ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3342
Yazar: Ahmed Selim
YAŞAMADAN YAŞLANMAK

Genel doğrular vardır. Mesela ahlâkî alanda şunları sayabiliriz: Dürüst olun, hiç yalan söylemeyin, insanlara zarar vermeyin ve yardımcı olun, hak ettiğiniz kadarını isteyin ve başkalarının haklarına saygı gösterin...

Bunları genellikle her din, her ahlâk felsefesi kabul eder, her insan bilir. Öyleyse niçin gerektiği gibi uygulanmıyor?

Demek ki bazı doğruları bilmek onların uygulanmasına ve benimsenmesine yetmiyor. (Yetseydi “mufassal” tebliğe muhtaç görülmezdik.)

Nihaî doğruların ardında başka doğrular var. Önemli değer ölçüleriyle ve hükümleriyle ilgili olan o doğruları aklınızla ve yüreğinizle bilip benimsemezseniz, nihaî verileri yaşayıp uygulayamazsınız. “Hayat nedir, insan nedir, niçin yaşıyoruz, nereye gidiyoruz?” konularında boşluğa bakan bir insan “sev!” demekle sevebilir mi? “Zarar verme, yardımcı ol, dürüstlükten ayrılma” demekle ideal insan haline gelebilir mi? Daha doğrusu o yolda mesafeler alan bir gelişmiş insan olabilir mi?

Genel ve ortak doğruların özetini bilmeyen yok. Her vesileyle her yerde hem de tekraren öğretiliyor. Fakat hayatın gerçek akışında o doğruların uygulandığını ve yaşandığını göremiyorsunuz. Demek ki ihmal edilen ve eksik bırakılan bir şeyler söz konusu.

İnsanın önünde müşahhas bir inanış ve düşünüş zarureti var: Ölüm! Hiç okuma, düşünme, ama bunu ister istemez düşüneceksin. Hayvan, ölümü içgüdüleriyle karşılar: Ürker, kaçmak ister; tehlike geçince, o içgüdüsel tepkiyi takiben, yine eski dengesiyle eskisi gibi devam eder. Ruhuyla, aklıyla, iradesiyle, şuuruyla farklı olan insanın böyle bir şansı yok. O, düşünmek zorunda! “Nereye gidiyorum, niçin geldim, hayatın mânâsı nedir?” sorularını sormak durumunda.

İfade etmeyi bilsin bilmesin, her insan bir hayat görüşüne mesned teşkil eden bazı değer ölçülerine inanmak meselesiyle karşı karşıyadır. Bu meseleyi bir biçimde halledecektir. Okuma-yazma bilmese de böyledir, felsefe profesörü olsa da. Fıtrat ve hayat bunu sizin önünüze koyar. Annenizi, babanızı, kardeşinizi, yavrunuzu seviyorsunuz; hayatı seviyorsunuz; ama ölüm de var! Hadi düşünme bakalım!

Tevhid bir inanıştır; fakat “düşüncenin yolunu açarak inandıran” bir inanıştır. Tevhide inanarak sadece borcunuzu ödüyor değilsiniz, bir hazinenin kapılarını açıyorsunuz. Tevhide muhtaç olan sizsiniz, sizi yaratan değil. Birilerini seviyorsun, lâkin tevhidden uzaksın. O sevgi sevgi değil ki! İhtiyaç hissetmektir, o! Bir nevi bencilliktir. Başkalarını seven başka birileri, acımasız rekabetlere sürükler seni. Zulüm doğurur o çeşit sevgiler! Kişileri nefsaniyet yumruğu haline dönüştürür... Tevhid şuuru doğmadan sevginin hakikatine ve asliyetine varmak mümkün değildir.

“Önce birilerinden taşsın, sonra diğerlerine de sıra gelecek” mantığı, nesilleri taş gibi, kum gibi, mıcır gibi bir “dolgu maddesi” olarak kullanma mantığıdır. Ya farklılıkları yok etmeye çalışacak, ya da o farklılıkları bir dengeye kavuşturma lüzumunu hiç hatırlamayacak. Ortası yok, lehine ve aleyhine olanları bilemeyen, kendi kendine zulmettiğini de bilmez. Aslında, “ne istiyorsak o verilse” bize ceza olarak yeter! Tevhid şuurundan mahrum dileklerin kabul görmemesi bizim lehimizedir! Bazı dualarımızın bedduadan farkı mı var?!

Tevhidin fikrî yönünde, küllî-terkibî ihata şuuru var... “İnan da bu iş bitsin” değil inan da açılsın, aydınlansın, başlasın! Gerçek yolculuğun, “düşünerek yaşama” yolculuğun başlasın. Tekamül ve mutluluk yolculuğun başlasın... Her vesileyle tekrarlanan tefekkür vurgusunun hikmeti budur: Düşünmeyen yaşayamaz. Düşünerek mi değişiyorsun, sürüklenerek mi? “Değişimden yana olmak” bir kuru laftır. Yozlaşma da değişmek sayılır. Düşünerek yaşıyorsan, tekâmül yolundasın ve sahiden yaşıyorsun demektir. İşte o zaman sevmeyi bilirsin, sevgiyi bilirsin. Sevgisiz yürüyüşün ve yaşayışın kemâli yok. Korkuyla, menfaatle, nefsanî kâr-zarar hesaplarıyla bir yere varılmaz. Topaç gibi dönersin olduğun yerde; birtakım hayaller gördükten sonra da hem pilin biter, hem umutların. Başlangıç noktasında kalmak, başlayamamaktır. Yaşamak, “hayatta ve başlangıç noktasında” kalmak değildir.

Yaşamadan yaşlanan o kadar çok insan var ki!   


Birkaç kelime:

mufassal: Ayrıntılı.
tebliğ: Duyurma, bildirme, iletme.
nihaî: Sona âit.
müşahhas: Beş duyu ile bilinebilen; somut.
küllî: Bütün, tamam.
terkip: Bileşim; sentez.
ihâta: Çerçevesi içine almak, kuşatmak. 


Yazar: Ahmed Selim
30-07-10
E mail: ethem92@mynet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YAŞAMADAN YAŞLANMAK
Online Kişi: 14
Bu Gün: 163 || Bu Ay: 621 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.057 || Toplam Tıklanma: 52.215.153