ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÂKİF EMRE
Okunma Sayısı: 3491
Yazar: Akif Emre
BİR ARADA YAŞAMAK MI, USUL USUL GAVURLAŞMAK MI?

Çoğulculuk: Farklılık ya da farklılaştırma

Çoğulculuk düşüncesinin modern/postmodern dünyada kazandığı anlama eklemlenmiş bir İslami çoğulcu geçmiş icat etmenin son kertede en azından tutarsızlık olduğuna dikkat çekmiştim. Konuya devam ederek; Peter Berger'in (bir önceki yazıda sehven "John Berger" yazıldı) dinler arası diyalogun dinlerin ancak birbirlerini etkilemelerine ve melezleşmelerine imkan verdiği nispette çoğulculuktan bahsedilebileceği tespitini kalkış noktası olarak alırsak Osmanlı deneyiminin bu çerçevede nasıl adlandırılması gerektiğine dair de ışık yakmış oluruz.

Felsefi anlamda "pluralism" birlikten ziyade çeşitliliğe, homojenlikten ziyade farklılıklara vurgu yapar. Çağdaş pluralism düşüncesi post metafizik alana çekilir ve geleneksel anlamda metafiziğin konusu olan şeylerin ve eşyanın doğasının, özünün ne olduğuna dair sorulara cevap aramaktan kaçınarak daha çok sosyal pratiklerin uyumu; dilin, söylemin (discourse) insanlık üzerindeki çoklu rolü üzerine yoğunlaşır. Bu çerçevede Berger'in "görme biçimleri", Lyotard'ın postmodern söylemi doğrudan metafizikle alakalı olmasa da çoğulculuktan artık ne anlaşılması gerektiğine dair önemli ipuçları verir.

Konu genelde Osmanlı tecrübesi ve İslam toplumlarındaki farklı olanla bir arada olabilme birikiminin modern anlamda çoğulculukla ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceği olunca bu kavramla tarihi açıklamanın yetersizliği daha bir ortaya çıkıyor. Çoğulcu toplum projesinin sanılanın aksine farklılıklarla birlikte olmak, farklılıkları tanımaktan çok farklılaştırmayı önceleyen model oluşuyla öne çıktığının altını çizmek gerekir. Farklı olanla bir arada olmak kişinin/toplumun kendisinin varlığını idrak etmesine imkan verir. Ötekileştirmeden öteki ile bir arada olabilmek onun ve kendisinin varlığını idrak etmesine kapı aralayabilir.

Çoğulcu toplum projesi ise, tam aksine 'özne'yi farklılaştırarak içindeki nüansları ayrıştırmayı, zıtlıkları derinleştirmeyi önceliyor. Söz konusu İslam olunca, İslam'ın kendini nasıl tanımladığından yola çıkılmıyor; batılı zihnin rasyonalize ettiği vahiyle kutsal kitap/metin ilişkisini materyalist bakışla nasıl çözümlediği izlek oluyor. Bunun sonucunda İslam'da reformun kaçınılmaz olduğu kanısına varılıyor ve daha ılımlı/çağdaş din icat edilmesinin gerekliliği projesine dönüşüyor. Aksi durumda ise modern dünyayla uyum içinde olmayan, terörle eş anlamlı olan bir İslam tanımı çıkartılıyor.

Etnik, mezhebî, düşünsel... olarak aslında parçalarına ayrıştırılmamış, birbirine farklılaştırılmamış yani çoğullaştırılmamış İslam'ı terör(ize) ilan eden bu bakışın sorun olarak gördüğü; İslam'ın vahyî özelliğini koruduğu sürece modern dünya düzenine, pratik anlamda küresel kapitalizme direnen ve bu düzene uyum sağlamayan değerler sistemini koruyor oluşudur. Kaldı ki, kadim gelenekler dahil kapitalizme, tüketim toplumunun hayat tarzına ve değerlerine direnen tek havza İslam dünyası kaldı. Bu nedenle çoğulculuk İslam dünyasında farklılaştırıcı bir proje olarak işleyecektir. Nitekim Berger da söz konusu konuşmasında, İslamın "özgür yorumu"na dayalı, Hıristiyanlık'ta olduğu türden bir reformun zor da olsa gerçekleşmesinin şart olduğunun altını çiziyor.

Diğer taraftan, dini çoğulculukta bütün dinlerin aynı ontolojik hakikatten hareket ettiği ve hedeflerinin aynı olduğu fikrinden hareket ediliyor. Bu teori uygulama sahasında birbiriyle uyuşmayan ve çatışan pratiklerin ortaya çıktığını kabul ediyor. Batı deneyiminde bu çatışmalar uzlaşıya çevrilmeye çalışılırken hangi dinin ötekileştirilmeye, farklılıklarının silinmeye çalışıldığı sorusu bu noktada hayati öneme sahip. Bir yanda İslam rasyonalize edilme adına kendi içinde farklılaştırılmaya çalışılırken diğer tarafta rasyonel bir din anlayışı adına ötekine nispetle farklılık (biriciklik), farklı hayat tarzları yok edilmeye çalışılıyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

Yazar: Akif Emre
11-11-10
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
İhsan Efendioğlu
Dinlerarası diyalog ve dinde reform
Tarih : 13-11-10

Diyalog peşinde olanlar neyin peşindeler acaba? Allah'ın rızasının mı peşindeler yoksa Avrupalı dostlarının mı? Diyaloğun sonucu Hindistanda Ekber Şah'ın kurmaya çalıştığı "çoğulcu din" olmasın.

 
BİR ARADA YAŞAMAK MI, USUL USUL GAVURLAŞMAK MI?
Online Kişi: 21
Bu Gün: 285 || Bu Ay: 10.181 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.155 || Toplam Tıklanma: 52.187.929