ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : SANAT / DÜNYA BİR OYUN- Sinema
Okunma Sayısı: 3439
Yazar:
İSLÂMÎ SİNEMA ELEŞTİRİLEMEZ Mİ?

Özgün Duruş Gazetesi'nde Yaşar Yeşil'in başlattığı 'İslami Sinema' tartışması devam ediyor. Geçen hafta Ali Murat Güven ile başlayan tartışmada bu hafta Gülcan Tezcan da soruşturma sorularına verdiği cevaplarıyla katıldı.Sağlıklı bir özeleştirinin gerekliliğini savunan Tezcan'ın gazetenin kendisine yönelttiği sorulara cevabı şöyle oldu:

1- Dindar sinemacıların bu alanda başarılı olamadıkları düşüncesine katılıyor musunuz? Ya da başarı noktasında nasıl bir değerlendirmede bulunabilirsiniz?

Gişe rakamlarına bakarsanız, Türk sinemasının bitme noktasına geldiği yıllarda ciddi bir seyirci patlaması yapan filmler çekti dindar sinemacılar. Ancak bu filmlerin bir iki tanesi hariç sinema sanatı açısından başarılı olduğunu söylemek haksızlık olur. O günün şartları dahilinde elbette yapılabilecek en iyi işleri çıkarmaya çalıştılar. Samimiydiler, dertleri vardı. Ama samimiyet iyi film yapmak için yeterli olmadı. Bunu söylediğinizde Beyaz sinemaya ihanet etmiş sayılabiliyorsunuz. Dindar sinemacıların başarılı olup olmadıklarını tartışmaya başladığınız anda kıyametler kopuyor. Aynı şekilde dindarların müzik, tiyatro ve medya alanında yapıp yapamadıklarını tartışmaya açmak da mümkün değil. Eleştirmezsek, tartışmazsak, kötüye ‘kötü’, iyiye ‘iyi’ demezsek nasıl yol alabiliriz ki? Ama nedense bizde bu yapılmadı. “Dindarlar zaten çok zor şartlarda, binbir imkansızlıkla mücadele ederek film yapıyor, aman ha onların işlerini ne kadar içimize sinmese de eleştirmeyelim” gibi bir bakış hakim. Ama bu daha çok zarar veriyor ve bir türlü yol alınamıyor. Alınganlığı bir tarafa bırakıp özeleştiri yapmaya başlamamız şart!

2- Yücel Çakmaklı’yla birlikte ilk ürünlerini vermeye başlayan Milli Sinema, daha sonra farklı tanım ve kavramlarla ifade edilmeye başlandı. Bunlardan biri olan Beyaz Sinema kavramı ise tartışılmaya devam ediliyor. Estetik ve sanatsal kaygıların bu kavram tartışmaları gölgesinde kaldığı yorumuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Tam tersine bu kavramlar estetik ve sanatsal kaygılar sebebiyle ortaya atıldı. Milli sinema ‘milli ve yerel’ bir sinema dili oluşturma gibi bir derde sahipti. Beyaz sinema ise filmi yapandan filmin ne anlatmak istediğine odaklanılması gerektiğine işaret eden bir kavram olarak ortaya çıktı. Tebliğ amacıyla sinemanın kurallarını hiçe sayarak film üretenlere sinemanın estetik ve sanatsal çerçevesi içinde kalarak da kendi hikayelerimizin anlatılabileceğine dikkat çekilmek istendi Beyaz sinema tabiriyle. Ama maalesef bu iyi niyetli yaklaşımı nedense doğru anlaşılamadı. Anlayanlar da yanlış anladı!

3- Sinema alanında başarılı eserler ortaya koyma noktasında, dindar/muhafazakâr sinemacıların ne tür bir yol takip etmeleri gerektiğini düşünüyorsunuz?

Film yapmak üzere yola çıkmış insanlara akıl vermek bana düşmez. Ama gördüğüm eksikliklerden yola çıkarak şunları söyleyebilirim.

Bir defa sinemanın görselliğe dayalı bir sanat dalı olduğunu akıldan çıkarmamalılar. Çok konuşan, çok şey söyleyen filmler yapmak zorunda değiller. Kimse sinemadan çıkarken iman etmek zorunda da değil! Ama eğer çektikleri filmlerde anlamlı tek bir cümle kurabiliyorlarsa bu, seyircinin hayatında mutlaka bir iz bırakır. Son dönemde ortaya konan başarılı örnekleri dikkate alsınlar. Semih Kaplanoğlu ve Mahmut Fazıl Coşkun bana kalırsa bu açıdan çok dikkate değer isimler. Sinema sanatının icaplarını yerine getirerek yeni bir dil ve söyleyişle kendi hikayelerini anlatmayı başardı Kaplanoğlu ve Coşkun. Kör gözüm parmağına mesajlar vermek yerine sinemanın imkanlarını kullanarak çok daha etkileyici ve kaliteli işler yapmak mümkün. ‘İslamcı’ olmak için kendilerini zorlamalarına da gerek yok. Kendileri ne kadar dindarsa filmlerine de o ölçüde yansıyacaktır din olgusu. Kaldı ki artık dinle, imanla alakası olmayan pek çok yönetmen de filmlerinde gündelik hayatta varolan ‘din’ olgusuna çekincesizce yer verebiliyor. Dindar sinemacıların da bundan sonra filmlerinde ille de namaz sahnesi, ezan sesi olması kaygısından kurtulup bu türden dini argümanları yerli yerince kullanmalarında fayda var.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar:
02-01-11
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İSLÂMÎ SİNEMA ELEŞTİRİLEMEZ Mİ?
Online Kişi: 29
Bu Gün: 384 || Bu Ay: 1.332 || Toplam Ziyaretçi: 2.227.633 || Toplam Tıklanma: 52.229.978