT’in Suriye’ye gönderdiği TIR’larla ne türlü bir ilişkisi olabilir? Başbakanı, Bakanları ve üst düzey kişileri dinlemenin, cemaat faaliyetleri ve hedefleri ile açıklanabilecek bir tarafı yok.

O zaman burada Gülen grubunun dış güçlere hizmet ettiği mi ortaya çıkıyor?

Şimdi söz konusu Gülen cemaati olunca bunu son derece normal karşılamak gerekiyor. Çünkü dünyanın birçok ülkesinde okulu, organizasyonu olan yapıdan bahsediyoruz. Bugün normal bir vatandaş olarak Amerika’ya gitmek isteseniz, bir sürü bürokrasi ile karşılaşıyorsunuz. Fetullah Gülen ise yıllardır Amerika’da yaşıyor, yasal olmayan şekilde yeşil kart almış ve farklı rahatsız edici konuları da var. Karşımızda uluslararası ihalelerle ilgilenen bir yapı var. Okul açtığı yerlerde, Amerika adına veya Amerika ile paralel casusluk yaptığına yönelik yazılanlar ve çizilenler ortadadır. Dolayısıyla bunları toplayıp, üst üste koyduğumuzda böyle bir yapının Türkiye’de devletin içine sızması, devletin sinir uçlarına sızması, istihbaratta, emniyette ve yargıda yuvalanması çok anormal gibi görünmüyor.

CEMAATİN TABANI BU YAPIYI İÇSELLEŞTİRMİŞ DURUMDA

Paralel Yapı’ya yönelik operasyonlar gerçekleşiyor. Operasyonlar sonucunda gözaltına alınanlar ve tutuklananlar oldu. Siz bu operasyonları nasıl görüyorsunuz?

Bu operasyonların iki boyutu var. Birincisi; cemaatin emniyet ve yargı ayağı diye ifade edilen yapıya dönük bir operasyondur. Devletin kendi mantığı içerisinde kendini koruma, emniyete alma refleksiyle yaptığı bir şey.

Bu anlaşılabilir bir şey. İkincisi çok daha önemli… O da cemaat diye ifade ettiğimiz yapının tabanının; bu anormallikleri benimsemesi, üstüne alması, içselleştirmesidir. Bu da son derece tehlikeli bir şey... Siyasetten uzak duran, siyasetten Allah’a sığındığını söyleyen bir yapının, siyaset ile hatta siyaset dışı anormal yapılarla o kadar içli dışlı olması bunun bir cemaat formatından çıktığını başka bir şeye dönüştüğünü gösteriyor.

“Cemaat olmaktan çıktılar başka bir şeye dönüştüler” derken neyi kastediyorsunuz?

Türkiye’de böyle bir yapıya bu zamana kadar rastlamadığımız için adını bilmiyorum. Bunun adını sosyologlar koyacaktır. Çünkü bir taraftan teheccüd namazlarında beddua seansları düzenleyen yapı var. Bir taraftan bunların top sakal medya uzantıları var. Diğer taraftan uluslararası bağlantıları var. Bunların bir cemaat olmadığı belli ama ne olduğu belli değil.

TOPLUMDA BİR AYRIŞMA MEYDANA GETİRDİLER

Fetullah Gülen grubunun kirli faaliyetlerinin ortaya çıkmasından sonra insanların cemaatlere yönelik bakış açısında bir değişim oldu mu?

Oldu. Birincisi; insanların çoğunda, cemaat denilince, dini hizmet denilince artık şüpheyle karşılaşılan bir refleks oldu. İkincisi ise İslam’a mesafeli olan kesimlerde, ‘Müslümanlar böyle adamlardır. İktidar nimetlerini paylaşamadılar, bölüşemediler, birbirlerine düştüler’ şeklinde bir algı oluştu.

Sosyal boyut olarak, Türkiye’de sosyal bölünmeler, sosyal çatlamalar oluyor. Çok kötü bir ön yargı oluştu. Kimse Fetullah Gülen cemaatinin mensupları gibi sakal tıraşını yapmak istemiyor. Fetullah Gülen cemaati yüzünden toplumda bir ayrışma oldu. Bu ayrışma namaz kılan insanlar arasında da oldu. İnanıyorum ki artık o cemaate mensubiyet duyguları ile bağlanmış insanlar, kolay kolay herhangi bir camiye gidip, herhangi bir cemaatle saf tutamazlar. Yani öyle bir çatlama oldu ki, öyle bir yırtılma oldu ki insanların ruhlarında, algılarında, reflekslerinde başkaları ile yan yana gelmezler. Başkaları da onlarla yan yana gelmek istemez.

Fetullah Gülen grubu; Peygamber Efendimizi Türkçe Olimpiyatlarına kattı, Peygamberimizi kamyona bindirdi, rüyalarında Peygamberimizi gördüler ve “twitleri ikiye katlama” talimatı aldılar. Son olarak ise Paralel Yapı’ya yönelik yapılan operasyonda gözaltına alınanları Peygamberimizin ziyaret ettiğini söylediler. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Burada Peygamber Efendimizi kullanıyorlar. Cemaatin kendi duruşlarını, politikalarını, hareket tarzlarını dini birtakım unsurlarla, dini kullanarak refere etmeye çalışıyorlar. Burada, “Biz doğru bir şey yapıyoruz. Çünkü Peygamber Efendimiz bizi teyit etti, geldi, destekledi, twit attı” gibi sözlerle bir politikayı, bir davranışı, bir durumu dini referanslarla teyit etme güdüşü var.

Bunun gibi bu konular tahrif edildiğinde, buna dur diyecek bir mekanizma yok. Bu yüzden problem burada ortaya çıkıyor. Yarın da başka bir cemaat başka bir şekilde bunu yapabilir. Bu durum Türkiye’deki çok feci bir boşluktur.

Zaman yazarı Mehmet Kamış, Erdoğan’ın sesi kısıldığı için bunu Allah’a bağlayarak, “Bu kadar yalan söyleyenin Allah sesini alır”, Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, Malatya’ya don vurmasını AK Parti’nin 30 Mart’ta seçimi kazanmasına bağlıyor. Taraf yazarı Mehmet Baransu ise depremleri ve sel felaketlerini de AK Parti’nin Fetullah Gülen grubuna yönelik politikalarına bağlıyor. Aynı noktadan hareketle bu tür felaketleri böyle yorumlamayı nasıl okuyorsunuz?

Fetullah Gülen cemaatindeki kişiler, halkın itikadi ve imani zaafından istifade ederek, bunu istismar ediyorlar. Kendilerine halk nezdinde bir itibar, meşruiyet ve haklılık kazandırmak istiyorlar. Bu bir politikadır ve bir istismardır.

Çünkü bu konu spekülasyona çok açıktır. Allah, insanlığı birtakım tabiat olaylarıyla imtihan eder. Bu tabiat olaylarını ihtar olsun diye gönderir fakat burada hangi tabiat olayının, hangi nedenden dolayı geldiğine kim karar verecek? Bunun tespitinde kim bulunacak? Türkiye’de, bütün bu değerlendirmeleri objektif biçimde yapacak, ona göreli bu göreli yorumların tekelinden, istismarından kurtaracak bir mekanizmaya ihtiyaç var.

ARINÇ'A YAPILAN LİNÇ OPERASYONU KÜLTÜREL EROZYONUN GÖSTERGESİ

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Hayâ duygumuz olacak. iffet çok önemli... iffet sadece bir isim değil. Kadın için de bir süstür iffet, erkek için de bir süstür. iffetli olacak. Erkek de olacak. Zampara olmayacak. Eşine bağlı olacak. Çocuklarını sevecek. Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem, namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak” dedi. Arınç bunları dedi diye linç kampanyasına tabi tutuldu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bülent Arınç yüzde yüz doğru söyledi. Savunulması gereken bir şey söyledi. Aslında bizim, ait olduğumuz o kültürün motiflerini, toplumsal dışa vurumundan birini ifade etti. Bu sözlerin arkasında durmak lazım... Çünkü bu memlekette sadece bir siyaset kavgası yaşanmıyor aynı zamanda kültür kavgası da yaşanıyor. Burada geri adım atılacak, özür dilenecek bir şey yok.

Arınç’a yönelik yapılan linç kampanyası toplum olarak yaşadığımız kültürel erozyonun çarpıcı bir göstergesidir, neticesidir. Modern dönemde milletin; Batılılaşma, Batılılaştırma operasyonu içerisinde sistemli olarak maruz bırakıldığı bir erozyon sonucunda böyle oluyor. Necip Fazıl’ın dediği gibi, “Süt ninem burnunu göstermekten utanırdı.” Arınç’a tepki gösteren insanların da hâlâ nineleri burnunu göstermekten utanır ama işte bu Cumhuriyet projesinin bizi maruz bıraktığı Batılılaşma erozyonu dolayısıyla yeni yetişen nesiller, bu aidiyet duygularını maalesef kaybetmiş durumdalar.

"DİYALOG DİNİ OLARAK DA, STRATEJİK OLARAK DA YANLIŞTIR"

Fetullah Gülen grubunun “Dinler arası diyalog” çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dinler arası diyalog faaliyeti dini olarak da yanlıştır, stratejik olarak da yanlıştır, siyaseten de yanlıştır. Yani bir Müslüman, İslam’ın ve hatta insanlığın ortak problemleri için başkaları ile işbirliği yapabilir ama bu dinler arası diyaloğun kavramsallaşmış haliyle, dinler arası diyaloğun çerçevesinin dışındadır. Bunu sadece takdimde kullanırlar ama o kapıyı açıp bir kez girdikten sonra bakarsınız ki bu insanlığın ortak problemleri geride kalmış, burada başka bir şeyler var.

Dinler arasında ortak noktalar konusunda çok tehlikeli şeyler var. Emperyalist ülkelerin, emperyal emelleri var. Hıristiyan dünyanın, Vatikan’ın dini emelleri ve beklentileri var. Kendileri de bunu açıkça deklare ediyorlar. İkinci Vatikan Konsili’nden bu yana yayınlanmış kilise belgelerinde çok açık bunlar vardır. Dinler arası diyalog çalışmalarından sonra İslam dünyasında, “Yahudiler ve Hıristiyanlar da cennete gidecekmiş, bizim kardeşlerimizmiş, bizim haberimiz yokmuş” diyen insanlara rastladık. İman ile küfür arasındaki sınır buharlaştı. Dinle arası diyaloğun bu yüzden çok büyük zararı var.

Fetullah Gülen grubunda, dinler arası diyalog haricinde eleştirdiğiniz başka bir dini konu var mı? Örneğin takiyye gibi?..

Gülen cemaatinde, “Bunlar Müslümandır, kırmızı çizgileri vardır, onlara dokunmamalıyız” dedirten bir duruş görmedim. Bir Müslüman bunu dedirtmelidir. Fetullah Gülen’in ağzından öyle şeyler okuduk ki, bir Müslümanın ağzından bu tarz şeylerin çıkması, bunları telaffuz etmesi normal şartlarda bile düşünülemez. Bunun yorumlanıp, tevil edilerek, kurtarılacak bir tarafı da yok.

Takiyye diyorsunuz. Aslında bizim inancımızda, kültürümüzde takiyye diye bir şey yok. Tam tersine “ilkeli duruş” var. Hadi diyelim ki idare-i maslahat diye bir şey var ama bunların yaptıkları idare-i maslahatı çokça aşan bir şey. Yani dünyadaki Müslüman imajı açısından da son derece tehlikeli bir şey…

GENÇLERDEKİ BOŞLUĞU IŞİD GİBİLER DOLDURUYOR

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

IŞİD bir neticedir. İslam dünyasında Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte oluşan boşlukta ortaya çıkmış birkaç arızalı yapıdan birisidir. Türkiye’de IŞİD’in sempatizanları ve onlara katılan gençler var. Bu milletin çocukları, IŞİD gibi son derece arızalı ve tehlikeli bir yapıyla kendilerini özdeşleştirebiliyorlar. Çünkü bu milletin çocuklarına aidiyetlerini, itikatlarını, kültürlerini öğretecek bir müessese yok. Sivil toplum kuruluşları böyle bir müessese kurup, bunu yapamadıkları için gençlerdeki boşluğu, IŞİD, İran Şiiliği ya da modernist akımlar gibi yerler dolduruyor.

IŞİD’in halifelik ilan etmesini nasıl görüyorsunuz?

IŞİD’in politikalarından bahsediyorsak bu bir komedidir ama maalesef gençler üzerinde etkili bir komedidir. Gençlerde bir boşluk var. Delikanlı diyoruz. Kanı deli akıyor. Heyecan istiyorlar. Arayış içerisindeler. Bu gençleri, ruhen, bedenen, ilmen, fıtren tatmin edecek yapılar olmayınca adresleri dışarıda arıyorlar. Birisi Şii oluyor, birisi Vahabi oluyor, IŞİD’e katılıyor. Tabiat boşluk kabul etmediği için bu da tabii bir şey oluyor.

ALLAH'IN MESAJINI ÖĞRENMEK HAYATIN EN CİDDİ İŞİDİR

Suriye konusundaki hassasiyetiniz sebebiyle Milli Gazete’den ayrıldınız. Buradan hareketle Saadet Partisi’nin Suriye’ye yönelik bakış açısını nasıl buluyorsunuz?

Milli Görüş camiasının bir ümmet vurgusu, ümmet hassasiyeti var. Fakat bu ümmet hassasiyetinin altyapısında çok fazla bir şey yok. İşte bu eksiklik ve zaaf dolayısıyla Suriye konusunda Saadet Partisi ve Milli Görüş camiasının bir kısmı bana göre yanlış bir tercihte bulundu ve hâlâ bu duruşu devam ettiriyorlar.  Milli Görüş camiasında, bir İran zaafı var. Suriye konusunda yanlış bir yerde durmalarının sebebi de, artık kangren halini almış olan ve mutlak suretle yeni bir tahlile tabi tutulması gereken AK Parti karşıtlığıdır. Milli Görüş, Saadet Partisi’ne indirgendi ama Milli Görüş davası partinin siyasetinden ibaret bir dava değil. Bu konuyu tartışmaya açmaları gerekiyor.

“Meal okumak Protestanlaştırır” şeklinde bir görüşünüz var. Bu görüşünüz devam ediyor mu?

Bu siyaseten yapılmış bir görüş değildir. Meal okuyan insanlar, Kur’an’ı anlamak gibi bir maksatla okuyorlar. Kur’an’ı anlamak için meal okuyorsanız altyapınız sağlam olmalıdır. Bir meal yazarı; bir yerde teknik bir hata yaptığında, bir ayete yanlış bir mana verdiğinde ya da ayetler arası bir ilişkiyi yanlış kurduğunda, okuyan kişi bunu fark edebilecek durumdaysa okuyabilir. Fark edemeyecek durumdaysa, ‘Meal okuyarak ben Allah’ın kitabını öğreniyorum’ düşüncesindeyse bu durum o insana zarar verir. Sonuçta meal dediğimiz şey bir yorumdur. Meal, o meali yazan insanın sübjektif kanaatlerinden yüzde yüz arındırılmış bir metin midir? Bunu kim söyleyebilir?

Peki, Arapça bilmeyen ve Kur’an’ı anlamak isteyen insanlar ne yapacak?

Muhtasar özet bir tefsir okusun. Allah’ın mesajını öğrenmek hayatın en ciddi işidir. Tefsirde, ilke konuşuyor. Usulü tefsir ilkeleri konuşur. Usulü, ilkeyi, metodu koyarsanız ona göre Kur’an ayetlerini tefsir edersiniz. Bunu kafanıza göre yaptığınızda, bu ilkelerle çatışırsınız. Bu yüzden bunu kafanıza göre yapamazsınız ama mealde bunu yapma şansınız var. Meal yazarının kendi kendini bağladığı usul yok ki.

“Gelenekçi” diyorlar. Geleneksel veya Modern İslam anlayışı karşısında siz hangi noktadasınız?

Baştan böyle bir ayrımı kabul etmediğimi söylemeliyim. Geleneksel din anlayışı ve modern din anlayışı diye aynı seviyede, aynı itibarda iki farklı din anlayışı yoktur. Sahih din anlayışı ve arızalı din anlayışı vardır.

Mülâkâtın kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mülâkât: Hüseyin Kulaoğlu
21-08-14
E mail: yeniakit.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
O GRUP DÎNİ İSTİSMAR EDİYOR
Online Kişi: 31
Bu Gün: 376 || Bu Ay: 9.632 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.574 || Toplam Tıklanma: 52.167.968