ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 1295
Yazar: Ufuk Coşkun
BATI'NIN DERİN ACISI: KUTLU FETİH

BATI'NIN DERİN ACISI: KUTLU FETİHYıl, 31 Mayıs 1481. Hospitallers’in başkan yardımcısı Guallaume Caoursin, Büyük Üstat’ın toplandığı Şövalyeler Meclisi’nde “De morte Magni Turci” başlıklı bir konuşma yapıyordu. “İkinci Lucifer… İkinci Deccal” olarak nitelediği Sultan Mehmed’in ölümü karşısında tarif edilmez bir mutluluk yaşıyordu. Ona göre Mehmed, Hristiyan âlemine karşı korkunç suçlar işlemişti. Şöyle başlamıştı konuşmasına;

“Eğer bir kalem kalbimdeki sevinci tarif edebilseydi ve bir konuşma ruhumdaki mutluluğu açıklayabilseydi kesinlikle bunun vesilesi bugün olurdu. Bugün Hristiyan dünyanın kapanmayan yarası iyileşti, yakıcı ateşi söndü ve bugün Hristiyanlığın en azgın düşmanının gidişini seyrediyoruz. Çünkü o Konstantinopolis de aralarında olmak üzere, şehirlerin ve krallıkların yıkılmasına, ezilmesine ve ele geçirilmesine neden oldu. Yardakçısı olduğu İblis, kayıp arkadaşının gelişine artık sevinmiştir…”

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük hükümdarının öldüğünü öğrendiklerinde “La Grande Aquite e morta!” diye bağırdılar. (Büyük kartal öldü) Batı yakasında çanlar çalınmaya başlandı, top atışları yapıldı, fener alayları düzenlendi.

Oysa Fatih, şehri fethettiğinde Bizans İmparatoru’ndan sonraki en önemli kişi Büyük Dük Lukas Notaras’ın evine giderek ona ziyarette bulundu ve “keşke direnmeseydiniz şu ölenlere ve esirlere yazık oldu” diyerek üzüntüsünü dile getirdikten sonra Notaras’ın hasta yatağında yatmakta olan eşine geçmiş olsun dileklerinde bulundu. “Kaybettiklerinizden daha fazlasını kazanabilirsiniz” diyerek de onların gönlünü almaya çalıştı.

Dini lider Skolaris’i patrik ilan ederek daha o yüzyılda din ve vicdan hürriyetinin en güzel örneğini sergiledi. Savaş sırasında ölen Bizans İmparatoru’nun da “ imparatorlara imparator gibi gömülmek yakışır” diyerek uygun bir şekilde defnedilmesini sağladı.

Tüm bunlara rağmen 74 imparator tarafından savunulan, dünyanın ilk Hristiyan şehri muhteşem Konstantinopolis’in Müslüman bir hükümdar tarafından fethedilmesi ruhlarında derin yaralar açtı.

Batı o günden beri bu büyük korkuyu ve nefreti üzerinden atamadı.

İngiliz yazar Andrew Wheatcroft, "Kapıdaki Düşman” adlı kitabında “1071 Malazgirt savaşıyla Türkler Anadolu'ya girdi ancak asıl İstanbul'un fethi Avrupalıların gözünü fena korkuttu” der.

Papaz Martin Luther, Türkler için “Tanrı'nın gönderdiği cezadır.” “Türkler, Tanrı'nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan şeytanın uşağıdır” demiştir. Voltaire ise Rus Çariçesi II. Katerina'ya yazdığı bir mektupta; “Türk dilini ve onu konuşanları Avrupa'dan sürmek gerek. İnsanlığın iki büyük baş belası var: Birincisi veba, ikincisi Türkler.” diyordu.

Victor Hugo, “Bu katil imparatorluktan, Osmanlı'dan yakamızı kurtaralım.” Engels ise: Türklerin ortadan kaldırılmaları gerekir” demişti. Leibniz, Goethe gibi birçok aydın, sanatçı, siyasetçi yüzyıllardır bu korkuyu ve nefreti içlerinde yaşadı/yaşıyor.

O yüzdendir ki Mehmed, onların nazarında ikinci Lusifer, tiran, cehennemin çocuğu, yedi kafalı kırmızı ejderha vs. olarak anıldı. Bugün dahi öfkelerinde hiç azalma olmamıştır. Sultan Mehmed’in acısını ikinci Fatih olarak gördükleri Erdoğan’dan çıkarmak istemelerinin bir nedeni de budur.

İki imparatorluk, dört krallık ve on bir prensliğe son veren bu genç hükümdar devletini bir dünya imparatorluğu yapmak istiyordu. İstanbul merkezli bir dünya imparatorluğu. Ne ulvi ne muhteşem bir ülkü bu.

Trabzonlu Georgios, Fatih’i şöyle tarif ediyordu. “İkinci Mehmed, Kirus’tan da Büyük İskender’den de Sezar’dan da büyüktür. Hatta tek cümle ile söylenecek olursa; o, gelmiş geçmiş bütün hükümdarlardan üstündür.” Öyle ki ”Doğu da Batı da Allah’ındır” diyen bu cihan hükümdarı Sultan-i İklim-i Rum, Kayser ve Basileus gibi unvanlarla anıldı.

Diğer taraftan da bilime, tarihe ve felsefeye özel ilgi gösterdi. Molla Hüsrev, Molla Gürani ve Akşemseddin gibi hocaların ellerinde yetişen Fatih’in, Türkçeden başka Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca kitaplardan oluşan özel bir kütüphanesi vardı. İlmi tartışmalara giren, soru soran, üreten, okuyan, araştıran bu büyük sultan aynı zamanda tarihin en derin filozof padişahlarından biriydi.

Peki, neden Fatih’e ilgisiz kalıyoruz? Neden bu büyük fetih için tüm okullarda “Fetih Haftası” düzenlenmiyor? Neden Fatih'e İstanbul'u fethettiren tedrisatın mahiyetini sorgulamıyoruz? “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” dediğimiz gençlere neden onun bir dünya imparatorluğu kurma ülküsünü aşılamıyoruz? Neden, neden, neden…?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ufuk Coşkun
31-05-18
E mail: milatgazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BATI'NIN DERİN ACISI: KUTLU FETİH
Online Kişi: 13
Bu Gün: 287 || Bu Ay: 9.544 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.354 || Toplam Tıklanma: 52.166.238