ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 3588
Yazar: Hilmi Demir
GÜNÜMÜZ SELEFÎLERİ İMÂM-I ÂZAM'I NİÇİN REHBER ALMAZ-2 (İmâm-ı Âzam, şehir, hukuk, medeniyet)

GÜNÜMÜZ SELEFÎLERİ İMÂM-I ÂZAM'I NİÇİN REHBER ALMAZ-2Ebu Hanife Küfe'lidir. Küfe Hicri birinci Asrın büyük metropollerinden biridir. Şehirler İslam medeniyetine yön veren mekânlar olmuştur. Kur'an-ı Kerim Mekke'de inmiş ama İslam Medeniyeti Bağdat'ta Basra'da Kufe'de Rey'de Semerkant'da Buhara'da kurulmuştur.

Selefilerin tarih okuması Dört Halife sonrası İslam'ın sürekli aslından uzaklaştığı ve kötüye doğru gittiği yönündedir. Bu yüzden sürekli tarihi ve geleneği olumsuzlarlar ve insanlık tecrübesini Hz. Peygamber anına geri döndürmeye çalışırlar. Oysa biz İslam'ı Hz. Peygamber'in anında yaşadığı gibi yaşamakla değil kendi anımızı onun değerleriyle inşa etmekle sorumluyuz.

Ebu Hanife, zamanı ve değişimi yönetecek zihni ve kurumsal inşayı yaparak Müslümanların kendi çağlarına hâkim olmasını sağlamıştır. İslam toplumu çok hızlı büyümüştür. Daha birinci asırda sınırlar bugünkü İran, Irak, Suriye ve Mısır sınırlarına dayanmıştır.

Selefiliğin aksine tarihi sürekli tekâmül eden yükselen ve çöken dalgalar boyu olarak anlamayı öneriyorum. İbn Halduncu tarih algısına göre her devir kendi içinde iyi ve kötü anlara sahiptir. Müslümanlar tecrübeleriyle geleneği inşa ederler. Bu yüzden her tecrübe geleneğin sabit ve değişken dinamikleri arasında kuracağı denge ve ürettiği değerlere göre bir kıymete sahiptir. Buna göre biz İslam'ın sürekli bozulduğunu değil farklı süreçler ama aşamalar yaşadığını kabul ederiz.

Bu yüzden Tarih ve medeniyet algınızı İbn Haldun üzerinden yeniden gözden geçirin. Şehir medeniyet ve devlet ilişkilerini anlamadan Ebu Hanife'nin yaptığını anlayamazsınız. İbn Haldun önce şehirler sonra devlet kurulur, şehirler ekonomik çeşitlilik sanat ve zanaat ve iş bölümü demektir, der.

Tüm bunlar ise ancak kanun, güvenlik ve özgürlükle mümkün olur. Objektif kurallar olmadan şehirler büyüyemez. İşte Ebu Hanife devlet ve kentlerin kurulduğu İslam toplumunda ilk defa hukuk okulunu kurarak kanunlaştırma çalışmasını başlatır. Kufe üç büyük sahabe neslinin tesiri altındadır. Abdullah bin Mes'ud, Hz. Ömer ve Hz.Ali. Ebu Hanife bu üç büyük sahabenin ilim halkasının mirasını Hammad bin Süleyman ve İbrahim en Nehai yoluyla devralır.

Fıkıh bugün anlaşıldığı gibi namazı abdesti ne bozar ile uğraşmaz. Alışveriş nasıl meşru olur, vergi, zekât nasıl toplanır, mahkeme nasıl yapılır, kiralama nasıl yapılır, hâkim nasıl görev yapar, ortaklık nasıl kurulur hepsi fıkhın alanıdır. Ebu Hanife ilk defa bunlar için bir okul açar, uzman talebe topluluğu ile bunları müzakere ile kurallara bağlar. Devletin bir hukuk devleti olması için kanunlaştırma yapar bunları yazdırır. Yazılı kanunlara ve kurallara geçilmiş olur. Hamidullah Hocanın Ebu Hanife'yi İslam'ın ilk hukuk okulunun kurucusu görmesi bundandır.

Ebu Hanife büyüyen İslam toplumunun sorunlarını çözerek hem değişimi yönetmiş hem de eşitlik ilkesini geliştirmiştir. Kufe'de yazılan kanunlar yetişen talebeler Mekke'den Buhara'ya, Şam'dan Kahire'ye kadar dağılarak herkes için ortak kurallar inşa ederler. Ebu Hanife'nin yaklaşık 250'den fazla talebesi herkes için tek vergi tek hukuk ilkesini hayata geçiren kadılar olarak görev yapar. Ebu Hanife'nin talebeleri devletin hukuk devleti olması için görev alırken o niye görev almaz peki? Ebu Hanife'nin görevi reddetmesi görev alınmayacağı için değil, kurduğu okulun özerk ve bağımsız kalması içindir. O muhtemelen uygulamalarını tasvip etmediği bir iktidara yaslanmak yerine tüm iktidarları yönetecek kanunları yapmayı tercih etti.

İbn Haldun'un dediği devletlerin ihtiyaç duyduğu akli siyaset doğru adil kanunlara ihtiyaç duyar. Bu olmazsa devletler yaşayamaz. Ebu Hanife kanun yaparken üretimi, toplumsal uygulamaları (örf), metnin lafzından çok kime neden ve nasıl söylendiğini dikkate aldı. Bu da İslam’ı lokal ve yerel olmaktan çıkararak evrenselleştirdi. Bu yüzden ilk statükocular (ehli hadis) ona şiddetle muhalefet ettiler. Ehli hadisten sert bir muhalefet gelse de Abbasilerden Selçukluya ve Osmanlıya kadar tüm devletler onun kanunlarıyla yönetildi, neden? Değişime gelişmeye müsaitti, istihdamı ve büyümeyi teşvik ediyordu ve sorunları çözebiliyordu, bireye hakkını veriyordu. Thomas Samuel Kuhn'un dediği gibi bir paradigma sorunları çözebildiği sürece ayakta kalır, çözemeyen gider.

Ebu Hanife yalnızca iyi bir hukukçu değil aynı zamanda iyi bir ilahiyatçı (Teolog) idi. Kurallar kadar toplumu bir arada tutan şeyin inanç olduğunu biliyordu. Bir akidede milletleşmemiş bir yığını kurallar bir arada tutamaz. Onun deyimi ile birbirinin kanını helal görenler varken bize rahat yoktu ve Müslümanlar önce bu sorunu halletmeliydiler.

Ama nasıl? Devamı İnşallah yarın geceye.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Bu yazının birinci bölümünü GÜNÜMÜZ SELEFÎLERİ, NİÇİN İMÂM-I ÂZAM'I DEĞİL DE BAŞKALARINI REHBER ALIRLAR? başlığı ile yayınlamıştık.

Birinci bölüm için tıklayınız.

Yazar: Hilmi Demir
12-07-16
E mail: https://justpaste.it
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
GÜNÜMÜZ SELEFÎLERİ İMÂM-I ÂZAM'I NİÇİN REHBER ALMAZ-2 (İmâm-ı Âzam, şehir, hukuk, medeniyet)
Online Kişi: 15
Bu Gün: 54 || Bu Ay: 9.716 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.970 || Toplam Tıklanma: 52.171.663