ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MÜLÂKÂT
Okunma Sayısı: 4374
Yazar: Konuşan: İsmail Duman
ABDURRAHMAN ARSLAN'DAN A. SÜRUŞ ve MUHAMMED ARQOUN DEĞERLENDİRMESİ

En oryantalist yapılanma nerde?

Abdurrahman Arslan, Abdulkerim Süruş ve Muhammed Arqoun için neler söyledi?

Sözün tam burasında muhabbetimizi ‘çay’layalım derken; Erdal Kurgan kardeşimin beraberinde getirdiği ‘Bilge Adam’ dergisine gözü takılıyor Abdurrahman Arslan’ın. Aslında Abdulkerim Suruş  üzerine soruları olan Erdal kardeşim için, bu imkân değerlendirilmeye değer görülüyor ve mevzumuz Suruş’un “uygarlıklarla beraber insanların o vahşi duruşları dizginlenmiştir” minvalindeki sözleri ve insan hakları üzerine odaklanıyor.

Üstadın yorumu ise üzerinde düşünülmeye fazlasıyla değer:

“Demek ki o kadar din ve peygamber geldi, onlar yapamadılar; 1600’larda yapılan bu sözleşme mi bunu sağladı? İnsan hakları nedir? Bireyle devlet arasındaki ilişkinin tanzimidir. Ben mecbur muyum? Hak ile batıl arasındaki bir ilişki olarak görmeyeceğim de; birey ile toplum arasındaki bir ilişki olarak göreceğim. Bunun meşruiyeti nereden geliyor?

Totaliter falan değil. En azından iki odak arasındaki bir sözleşme olarak düşünülüyorsa; ben bunu tercih ediyorum. Beni ötekini tercih etmeye zorlarsanız; o da totaliterliktir. Biraz vakti geçmiş şeyler bunlar. Bu post-yapısalcılar, Frankfurt Okulu gibi düşünce geleneğinin insanları-Foucault gibi- meselenin insan hakları meselesi olmaktan çıktığını, bunların artık açıklayıcı meseleler olmadığını söylüyorlar. Gerçekten biz GDO’yu insan hakları meselesi olarak aldığımızda muhatabımız kim olacak? Devleti mi muhatap alacağız; kim düzeltecek bunu? Bilimi mi, bilim adamlarını mı muhatap alacağız? O zaman demek ki bunu devlet yaptırıyorsa, devlet totaliterdir; yok eğer bilim yaptırıyorsa, bilim de totaliterdir.

Nitekim Frankfurt Okulu temsilcileri de bilimin totaliterliğine vurgu yapıyor. Böyle bir durumda Suruş’un bunları söylemesi ne kadar ciddiye alınabilir? Ben diyorum zaten, Suruş böyle devam ederse dinden de olacak. Çünkü onun vahyin gelişi ile ilgili röportajında, Müslüman’ın dememesi gereken şeyleri söyledi. Mollalara kızmış; ama dinden olacak. Esas üzüldüğüm nokta bu. Rejimi eleştireyim derken, böyle yanlışlar yapıyor. Farkında olmadan pozitivizm ve rasyonalizmi temel alıyor. Zaten onu batıda bu kadar elde tutmalarının bir sebebi de odur. Geçenlerde ölen Muhammed Arkun da bu bağlamda değerlendirilebilir. Dünyanın en büyük oryantalist yapılanması olan Leiden Üniversitesi bu ortamları sağlıyor. Suruş zeki bir adamdır; doktora çalışmıştır. Bir de Türkiye’de olmayan bir şey var; İranlılar hiçbir şey olmasa bile konuşmalarının yüzde otuz-kırkında Mevlana’ya vurgu yaparlar. Bunların pozitivisti bizim Kemalistler gibi değil, İslam’a referans yaparlar. Kamufle edebiliyorlar; öyle olunca da çok daha kabul edilebilir geliyor. Suruş, bu kızgınlığın neticesinde geldiği noktanın farkına varır inşallah.

Entelektüel/Aydın ile Âlim Arasındaki Farklılık…

Bu Suruş meselesi değil aslında; bence bu, entelektüel/aydın ile geleneksel ulema arasındaki bir meseledir. Bu bir iktidar kavgasıdır. Dolayısıyla bunu Beni Sadr olayı ile ilişkilendirerek düşünüyorum.

Şimdi; Beni Sadr, İmam Humeyni’nin sayesinde geldi cumhurbaşkanı oldu. Sadr’ın babası Humeyni’nin arkadaşı, mollalardan. Allah rahmet eylesin, Humeyni Irak’tan çıkartılınca, ısrarlar neticesinde Fransa’ya gitti. Buradakilerin önde gelenlerinden biri Beni Sadr. Tüm bu olanlardan sonra, Beni Sadr, Humeyni ile beraber İran’a döndü. Dönüşünden bir-iki yıl sonra, Türkiye’nin de yardımıyla galiba, rejim hakkında, biraz da İmam hakkında ileri geri laf ederek Fransa’ya kaçtı/kaçırtıldı. Ben Sadr şunu demiş; tamam devrimi yaptık, Şah da gitti;  artık siz iktidardan çekilin de biz yapalım. İşte onun için diyorum bu mücadele entelektüel ile ulema arasındaki mücadeledir. Çünkü modernite geleneksel ulema yerine entelektüel ulemayı çıkardı ortaya. Batı anlamında o anlaşılabilir bir insandır. Görevini bilir.

Batı devletleri entelektüelleri kolay kolay içeri atmazlar. Çünkü onun bütün eleştirileri aynı zamanda modern toplumun tarihsel akışını yönlendirir ve onu tehlikelerden korur. Sistem onu hain görmez, bozguncu görmez. Bu Hindular için de, Taocular için de, Müslümanlar için de geçerli. Bu İran’da da böyle oldu. Ben de onun için temel kavganın işte bu olduğunu, bunun da epistemolojik bir kavga olduğunu düşünüyorum. Bizi besleyecek bir epistemolojinin zenginleştirilip kabul görür hale getirilemediğini görüyorum, günümüz gerçekliğini bu epistemoloji karşısında sınayarak onu da yeniden kurmak üzere eleştirmeyi başaramadık bugüne kadar.

Dolayısıyla, bu anlamıyla bizim epistemolojik kabullerimiz değişmeyecekse; Hz. Muhammed (a.s.) zamanından bugüne kadar değişmediğini/değişmemesi gerektiğini söylüyorsak, o zaman bizim bu gelenek anlamındaki dönüşü-aslında dönüş de kabul etmiyorum bunu- sağlamamız, bu kırılmış parçalanmış dünyayı yeniden restore etmemiz gerekir.

Liberal Vesayete Geçiş mi?

Mevzu döndü dolaştı; henüz yeni gerçekleşmiş  olan referandum sürecine geldi. “Askeri bir vesayetten liberal bir vesayete mi geçiyoruz yoksa”  diye sorgulayalım istedik. Abdurrahman Arslan’ın bu noktadaki belli başlı tespitlerini, önümüzdeki süreçleri doğru değerlendirmek açısından son derece önemli buluyoruz:

“Müslümanlar diyorlardı ki, onları geriletince biz kazanacağız; bizden bir şey gitmeyecek. Bu Müslüman dünyanın genel bir zaafı. Üç-dört gün önce, Lübnanlı Muhammed Nureddin ile sohbet ettik; baktım ki o da aynen bizim gibi düşünüyor. Bizde özgürlük yok, Mısır cumhurbaşkanı gitsin diyor.

Tamam, gitsin, zulüm istemeyiz biz. Efendimiz(a.s.) ‘zulüm istemeyin’ buyuruyor. Ben referandum sürecini biraz da bu çerçeveden değerlendirdim. Bu bir zulüm rejimidir, biz zulüm istemiyoruz. O da ‘özgürlük gelecek’ diyordu. Dedim ki, o özgürlük insanları içki içmeye kadar götürecek, ama asla o insanları içki içmekten uzaklaştırıp bu tarafa götürmeyecek. Ondan önce ‘daha rahat yaşayacağız, daha helallerimizi, ilkelerimizi savunacağız’ demişti. Böyle olunca, ben de öyle dedim; “o özgürlük sizi içkiden alıkoymuyor, içkiye yaklaştıracak özgürlük türüdür”. Ama mesela baktım ki, 30-40 yıl önce Türkiye’deki Müslümanların talip olduklarına talipler. Kendisi bir gazetecidir, epey bir yer görmüş. Mesela Malezya üzerine konuştuk, içim karardı resmen. Ahlak bitmiş…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Konuşan: İsmail Duman
21-10-10
E mail: dünyabizim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ABDURRAHMAN ARSLAN'DAN A. SÜRUŞ ve MUHAMMED ARQOUN DEĞERLENDİRMESİ
Online Kişi: 12
Bu Gün: 255 || Bu Ay: 2.448 || Toplam Ziyaretçi: 2.230.750 || Toplam Tıklanma: 52.259.071