ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2375
Yazar: Kerime Yıldız
CAN DÜNDAR'IN ÇANAKKALE'Sİ

CAN DÜNDAR'IN ÇANAKKALE'SİÇanakkale muhibbi bir yazar, Can Dündar tutuklandığı zaman fikrimi sormuştu. “Bence hep içeride kalmalı.” dedim. Şaşırınca açıkladım: ”Anzaklara şehit dediği için” Ona anlattım, size de anlatayım.

Yazılarımı okuyanlar, Russel Crowe’un “Son Umut” filmi hakkındaki fikirlerimi bilirler. Sinan Çetin’in “Çanakkale Çocukları” filmini kastederek, “Sinan Çetin zihnimizi hazırladı; Crowe, altın vuruş yapacak.” demiştim.

Sinan Çetin, içeriden; Crowe, dışarıdan vurdu. Bu, içeriden dışarıdan meselesinin öncesi var. Peter Weir, 1981’de Gelibolu filmini çekti. İkisi yabancı biri yerli olan bu üç filmin açık mesajı, Anzakların iyi çocuklar olduğu; subliminal mesajı ise Osmanlı’nın kötü olduğuydu.

Gelibolu filminden 14 yıl sonra 1995’te, Can Dündar, ”Gelibolu’nun iki Yakası” adında bir belgesel film çekti. Belgesel adının bir tarafında hilal ve yıldız; diğer tarafında haç var. Öncelikle, Gelibolu bir yarımada. İki yakası ne demek? Ne biçim bir edebiyat paralamaktır bu? İkinci olarak, diyelim ki ortadaki boğazın adı Gelibolu. İki tarafı da bizim değil mi? O haç neyin nesi? Adam, tarafsız belgeselci olduğunu göstermek adına böyle saçmalamış. Tıpkı tarafsız gazetecilik adına saçmaladığı gibi.

Neyse, buraya takılmayalım. Baş kısımda, bir erin ağzından, Mersinli dört askerin Çanakkale cephesine gidişini dinliyoruz. Yaşları falan yok. Arkasından konuşan Anzak askeri Rolgard ise cepheye gitmek için 17 olan yaşını 21’e büyüttüğünü anlatıyor. (Gelibolu filminin baş kahramanı da yaşını büyütmüştü.) Her ne hikmetse bizim gencecik liseli talebelerden bahis yok.  

Elli dakikalık belgeselde, bir o taraftan bir taraftan savaşın gelişimi anlatılırken, Anzakların tâlihsiz kurbanlar olduğunu öğreniyoruz.

Gelelim sonuna. Fonda Can Dündar’ın sesi:

Sekiz buçuk ay süren savaşta Türkler ve müttefikler 250’şer bin şehit vermişlerdi. Savaşan, toplam bir milyon gencin yarısı, târihin bu en kanlı savaşlarından birinde can verdi. Bu arada Türkiye en genç beyinlerini, en yetenekli subaylarını, 1895’liler kuşağının bütün aydınlarını Gelibolu’da yitirdi. Çanakkale’yle 1. Dünya Savaşı’nın seyri değişti. Boğazların açılamaması yüzünden savaş en az iki yıl daha uzadı ve zayiat iki kat arttı.”

Evet, yanlış okumadınız, Anzaklara da şehid diyor. Savaşın iki yıl daha sürüp, zâyiâtın artması da bizim yüzümüzden. “Buyrun geçin.” demediğimiz için.

Devam edelim. Ekranda, yaşlı Anzaklar ve çocukları. Fonda, Dündar’ın sesi:

“Savaştan sağ kurtulan müttefik askerleri, Çanakkale’yi hiç unutmadılar ve her yıldönümünde, İngiltere, Yeni Zelanda ve Avustralya’ dan gelerek geçmişi yâd ettiler. Bakımlı İngiliz ve Anzak mezarlarında, babalarının dedelerinin izini sürdüler.”

Son olarak ekranda, Can Dündar; arkada, Şehitler Âbidesi.

“Türklere gelince, onların hiçbir zaman Avustralya’ya gidecek kadar çok paraları olmadı. (Bu ne demek acaba? Türkler, Avustralya’ya niye gitsinler?) Çanakkale’de şehit düşen 250 bin Türk, yıllar yılı Fransızlar, Anzaklar ya da İngilizler gibi bakımlı mezarlara sâhip olamadılar. Adlarını hiç kimseler bilmedi. Savaş bittikten yarım yüzyıl sonra hepsi için bir anıt mezar yaptırıldı. Orada hep birlikte uykuya çekildiler.”

Niye acaba? Niye Türklerin mezarları olmadı? Niye adlarını kimseler bilmedi? Can Dündar tarafsız ya işin o tarafına hiç dokunmuyor. Çanakkale’ye içeriden yapılan ihâneti anlatmıyor.

Belgesel nasıl bitiyor dersiniz?

“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar ..” diye başlayan Anzak Tâziyesi ile.

Alın size tarafsız haberci, tarafsız belgeselci.

Bir şey daha var. Dündar, belgesel boyunca asla ve kat’a, “Osmanlı” kelimesini kullanmıyor. 1895’liler kuşağı, Osmanlı Devleti’nde yetişmedi mi? Çanakkale, Osmanlı memleketi değil miydi?

Yok yok, hatırladım. Bir yerde Osmanlı kelimesi geçiyor. İngiliz Hamilton’un, “Biz bu kayalıklarda hançerimizi, Osmanlı sultanının kara kalbine sapladık.” cümlesinde.

Şehit Anzaklar ve Osmanlı sultanının kara kalbi. Nasıl ama?

MİT TIR’ları ne ki? Anzaklara şehit diyen adamdan her şey beklenir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Kerime Yıldız
04-03-16
E mail: gazetevahdet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
CAN DÜNDAR'IN ÇANAKKALE'Sİ
Online Kişi: 14
Bu Gün: 217 || Bu Ay: 7.728 || Toplam Ziyaretçi: 2.240.108 || Toplam Tıklanma: 52.350.746