Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 1442 |
Metrodaki yobaz tükürüğü ve kültürel iktidar emrindeki muhafazakâr refleksler
Malumunuz, birkaç gün evvel, şereften nasipsiz, edepten fakir, ahlaktan yoksun, sistem çıktısı bir genç; metroda kendi halinde yoluna bakan bir hanımefendiye başörtülü olması gerekçesiyle hakaretler savurup, suratına tükürdü. Ülkedeki “geri’’liğin mümessili, baş sebebi olarak; başını ve vücudunu örten hanımefendiyi suçladı…
Kibirli ve ahmak olmak toplumu derinden sarsacak bir karakter zâfiyeti değildir. Ama bu hasletler, fiziksel ve psikolojik şiddete meydan verecek düzeyde dışa dönük olarak eylemleşirse, gereken yapılmalı, cezaî müeyyideler işleme sokulmalıdır. Bunun için, objektif hukuk fetişizmine tapınmaya da lüzum yok. Vicdan sahibi olmak yeterlidir.
Şu an bu rezaleti yapan mahlûk aramızda dolaşıyor. Hiçbir ceza almadı. Belli başlı çevreleri bir kenara koyarsak, toplumun genelinde, malum çirkinliğe maruz kalan hanımefendi yeterli desteği de göremedi. Kadın hakları platformları, feminizm putuyla kadınlığı has mânâsından koparan ve özünde kadına en büyük zulmü yapan meşhur feminist teşkilatları suskun. Kadınlığın kıymet hükümlerini ağızlarında sakız eden birçok sanat hamalı, aydın müsveddesi tepkisiz.
Neden?
“Çünkü tacize uğrayan kadın başörtülü!’’ açmazına girmeyeceğim. Zira böyle dediğimizde ‘’aynı şey yarı çıplak bir kadının başına geldiğinde niye laf etmediniz’’e getiriyorlar meseleyi. Biz ne kadar ‘’laf etsek’’ de ‘’laf etmediniz’’ diyorlar. Biz, kadını ve kadınlığa dair en ulvi değerleri ne kadar önemsediğimizi aşağı yukarı yüz yıldır anlatamıyoruz bunlara. Çizdikleri bir ahlâk skalaları var. Kendi kısır, kusurlu ve ölümlü fikirlerini, mutlak ahlak hükümlerine karşı alternatif olarak sunmak zavallılığını bir medenilik ölçüsü addediyorlar. Bu abes ölçüye uymayanları topyekûn ahlak skalasının dışında sayıyorlar. Kendi kârlarına nispetle bize ahlâklı yahut ahlâksız etiketi yapıştırıyorlar.
Velhâsıl bu ikiyüzlülüğe, ideolojiye ve dünya görüşüne göre yanıp sönen ahlâk farlarına değinmeyeceğim.
Geleceğim nokta şu:
Beni, mevcut tepkimin haricinde “Şortlu kadına uygulanan tacize de karşıyım’’ demek zorunda bırakan kültürel iktidara karşı hiçbir yükümlülüğüm yok. İnsanlığımı, ahlâk prensiplerimi, özgürlük ve hoşgörüye ait evrensel görüşlerimi kültürel iktidarın ön kabullerine göre tanımlamak ve kanıtlamak zorunda değilim.
Böyle iğrenç bir olaya tepki verirken bile bizi belli altyazılar geçmeye mecbur bırakıyorlar. Hâlbuki kendilerinin böyle bir sorumluluğu yok(!) Entelektüel bakış, çağdaş yaklaşım, pozitivist görüş kisveleriyle ahlâk mefhumunu ötekileştirme haklarını saklı tutuyorlar.
Biz mini etek giyen kadına da başörtüsünü takıp inancını yaşayan kadına da uygulanan şiddetin karşısındayız. Kültürel iktidarın rıza üreticilerini tatmin etmek ve onların norm yargılarına uyma zorunluluğu hissetmek durumunda değiliz. Kuma gömdükleri vicdanlarını biraz olsun gün yüzüne çıkarmak için, bu insanlık haysiyetini şov malzemesi yapmak gibi bir de derdimiz yok. Daha doğrusu olmamalı!
Hakikate dayanan, tekil, bütünü kucaklayıcı ahlâk ve vicdan ilkelerimizi; onların ucuz idraklerine, çoğul ve değişken etik duyarlarına ispat etmekle mükellef değiliz.
Netice itibariyle…
Dillendirilenin tersine işleyen mahalle baskısı, kültürel iktidarın kodlamalarına göre biçimlenen muhafazakâr refleksler mümkün mertebe deşilmesi gereken sosyolojik vakıalardır. Görmezden gelinmemelidir.
Yazar: Cemalettin Hacıosmanoğlu |
29-03-18 |
||
E mail: dirilispostasi.com | Tweet | ||