ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÂKİF EMRE
Okunma Sayısı: 1863
Yazar: Akif Emre
EY YAZAR, FARKINDA MISIN?

EY YAZAR, FARKINDA MISIN?Gazete manşetleri her gün daha gerilimli çıkıyor.

Siyasi nutuklar daha hamasi ve öfke, hatta kin yüklü.

Eş dost sohbetleri gergin, eğer bir araya gelebilmişlerse farklı olanlar belli konuları açmamaya itina gösteriyor. Belli konular yani siyaset, iktidar, terör, Suriye, Kürt, Amerika gibi başlıklardan birinin açılması kavga ile sonuçlanması muhtemel. Herkes bu gerginliğin, potansiyel kavganın bilincinde olarak susarak iletişim kurabiliyor. Mayınlı alanlara girmeden bir meseleyi konuşuyor gibi yapmak gittikçe tarz haline geliyor. Korkulan o ki ortam böyle devam ederse susarak kurulan iletişim konuşarak kopacak.

Kendinin sahip olduğu parlak düşünceleri halkın hasretle beklediğini varsayan ideologlar, yazarlar, kanaat önderleri, siyasiler en sıradan fikirleri bile büyük harflerle söyleyerek daha önemli olduklarını, daha haklı tarafta durduklarını ispatlama derdinde. Her gün daha da irileşen harflerle konuşan kalem erbabının terk etmediği bir tekerleme de “sakin olmak, gerginliği düşürmek” gibi kalıplar hiç de masum durmuyor.

Memleketin kaosa düşmesine izin vermeyeceğine and içenler, memlekete özgürlük getirmeyi vadedenler, devrimci özlemlerini kan/lı/dil'de giderme peşinde...

Bir şeylerin düzgün gitmediği, tedirgin edici bir ortama girildiği hissinin yaygınlaştığı, hatta büyük şehirlerde insanların belli saatlerde hayattan çekildiği kanıksanmaya başlandığı gerçek. Güneydoğuda kanla memleketi rehin almaya kalkışanlara alkış tutanlarla, terörle mücadele adına kelle saymanın maharet sayılmasının ucubeliği yaşanıyor.

Bir yerde makuliyetin, adalet duygusunun, aklıselimin, itidalin kaybolması her şeyden evvel hakikat karşısında duyulan muhteşem heyecanı söndürür...

Her gün onlarca yazarı, ekran analistini, siyasi polemikleri izlemeye icbar edilen medyazede bir toplum haline geldik. Bunca gerilim içinde ilk kaybolan kalbi sükûn üzere hakikat pırıltılarını yakalama heyecan ve imkanıdır. Bunca gürültülü öfke içinde kaybolan adalet vicdan duygusudur.

Sadece karşıt tarafların, siyasi rakiplerin birbirleriyle ilişkileri değil aynı tarafın sözcüleri kendi içlerinde derin çelişkilerle insanların günlük heyecanlarını, öfke ritimlerini, hakikat ışıltısını yönlendiriyor, daha doğrusu algı kimyasını bozuyor. Güncel bir gerçekliği yahut karşıt görüşün bir çelişkisi üzerinden inşa edilen büyük iddialarla abanılan doğruların ömrü ikinci bir yazı, bir sonraki açık oturum kadar bile devam etmiyor. Ama şövalye edalı kalemşörler sahte bir asalet tavrı takınarak hiçbir şey olmamışçasına, yeniden keşfettiği bir gerçeğin yılmaz savaşçısı rolüne çoktan soyunmuş oluyor. Bu kadar iddialı ve kendi içinde sürekli olarak çelişkili olmak her daim “ben açıklamıştım” deme hakkını veriyor adeta.

Ne savunduğumuz hakikate karşı makul olabiliyor, ne de karşı çıkışımızı nefretten arındırabiliyoruz.

Muhalif olmakla iktidardan yana olmak arasında dil farkı nerdeyse kalmadı. İtirazla itham, savunma ile tehdit algısı belki birilerinin gününü kurtarıyor olabilir. Memleketin geleceğini bilmem ama insanların bu topraklara, ait olduğu topluma aidiyeti kalmıyor. Sürekli arkamızda köprüleri atarak yol aldığımızı sanırken hata payı bırakmıyor, geri dönmek zorunda kaldığımızda ise ya çaresiz kalıyor yahut büyük çelişkiler pahasına savunageldiklerimizin zıddını yapıyoruz.

Şimdi karar verelim;

Eğer bu ülke, postkolonyal artığı nevzuhur bir oluşum değil, tarihi derinliği ile olanca gaileleri tarihi sükûneti ile üstesinden gelmeyi başarmış bir omurgaya sahipse ki öyle, bu telaşeli nefret diline ne gerek var? Hakikatinizin kurgusundan eminseniz tedbir almak yerine bunca senaryo üretmeye ne gerek var?

Beğenmediğin yönetime ilkeli bir muhalefet etmek yerine tüm kötülüklerin kaynağı gibi göstermek de kendi gerçeğinden kaçmaktır. Muhalefeti iktidar erkine indirgeyenler önce ahlaki olarak kaybeder, sonra da iç tutarlılıklarını. İlkesel muhalefet dilinin korunması hem memleket adına hem hakikat adına en esaslı bir erdem olarak yaşamalı, yaşatılmalıdır.

Kendi gerçeği ile yüzleşemeyenler iktidar ve güçle hesaplaşamaz ve muhalif de olamazlar. Sadece güç mücadelesine girerler ki bunun sonucu da Makyavelizm'e götürür.

Yerli olma iddiasındakiler, bu toprakların ruhuna sahip çıkmak adına her gün abartılı zafer yahut hezimet sloganları atmayı bırakmaları gerekir. Bu ülkeye ve sahip olduğu birikime dünyada kaç tane benzeri gösterilebilir? Bu soru haklı; doğru ve yerinde hatırlatıldığında anlamlı bir soru.

Ancak şuna karar verelim; tüm dünya buradan çıkacak kararları ve kurtarılmayı bekliyorsa bu telaş, korku diline ne gerek var? Bu ülke yedi düvelin saldırıları ve binbir komploları ile yerle bir edilmek durumunda ise bu heyecanlı söylevlerin gerçeklik payı nedir?

Umut vermek hayal üretmek değildir. Tedbirli olmak, tehlikeye işaret etmek düşman üretme sebebi olamaz.

Bir şeylerin yanlış yapıldığına hem de toptan yanlış olduğuna inanmak ve buna karşı çıkmak bu ülkeden öç alma gerekçesi olamaz.

Bu ülkenin temel sorunu bu ülkeye ait olmakla sınıf, hizip, cemaat çıkarlarını her şeyin üstünde tutmak arasındaki farkın gittikçe kapanmakta oluşudur.

En makul itirazı ihanet; en masum tedbiri baskı, şiddet testine tabi tutanlar, gerçek dışa bağımlıları, bu topraklarla tüm aidiyet bağlarını koparanları kamufle ettiklerinin farkındalar mı?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Akif Emre
19-03-16
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
EY YAZAR, FARKINDA MISIN?
Online Kişi: 18
Bu Gün: 295 || Bu Ay: 9.552 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.395 || Toplam Tıklanma: 52.166.450