ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / KÜLTÜR ve MEDENİYET
Okunma Sayısı: 4403
Yazar: Arif Akpınar
YAHYA KEMAL'İN 'EZANSIZ SEMTLER' ENDİŞESİ

Yahya Kemal’in gelecek nesilleri için şöyle bir endişesi vardır. Der ki; ‘’Ezansız Semtler’’ de der ki: ‘’ Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve Kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?’’

Bugün ülkemizin insanlarının bir kesimi kendi dinlerine karşı tavırlıysa,  Yahya Kemal’in dünkü endişesi boşuna olmadığı anlaşılır. Zira bir toplumu ayakta tutan ortak değerler ve hassasiyetler vardır ve din de bu değerlerin başında gelir. Bize Kurtuluş Savaşı’nı kazandıran ruhun bu hassasiyet olmadığını kim söyleyebilir?

Yahya Kemal, bizi bir arada tutan gerçeğin din olduğuna, ‘’İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki bizi henüz bir millet halinde tutuyor.’’ diyerek vurgu yapar.

Yahya Kemal’in burada esas üzerinde konu zihin altı beslenme meselesidir. Bir insan  büyüdüğü, yaşadığı yerin manevi ikliminden etkilenir. Duyduğu sesler ve yaşadıkları insanın zihin altını besler ve gelecekteki şekillenmesinde etkili olur. Milletimizin zihin altı beslenmesi konusundaki endişesini de şöyle dile getirir Yahya Kemal:

‘’Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur-an'ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitabullah'ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar. İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler; kandil günlerinin kandilleri yanarken, Ramazanların, bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler, camiler içinde şafak sökerken Tekbirleri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler, hayata girdiler.Türk Oldular.

Bugünün çocukları büyük bir ekseriyetler yine Müslüman semtlerde doğuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs ile değilse bile yine Müslümanlığı hissediyorlar. Fakat fazla medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız semtlerde, yani alafranga terbiye ile yetişirken, Türk çocukluğunun en güzel rüyasını göremiyorlar. Bu çocukların sütü çok temiz, hilkatleri çok metin olmalı ki ileride alafranga hayat Türklüğü büsbütün sardıktan sonra milliyetlerine bağlı kalabilsinler, yoksa ne muhit, ne yaşayış, ne semt hiçbir şey bu yavrulara Türklüğü hissettiremez.’’

Yazarın bu endişesinin gelinen süreçte ne kadar yerli yerinde ve haklı olduğu  dikkate alınırsa, yaklaşan şu bayram arefesinde çocuklarımızı bayram namazına götürmek ve onlara bayram havasını hissettirmenin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır. Ne ki dün atalarımız gittiği her yeri, her şeyiyle kendisi kılarken bugün kimliksiz yükselen semtlerin maalesef kendisi olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bugünlerde insanımızın manevi kimliğini yansıtmaktan çok uzak boy boy yükselen konut siteleri bu tehlikenin boyutlarını, göstermektedir.  

Yahya Kemal yıllar önce bu tehlikeye de dikkat çekmiş. ‘’Ah! Büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi frenk semtlerine yerleşirlerdi, fakat yerleştikleri mahallede Müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezan işitilir, asmalı minare, gölgeli mescid peyda olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hasılı o toprağın o köşesi imana gelirdi.’’

Ama şimdilerde sürekli reklamlarını duyduğumuz ve insanımıza rahat yaşama imkanları sunan görkemli siteler ne kadar bizden ve bizim çocuklarımızın  ruhunu besleyecek cinsten? Günümüzün materyalist zihniyeti insanların bedensel ihtiyaçlarını en ince detayına kadar düşünürken maalesef ruhunun ihtiyaçlarını ihmal etmekte. Aslında buna bedensel ihtiyaçlarının isteklerini öne çıkaran insanımızın  tercihi de sebep olmaktadır.

‘’Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz böyle bir Sabah Namazında anne millete dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!’’

Bugün insanımız arasındaki çekişmeleri görünce yazarın yıllar önceki endişesinin ne kadar haklı olduğu görülür. Bugün zihin altı beslenmesi yabancı seslerle gerçekleşen insanlarla, zihin altı beslenmesi bizim seslerimizle gerçekleşen insanların birbirlerine yabancılaştıklarını ve birbirleriyle kavga eder hale geldiklerini görmekteyiz.

Zihin altı doğru beslenen insanlar bir şekilde kendi değerleriyle çatışma yaşamıyor, bizzat onun hasretini çekiyor. Ramazan’da Eyup Sultan yakınlarında röportaj yapılan bir kadının gözyaşlarına şahit olmuştum. Kadına Ramazan’ın nasıl geçtiğiyle ilgili bir soru sorulduğu anda ezan okunmaya başladı. Kadın birden ‘’Biz bu sese hasret yaşıyoruz!’’ diye gözyaşı dökmeye başladı. Belli ki kadının çocukluğu ezanlı bir semtte geçmişti.

1932-1950 yılları arasında ezan Türkçe okundu. Yıllar sonra ezan yeniden aslı gibi okunmaya başlayınca, çocukluğu ezanlı semtlerde geçen insanlar cami yollarına dökülüp gözyaşı dökmüşler. Hatta kimi cami cemaati ezanı müezzine birkaç defa okutup gözyaşı dökmüşler. Çünkü ruhları ezan sesine hasret kalmıştı bu insanların…

Aslında bu sese doğru ruhların hepsi aşinadır. Hepimiz Galu Bela’da duyduğumuz sesin peşinde değil miyiz aslında? Bu demek değildir ki ezansız semtlerde yetişenler dine bigane olur, cephe alır. Kimi zaman bu ezansız semtlerde yetişen insanların da ruhlarının bazı hasretlikler yaşadığı ve bu sesi aradığı bir gerçektir. Buna en yakın örnek benim. Lise yıllarım ezansız bir semtte kilise çanı sesleri dinleyerek geçti. Erzurum’da üniversiteye başladığımda, ilk gün pencereyi açarak gürül gürül odama dolan ezanı gözyaşları içinde dinlediğimi biliyorum. Ruh bir sese aşinaysa insan ezansız semtte de büyüse, ruh gerçeğini arar.

Ancak ezanlı semtlerde büyümek, bayramları doyasıya yaşamak daha bir güzel. Bu güzellikleri çocuklarımıza yaşatmak gerek.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Arif Akpınar
08-11-10
E mail: haber7.com.
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YAHYA KEMAL'İN 'EZANSIZ SEMTLER' ENDİŞESİ
Online Kişi: 14
Bu Gün: 255 || Bu Ay: 1.638 || Toplam Ziyaretçi: 2.228.582 || Toplam Tıklanma: 52.239.597