Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 5218 |
Ne çok acı var söylenmemiş…
Hükümet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri...
'Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş' diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri. (Y.B.Bakiler)
O rüzgarda kıvrık kıvrık saçları öyle bir salınıyordu ki , sanki kıvrılan saçları değil hayatı idi. Boya sandığı ile arkadaşlığı daha dokuz yaşında başlamıştı. Halbuki annesi ona kıyamazdı. Ama dedesi ısrarcıydı. Bu tahta boya sandığı, bedenine ve ruhuna ağır geliyordu. Annesinin de isteğini kırmadı. Kara çocuk, evlerinin kat kat olan bahçelerinin alt kısmından annesi tarafından uğurlandı.Ön yoldan gitmedi,gidemedi .Kendine göre bir gururu vardı .Arka bahçeden giderse arkadaşları görmez ve onunla dalga geçemezdi.Bahçeliklerin arasından, patikalardan geçerek ana yola çıktı. Parkta Mardinli , Batmanlı,Diyarbakırlı, Çiçekdağlı, Mucurlu, Artvinli kendine göre daha iri ve cin gibi ayakkabı boyacılarının yanına vardığında acemiliği her halinden belliydi.Zaten boya sandığının kemeri omuzlarına derin bir iz yapmıştı.
Çalışmalıydı, sandığını açıp baktı. Siyah bir ayakkabı boyası ve kadifeden başka bir şey yoktu. Önce parka baktı, sonra da insanlara...Derin düşüncelere daldı. Akranları mahallede oyun oynarken o şimdiden hayat mücadelesine başlamıştı. Ama yılmadı ,yılamazdı.Mücadele etmeliydi.
Birden ağzından sanki daha önce bir çok kez söylemişçesine yarı utangaç bir sesle:
"Boyyaliiiimmm!!.... Boyyyyalimmmm.!!...’’ sesi yükseldi.
Gizliden gizliye mağrur bir komutan edasıyla sesini biraz daha yükseltti. Evet oluyordu galiba...kendine güveni yavaş yavaş gelmişti. Bu duygular karmaşasında debelenirken iri yarı bir adam yanına gelip "kaça boyuyorsun?" dedi: "Abi, 100 kuruş..." dedi kara oğlan. "50 kuruş olmaz mı?" " Olur, abi" dedi. 10 kuruş bile olsa kabul edecekti. Temiz ellerini, siyah ayakkabı boyasına sürdü. Süngere sürdüğü siyah boyayı ayakkabıya sürdükçe sevinçten ölüyordu. Artık para kazanıyordu. Tam bu sırada adam, "cilan yok mu?" dedi. Adamın yüzüne umutsuzca baktı. "Yok abi" dedi. Neyse ki yandaki boyacı yardımına koştu.
Öğle yaklaşıyordu karnı acıkmıştı. Boyacı arkadaşlarının çoğu; tavuk döner, kıymalı pide yiyordu. Kimi de evden azıklarını getirmişti. Fakat onun parası ne dönere ne de kıymalı pideye yetiyordu. Zaten elinde on kuruşu vardı. Arkadaşlarından biri O'na acıdı. Caminin yanındaki Bakkal Naci Amca'nın 10 kuruşa yarım ekmek yumurta sattığını söyleyince sevinçle oraya yöneldi.
Elindeki ilk ve tek parayı bakkala vererek yumurta ekmeği aldı. Çocuk, boyadan kararan elleri ile yumurtayı soydu.Yumurtanın üzerine bulaşan simsiyah lekelere gülerek baktı. İçini, tarif edilemez bir mutluluk kaplamıştı. Göz yaşlarının aktığını hissetti. Evde nazlanarak yediği yumurtayı daha önceden görmemişcesine yiyordu.Yerken de düsünüyordu...
Hayat neydi?
Yazar: U.Salih Özdemir |
24-06-11 |
||
E mail: haberkültür.net | Tweet | ||