ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÇARPIK VAZİYETLER
Okunma Sayısı: 3028
Yazar: Zekeriya Say
BİZ BU HÂLE NASIL GELDİK?

BİZ BU HÂLE NASIL GELDİK?

İnternette dolaşan, sık sık karşımıza çıkan ve biz Müslümanları rahatsız eden bazı fotoğraflardan derlenmiş bir video var. Hani şu türban takmış ve altına daracık elbiseler giyen, düğün salonlarında pervasızca dans eden, kuytu köşelerde erkek arkadaşları ile sarmaş-dolaş vaziyette çekilmiş fotoğraflardan derlenen başörtülü kızlar videosu!..

Hepimizin bildiği gibi Cumhuriyet’in ilanından sonra CHP’nin iktidarda olduğu tek partili yönetim, kadınları sistematik olarak tesettürden uzaklaştırmıştır. Bunun en bariz örneği ise Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanımdır. Evliliğinin ilk yıllarında çarşafıyla poz veren Latife Hanım’ın sonraki yıllara ait fotoğrafları başı açıktır. O yıllarda başörtüsünü muhafaza edebilenler ise, yazma ile saçlarını örten genelde işçi ve köylü kadınlardır. Onlar da İslami şuurdan ziyade güneşten ve tozdan korunmak için örtü kullanıyorlardı. Ben, bizim köydeki kadınların başlarını “cicibaş” dedikleri bir yazma bağlama usulüyle örtüp, iki adet de zülüf bıraktıklarını çok iyi hatırlıyorum. Oysa dinimize göre bir tek saç telinin görünmesi dahi haram iken, kocaman iki bukle saçı bilinçli bir şekilde sergileyeceklerine ihtimal vermiyorum. Çok şükür bu cahiliye adetleri, ümmetin bilinçlenmesiyle geride kaldı.

***

Bugünkü “türban” denilen örtünme şekli ise, Şule Yüksel Şenler ablamızın eşarp kullanmasıyla başlamış. Şule Yüksel ablanın; Avrupa’da moda unsuru olarak kullanılan ve genelde boyuna fular olarak bağlanan eşarp ile başlattığı örtünme furyası çığ gibi ülkenin dört bir yanına dağılmış ve “Şulebaş” diye nitelendirilen bir örtünme şekli ortaya çıkmış. Tabi modern bir ailede, başı açık bir annenin kızı olarak dünyaya gelen Şule Yüksel, ağabeyi sayesinde tanıştığı Risale-i Nurlar vasıtasıyla örtünmeye başlamış, İsmailağa Cemaatinin muhterem büyüğü Mahmut Ustaosmanoğlu ile tanışması sayesinde, eşarplı örtünme şeklini zayıf bulmuş ve çarşafa girerek tesettürünü tekâmül ettirmiş.

***

Evet, 60’lı yılların sonuna doğru hızla yayılan örtünme arzusu ve İslami uyanış bilindiği gibi laik cenahı rahatsız etmişti. Gücü ellerinde bulunduran bu laikçi azınlık da tesettüre karşı amansız bir mücadele başlatmış, başörtülü bacılarımıza ülkeyi adeta zindana çevirmişti. “Kamusal alan” bahanesiyle tesettürlü kadınların çalışma hayatına dâhil olmalarının önüne geçilmişti. Sonrasında ise başörtüsü takmak; başta üniversiteler olmak üzere tüm eğitim hayatında yasaklanmıştı. 1960 Askeri darbesinin subaylarından Kurmay Albay Emin Aytekin’in kızı ve bir dönem CHP milletvekili olan Fatma Nur Serter’in “ikna odaları” daha düne kadar mevcudiyetini sürdürmekteydi. Okula alınmadıkları için kendilerini demir parmaklıklara zincirleyen, ağlayan, polis amcaları tarafından sopalarla darp edilen kız öğrencilerin çığlıkları hala kulağımızda… Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsı ve AK Parti iktidarlarının gayretleri ile çok şükür o nahoş manzaralar tarihe karıştı. Fakat sorun bitmedi. Şimdi de rehavetten kaynaklanan bir çürüme başladı.

 Evet, artık her köşe başında şuursuz bir örtülü ile karşılaşmak mümkün. Sokakta sevgilisi ile sarmaş dolaş gezenini mi dersin, yolda sigara içenini mi, ya da yüksek sesle konuşup lakayıt hareket edenine kadar her türlüsü, ziyadesiyle mevcut.
Bu durum yeni de sayılmaz hani!.

Gazetemiz Akit’in “Eğitimci yazar”ı Ali Erkan Kavaklı Hocamız; 5 Mayıs 2001’de yazdığı yazıda, başörtülü bir kıza ve delikanlıya cadde ortasında sarmaş dolaş vaziyette rastlamış ve bu durumu “Aşkın handikapları” başlıklı yazısında şöyle dile getirmişti; “Geçen gün, caddede başörtülü bir kızın bir delikanlıya sarılarak yürüdüğünü gördüm. Şaşırdım. Başını örterek Allah'ın emrine uyan bir kız, bir erkeğe sokakta sarılarak Allah'a isyan ediyor. Evli olsaydılar sokakta birbirlerine sarılmazlardı sanırım. Evliliğin mahremiyetlerini bilmeleri gerekir. Müslümanlar birkaç dersten zayıf alan öğrenci gibi. Başörtüsü pekiyi, sokakta mahrem erkeğin elini tutmak zayıf. Hiçbir devirde günahlar bu kadar reklâm edilip güzel gösterilmedi.”

Evet, başını örterek Allah’ın emrine uyan kızlarımızın, harama girerken kılı dahi kıpırdamaz oldu. Biz hangi ara bu hale geldik? Ya da nasıl bu kadar hızlı bir şekilde yozlaştık. Dün canımızı verdiğimiz değerleri, bugün bozuk para gibi nasıl harcarız? Bu nasıl bir ikiyüzlülük?!.. Neden; “Ya olduğumuz gibi görünmeyi, ya da göründüğümüz gibi olmayı denemiyoruz ki?

***

ABD’nin 16. Başkanı Abraham Lincoln, ikiyüzlülüğü; ‘İkiyüzlü, anne babasını öldürüp, sonra “ben öksüz ve yetimim” diye affedilmek ister’ sözleriyle tarif eder. Evet, bugün başörtülü kızlarımızda karşılaştığımız ikiyüzlülüğün temelinde bu arsızlık, şımarıklık, kendini bilmezlik yatmaktadır. Bütün bu haddi aşmalar, “ben yaptım oldu”culuk denen gereksiz özgüven zehirlenmesinden kaynaklanıyor.  Maalesef bu özgüven de bin bir meşakkatle kazanılan örtünme özgürlüğüne en büyük darbeyi vuruyor.

Evet, bugün tesettüre zarar veren bu ucube kıyafetli kızlar, Abraham Lincoln’ün bahsettiği, öksüz ve yetim oldukları için af bekleyen anne baba katilleri gibi alçaktır, haysiyetsizdir. Çünkü onların bu halleri, tesettür düşmanlarına koz veriyor. Hâlihazırda açık saçık bir kadın bile bunların bu tesettür(!)lü halleriyle dalga geçebiliyor.

Aslında, "Bütün günahları tek başına bu kızların omuzlarına yüklemek ne kadar adil?" diye kendi kendime sormadan edemiyorum. Öyle ya toplumda bir çürüme meydana geldiyse bunun tek suçlusu o kızlar mı? Dış etmenlerin bu yozlaşmada ki payı ne? Tv’lerde sürekli tekrarlanan aşk filmleri, moda ve magazin programları, “zorunlu din derslerine karşıyız” diye atılan fitne sloganları ile zihinlerin meşgul edildiği  bir toplumda yaşamıyor muyuz? Eh bu kadar tazyikli saldırıların da böyle sonuçları oluyor haliyle..

Peki, “yazar” kisvesiyle zihinlere fitne tohumları saçanlara ne demeli? Yazının girişinde bahsettiğim ve bütün başörtülüleri rencide eden o fotoğrafların bir benzeri hakkında, emekli bir müftünün imam hatipli oğlu olan Ahmet Hakan’ın düşüncelerine yer vermek istiyorum şimdi...
BİZ BU HÂLE NASIL GELDİK?

Ahmet Hakan; “Ben bu fotoğrafa bayıldım” başlığıyla 2008 yılının 14 Şubat sevgililer gününde yayımlanan yazısında, o ahlaksızlığa şu sözlerle methiyeler diziyordu;

“BİR süredir internet sitelerinde dolaşan ve dün Ayşe Arman’ın sütununda da yayınlanan fotoğrafa dikkat ettiniz mi? Ben ettim ve "Budur işte! Budur abi!" diye haykırdım. "Başımı da örterim, parkta sevgilimle de oynaşırım" diyor lisanı hal ile o türbanlı kız... Saçının tek telini bile göstermenin günah olduğunu söyleyenleri de takmıyor, türbanın bir siyasi simge olduğunu söyleyenleri de... Türban karşıtı "Altı kaval üstü şeşhane" diyecekmiş, türban yanlısı "Sen nasıl Müslümansın" diye laf sokacakmış... Umurunda bile değil... Günlerdir ortaya atılan her türlü türban tezini hallaç pamuğu gibi atıyor! Bütün türbanlılara "tornadan çıkmış" muamelesi yapanlara, "türban" ile "hicap" arasında bağ kuranlara nanik yaparak, "Bir türbanlının uyması gereken kurallar" tarzındaki emirnameleri elinin tersiyle itiyor... Nefsine uyuyor, günah işleme özgürlüğünü sonuna kadar kullanıyor, türban takmanın azizelikle eşdeğer sayılmasına basıyor tokadı ve olayı normalleştiriyor... Kim ne derse desin: Ben bu fotoğrafa bayıldım arkadaş!”

Günah işlemek nasıl legalleştiriliyor gördünüz değil mi? Bu adamın, “Ben Ahmet Hakan.. Vakit’in dininden değilim” diye beyanatı olmasa inanın “imanımdan” şüpheleneceğim. Tabi bizim de en az Ahmet Hakan kadar cesur olmamız lazım. Onun gençleri günaha davet ederken gösterdiği gayretin bir benzeriyle  bu yozlaşma meselesinin üstüne yürümeliyiz.

***

Türkiye bugün özgürlükler noktasında çok yol aldı. İsmail Kılıçarslan ağabeyin 2005’te tarif ettiği Türkiye yok artık. “Türbanlılarla kim evlenecek?” diye bir sorun şimdilerde söz konusu değil. Türbanlılar, daha düne kadar “üç kuruş paraya ucuz işgücü” olarak çalıştırılmak ya da “ikinci eş olma” gibi mide bulandırıcı tekliflerle maruz kalmaktan çok uzaklar. Başörtülü bacılarımız çalışma hayatında artık terfi alıyor, mecliste milletvekili hatta bakan düzeyinde temsil ediliyor. Kamuda çalışmaları, hatta ilköğretimde örtünmeleri bile serbest.

Peki, bunca özgürlüğe rağmen bu yozlaşma neden? İşte elbirliği ile cevabını bulmamız gereken soru bu!..

***

Evet başörtülü bacım; Gün sorumluluk almak günüdür! Yeni bir uyanış için, yeni “Şule Yüksel”ler mi bekliyorsun?!.. Sen! Allah’ın, İslâm’la şereflendirdiği başörtülü bacım; Allah’ın sana verdiği izzet ve şerefi başkasında (Ahmet Hakan’ın yazısında) ararsan, Allah seni zillete düşürür.

Muhammed İkbal ne diyor bir şiirinde:

“Özünü ihmal eden her insan, insanların yok olmaya en layık olanıdır. Yabancıların yaşayışını taklit eden her kişi de, hiçbir zaman şahsiyetini bulamayacaktır...”

Ey türbanlı kardeşim! İçinde bulunduğun toplum, gücünü senden alacaktır. Sen de gücünü Allah’tan (cc) iste! Sonsuz kudret sahibine yönel!.. Peygamberimizin ümmetinin yürüdüğü yoldan yürü, güçlü kollarınla İslâm davasını ayağa kaldır ve sana tevarüs eden “tesettür”e sahip çık!..

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Zekeriya Say
25-08-16
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BİZ BU HÂLE NASIL GELDİK?
Online Kişi: 20
Bu Gün: 446 || Bu Ay: 9.669 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.406 || Toplam Tıklanma: 51.944.008