Kategori : / KADIN VE ÂİLE | Okunma Sayısı: 4512 |
Fatih Gençlik Kültür Merkezi’nin bu seneki genç sohbetlerdeki ilk konuşmacısı her zaman bizi yeniden düşünmeye gark eden üslubuyla çarpıcı sözleriyle tanıdığımız Abdurrahman Arslan idi.
Ancak aile anlatılabildi
‘Aile, Ümmet, Cemaat’ Bu üç konu başlığında konuşacaktı Abdurrahman Arslan . Fakat iki saatlik zaman zarfı ancak aileye yetebildi. İşte o yeniden bizi düşünmeye sevkeden konuşmasından tespitlerini sizlere aktarıyoruz.
“Ben huzur evinde ölmek istemiyorum. Günümüzde aile reisi yoktur. Tabiat otoritesizliği kabul etmez. Bir şeyin etrafında merkezileşmeye biz toplum diyoruz. Ümmet diyoruz. Batı düşüncesinde her şeyi teorileştirerek açıklığa kavuşturma arzusu vardır. Bu durum İslam’da yoktur.”
İslam’da toplum esastır
“Batılı sosyal teorinin oluşumunda üç unsur var: Birey, toplum, ulus. İslam’da ise mümin ve mümine vardır. Mümin ve mümineyi ayrı düşündüğümüzden dolayı feminizm açığa çıkıyor toplumumuzda. İslam’da birey kavramı yoktur. Birey alabildiğine soyut bir varlıktır. Birey iki şeyi toplumdan saklar. Birincisi cinsiyet, ikincisi kökendir. Bundan dolayı Batıda feminizmin çıkması normal bir durumdur. İslam’da birey somuttur. İslam bize soyut bir insan tanımı yapmaz. Cinsiyetten bağımsız insan tanımı günümüzde İslam’ı tehdit ediyor. Toplumumuzda kadın üzerinden sosyal değişimin yaşanması isteniyor.
Kadın- erkek arasındaki ilişki o toplumun inancını, dünya görüşünü bize gösterir. Müslüman bir toplumun kadın-erkek ilişkisi değişirse dünya görüşü inancı da değişir.
Töre cinayetleri kimin ürünü?
Töre cinayetleri, şimdi bir zihnin muhayyilenin kabul etmediği bir şey var: Zina... Bu zihin zinayı tolere edemediği için kızını, eşini, kız kardeşini öldürüyor. Zinayı tolere edemeyen zihin nasıl bir zihindir? Dindar bir zihindir. İnancı hurafelerle doludur. Kendi din algısına göre hem savcı olur, hem, hakim hem de avukat. Hüküm verir ve bunu uygular.
Töre cinayetleri, yaşanan şiddetin yeni bir türüdür. Toplumuzda yaşanan derin travmanın değerlerine yapılan saldırıya karşı dayanamayan zihnin su yüzüne vurmuş halidir.
Genç kızımız ne diyor. ‘Gelsin devlet müdahale etsin’ İslam hukuku açısından aileye en son müdahale edebilecek kurum devlettir. İslam bize iki tarafın tanıdıkları biraraya gelip bu durumu düzeltsin diyor. Devlet çıkardığı yasalarla aileyi kendi tekeline almaya başladı Batıdaki gibi.
Devlet çocuğa bakmaz!
Müslüman acaba düşündü mü? Devlet benim çocuğuma bakabilir mi? Devletin böyle bir rolü yok. Ailenin, cemaatin böyle bir rolü var. Müslüman bir toplumda namaz kılmayan bir çocuğa devlet nasıl bir otorite olabilir? Efendimiz on yaşına gelince hafifçe dokunun diyor. Modern psikolojinin kalıplarıyla Müslümanın sorunlarına cevap aranmaz. Genç kızımız, oğlumuz psikoloji okuyor, sosyoloji okuyor, felsefe okuyor. Modern öğretiyle İslam’ın sorularına cevap arıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Fıtratı kabul etmeyen bilimin kendisinde sakatlık vardır. Başta söylediğimi yineliyorum. Ben huzurevinde ölmek istemiyorum. Bunun için ne yapmamız gerektiği sorusuna cevap arıyorum.
Bir Müslüman toplum, yaşlılarını huzurevlerine, çocuklarını kreşlere, eli iş tutan insanlarını da bürolara fabrikalara gönderiyorsa o toplum Müslüman bir toplum değildir. İslam en başta cinsiyete bağlı bir eğitimi zorunlu kılıyor. Kız - erkek ayrı bir şekilde eğitim almak zorunda, bunu istiyor İslam.
Aile günümüzde güvenlik üreten bir kurum olmaktan çıkmıştır. Müslüman’ın her şeyden önce güvenlik üreten bir aile kurumunu yeniden tesis etmesi gerekiyor. Annelerimiz, babalarımız köyde; biz gelip İstanbul’a ailenin dışına çıkarak aileyi konuştuk biz yıllarca. Bir kuşak inandığı değerleri bir sonraki kuşağa ne oranda transfer edebiliyorsa o oranda başarılıdır. Biz bunu yapamadığımız için sizler bu durumdasınız sevgili gençler!
Ailenin taşları yerine oturmalı!
Aileyi bizim cemaat olarak düşünmemiz gerekiyor. İslam’da eşitlik kavramı yoktur. İslam’ın adaleti karşısında herkesin eşit olması başka bir şeydir. İslam’da anne annedir, baba babadır, çocuk da çocuktur. İslam’ın ontolojik yapısını değiştiremezsiniz. İslam’ın ölçüsü eşitlik değil adalettir. İnsanoğlunun temel formu ailedir. Modern aileyi eski aile türlerinden ayıran şey aile ilişkileridir. Biz akrabalık bağlarını kaybettiğimizden dolayı bu kadar yabancılaşmayı yaşıyoruz.
Gelin kızlarımız, oğullarımız özgürce yaşamak istediği için akrabalık bağlarından kaçmak için onlardan uzak bir evde yaşamak istiyor. Kadın ve erkek ilişkisi İslam’da aile içinde düzenlemiştir. İnsanın meşru bir çerçevede varlığını sürdürebildiği tek yer ailedir.
Akrabalık bağlarını da işin içine katarsak, böylece sıkı sıkıya bağlı bir aile kurumumuz ortaya çıkacaktır. Aile aynı zamanda bir cemaattir. İslam’da ümmet homojen bir toplum değildir. Bu modern Batının baktığı şekildir. Homojenlik arayan bir düşünce ötekiyle beraber yaşayamaz. Batı ötekiyle nasıl yaşayacağını bilmiyor. Bu konuda bir formülü yok çünkü.
Modern aile çocuğu yetiştiremez
Rönesans sonrası dönem ailede ciddi bir kırılmanın yaşandığı zaman dilimidir. Çekirdek aile bu dönemde ortaya çıkmıştır. Şimdi gelin kızlarımız çocuklarını kreşe gönderiyorlar ve evde oturuyorlar. Batıda kadın ve erkek çalıştığı için çocuğunu kreşe vermek zorunda olduğundan veriyor. Bir çocuğun karakteri yedi yaşına kadar oluşmuş olur hamıefendiler! Bir çocuk ailede alır ilk eğitimini.
Efendimizin büyüdüğü aile modelini esas almamız gerekiyor. Öksüz ve yetim olarak büyümüş Efendimiz’in nasıl bir ailede yetiştiğini iyi incelememiz gerekiyor. Bizim Müslümanlar olarak mümin ve mümineyi yeniden ön plana çıkaramamız gerekmekte. Bugün çocuklarımızı üniversite adayı olarak yetiştiriyoruz. Ailede bilgi yaşanarak aktarılır. Eğitim hayatı, okul hayatı oldu artık Müslümanların. Bu durumda ancak bilgi aktarırız.
Sonsözüm kız evlatlarımızı, İslami ilimler almak üzere yetiştirelim. Yanlış anlaşılmasın farklı bölümlerde okuyabilirler. Fakat, ancak dindar bir kadın evladına iyi bir terbiye verebilir.
Ali Yaşkın dinledi ve notlar aldı
Yazar: Abdurrahman Arslan |
30-10-11 |
||
E mail: dünyabizim.com | Tweet | ||