ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2260
Yazar: İbrahim Tenekeci
YOKSULUN SIRTI, ZENGİNİN KARNI

YOKSULUN SIRTI, ZENGİNİN KARNIMemleketimiz, sanki, 'bir acıya kiracı' oldu. Üzücü olayların biri bitmeden diğeri başlıyor. 'Oğlum yüzme bilmezdi, suyun içinde ne yaptı' diye soran annenin yüzünü hatırlayın. Aklıma tek gelen, Cihan Aktaş'ın bir hikâye kitabının adı: Acı Çekmiş Yüzünde. İşte bu yüz, büyük ölçüde, milletimizin tertemiz yüzüdür. Bir de yüzsüzler var. On sekiz canımız yerin altında ve suyun içindeyken, halay çekenler, havai fişek gösterisi yapanlar. Sabirin.

Gökdelen kazası, maden faciası, tarım işçilerinin acı sonu. Özetle; yoksullar ölüme giderken. Buna, şehit ailelerinin yaşadıkları evlerin görüntülerini de ekleyelim. Nerede bir viranelik varsa, sanki oradalar. En son, eşinin yanında şehit edilen askerimizin baba ocağını gördük. Her şehit haberinden sonra benzer evlerle karşılaşmamız bizi neden şaşırtmıyor? Çünkü iyi biliyoruz: 'Askerimiz fakirdendir.'

Kaç gündür madenci ailelerinin ekranlara yansıyan konuşmalarını izliyorum, dinliyorum. Yoksulluk, çaresizlik. Orta Anadolu'nun sahipsizliği. Toprak altındaki kocasından haber bekleyen bir hanım şöyle diyor: 'Üç aydır maaşlarını vermiyorlar. Eller bayram yaptı, biz yapmadık.' Aynı günlerde, Yeni Şafak'ta yayınlanan bir haberin başlığı: 'Bankaların kârları dudak uçuklattı.' Kâr ile zarar bir arada gezermiş. Zarar hep fakir fukaraya, garip gurabaya. Kârı ise ancak kelime sonlarında görebiliyorlar: Cefakâr, fedakâr...

Kadınlar konuştukça, esas mesele daha iyi anlaşılıyor. Evimizin şairi olan Behçet Necatigil, şu dizeyi, bütün emekçiler adına yazmış gibi: 'Biz böyle eğilmezdik, çocuklar olmasaydı.' Sükût.

Konuya duygusal yaklaştığımız söylenebilir. İnsanız. Elbette duygusal bakacağız.

***

Yeni kanunlara, düzenlemelere ve teftişlere rağmen, iş kazalarında ciddi bir artış var. Bu artışı sadece dikkatsizlik ve ihmalle izah edebilir miyiz? Bence hayır.

Yüksek kâr hırsının sonu insafsızlıktır, acımasızlıktır. Kazancı artırmak için maliyetlerin düşürülmesi. Nitekim, anlatılanlar ve yaşananlar bu yönde.

Tam da burada, İslâm'da İş Ahkâmı ve İşçi Hakları isimli kitabı elime alıyorum. (Çeviren: İhsan Toksarı, Nida Yayınevi, 1968) Sayfa 16: 'İslâm, kanuni hükümleri ahlakî kaidelerle mezceder.' (Mezcetmek: Katma, karıştırma.) Hemen devamında: 'Helal - haram fikri, işçi ve iş sahiplerine, bütün işlerinde, vakitlerinde manevi müfettiş olur.'

Galiba eksik olan şey belli: Manevi müfettişin aradan çekilmesi. İş ahlakının sadece işçilerden beklenmesi. Fedakârlığın daima tek taraflı olması.

Kitaptan bir alıntı daha: 'Kapitalist nizamda iş sahibi muhteris menfaatperesttir. Bütün iş ve tasarrufunda hususi menfaatini gözetir. Açık menfaati, işçiye mümkün olan en az ücreti ödemeye sevk eder. Kendisine çok kâr temin etmesi için...' (Sayfa 81) İşte burada, devletin devreye girmesi gerekiyor. 'İşçi ve devlet' deyince de, aklımıza ilk gelen, asgari ücretin perişanlığı. Esad Coşan Hocaefendi, 'insan muhterem bir varlıktır' diyor. Asgari ücret, işte bu muhterem oluşa açık bir saldırıdır. Tavır almadır. Yanı sıra, ağır şartlar. Buna karşılık, topraklarımız içinde, maaşla ve ticaretle açıklanamayacak servetler birikiyor. Kara para.

'Ağır şartlar' bahsine kitaptan bir bölümle karşılık verelim: 'İslâm nazarında işçi, insanlığın hayrı ve toplumun refahı yolunda cehdini, gücünü sarfeden insandır. Bu sebepledir ki, İslâm, işçiye, işlerinin istikrarı, hayatının ve kuvvetinin muhafazası için mühim haklar vermiştir. Bu da iki şartın tahakkukuyla kemale erer: İşçinin rahatı ve çalışma yerinin müsait olması.' (Sayfa 99)

Muhafazakâr idarecilerin yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Tepkimizin ağırlığı ve kaynaklarımızın kadimliği bu yüzden. Unutmayalım ki, Hak, hukukun önünde gelir.

***

İş ve işçi. Amel ve amele. Amel kelimesi, bize başka neyi hatırlatıyor? Diyelim ki, çalışan, ailesiyle beraber, çalıştırana emanettir. Emaneti korumak ise güzel ahlakın ve iyi insan olmanın şartlarından biridir.

Üç tane de soru soralım: Çalıştıran, çalışanla insanî bir ilişki kurabiliyor mu? İnsan kaynakları neden kimseye iyi bir şey çağrıştırmıyor? Helalleşme bahsini ciddiye almayan işverenlerin sayısı niçin bu kadar çok?

Uzağa gitmeyelim, başkalarından örnek vermeyelim. Soruları cevaplamaya kendimizden, buradan başlayalım.

Yazımızı, Peygamber Efendimizin o mübarek sözlerinden biriyle bitirelim: 'Kim helal aramaktan dolayı yorgun gecelerse, affedilmiş olarak geceler.'

Ne mutlu böyle olanlara, yaşayanlara.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İbrahim Tenekeci
06-11-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YOKSULUN SIRTI, ZENGİNİN KARNI
Online Kişi: 4
Bu Gün: 556 || Bu Ay: 4.903 || Toplam Ziyaretçi: 2.235.022 || Toplam Tıklanma: 52.292.738