Kategori : / MEKTEP (Talebe Yazıları) | Okunma Sayısı: 2608 |
Altı köşeli yıldızın yepyeni müesseselerle bir anda ortaya çıkan yavruları; isnat silahlarıyla linç etmeye çalıştı mâziyi. Şimdilerin geçmişten korkmalarına sebep olan şey, düşmanın muhayyilesinin bile yetersiz kaldığı bir kudret olmasın? Avrupa’nın asırlardır korktuğu tek şey: kudretimiz.
Bütün farmasonları sinsice yerleştirdiler içimize: politikamıza, sanatımıza, edebiyatımıza, beynimize. Şövalyeler başroldeydi. Havraların hâkimiyeti miydi bu, yoksa biz hâkimiyete tasma takabilmiş miydik? Hâkimiyet güçtü; fakat hâkim olan kimdi? “İstiklâl” hürriyetti; peki ama “hür” olan kimdi?
“Hür ve müstakil” levhası asılan bir yeri göstermişlerdi bize: “İşte lider, işte devlet…” demişlerdi. Peki, doğru muydu bu? Bu levhaya bakıp bakıp biz de kendimizi “hür ve müstakil” sanıyorduk. Oysa bu levhanın gerisindeki gerçek acıydı: İnanmayanlar da inananların kılığına girebiliyordu. Bu hengâmede “inanmayan” zarar etmiyordu; lâkin inanç “tehlike”, inanan “tehlikeli” oluyordu. Bir tarafta da masumları öldürürken gırtlak patlatırcasına “barış!” diye höyküren katiller vardı. Bunlar da altı köşeli senarist yıldızın senaryodaki torunlarıydı.
“Zâlimden âlim, âlimden zâlim doğar.” diye bir söz var. Bu sefer öyle olmamıştı. Zâlim, yine zâlimi doğurmuş; mazlumun nesli mazlum kalmıştı. Netice: bombalar, silahlar, mermiler, leşler; şehitler, akan kan ve gözyaşı, tabutlar, kefenler, mezarlar; feryatlar, acılar…
Ve bu olan biten, maalesef, önceden dikkatle yazılmış bir senaryoydu…
Yazar: Tunahan Şimşek |
04-08-15 |
||
E mail: Mail Adresi Yok | Tweet | ||