ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2807
Yazar: Ahmet Selim
AKL-I SELİM VE TEFEKKÜR-1

Akıl çok önemlidir, ama aklın yalnız bırakılmaması da en az onun kadar önemlidir.

Ben bu konuda "kalbinizle akledin" beyanıyla ilgili ayeti rehber edinmişimdir. Akl-ı selim dediğimiz şey, farklı ilgi alanlarının şartlarına göre, farklı özelliklerini öne çıkarması, bir noktaya gelince de durması ve yeni bir tatmin dengesi içinde köprüler kurması gerektiğinin şuuruna sahiptir. Aklımızı kullanarak tekâmül ederken, aklımız da tekamül eder. Bu durum farklı cümlelerle de ifade edilebilir, aslolan manadır.

Esasen fıtrata uygun olan da budur... Evde namaz kılınıyor, babam camiye gidiyor ve bazen beni de götürüyor. Ama ben hiç Allah hakkında soru sormadım. Kendime göre, şimdi hatırlamadığım bir algılamam var ki, öyle sorular sormamışım. Nice sorular sorduğum halde... 6-7 yaşındayken caminin bahçesinde top oynardık, topumuz bahçenin içerisindeki başında taşları da olan eski mezarların oraya kaçardı. Saygıyla sevgiyle, korku hissetmeden, gidip topumuzu alırdık. Bilirdik ki onlar ölmüşler. Ama "ölüm nedir?" diye sormazdık. Aynı şeyi söyleyeceğim, o zamanki aklımıza göre bir algılamamız vardı ki sormazdık. Fıtrat, bu algılamalara elverişli bir yapıda. Burada, görülen namazlarla, yapıldığı duyulan dualarla, rastlanan türbelerle mezarlarla akıp giden hayatın çocuğa aklında bir karşılık bulduğunu anlatan bir mana var. Hayatın tabii akışı önemlidir. Sun'î bir akış belirirse çeşitli problemler doğar. Onu nefsanî etkilerin tahrik ve tahriplerine açık bırakırsanız, gelişme (tekâmül) istidatları körelmeye başlar. Beni annem okula her sabah, tâ ilk yıllardan beri "Allah zihin açıklığı versin" duasıyla yolcu ederdi. Eğitimde her yaşın ve her çağın ayrı bir hakkı var; onu vaktinde ödemezseniz, sonra verecekleriniz onları tam karşılamaz.

Cenab-ı Hakk'ın zatının mahiyeti üzerindeki tartışmalar, yalın aklın (akl-ı selimin değil) işidir ve insanı çıkmaz bunalımlarına götürür. Panteizm bunun sonuçlarından biridir. Akıl güya öyle bir iş becerecek ki, merak edilecek, düşünülecek bir konu ve hikmet kalmayacak! "İzah mı istiyorsun, al sana sır bırakmayan bir ulûhiyet izahı!" mantığı. Ve tabii, ruh-kalb ve insanın bütünlük yapısı bundan rahatsız ve huzursuz olur. Panteizm ve onun bizdeki tekabülleri, akl-ı selimi mahzun ve muazzep eder. Kalb ile akletmenin önünü keser.

Cenab-ı Hak, şah damarımızdan daha yakındır. Yaptığımızı söylediğimizi, hatta sadrımızdakini sinemizdekini kalbimizdekini bilir. Aldığımız tek nefes bile O'nun yaratmasıyla ve izniyledir. Kudreti rahmeti sonsuzdur, Âdil-i Mutlak'tır... Yani bizi her yönden içimizden dışımızdan, mutlak tasarrufuyla kuşatmıştır. Bu bize, çocukluğumuzdan beri telkin edildi, okumalarımız sonradır. Siz bu durumun ne kadar şuurundasınız? Mesele burada. Yalın akılla bu şuura varılmaz. Kalb ile akletmek, kalbin ışığından yararlanmak, kalbin ışığını perdeleyen gaflet getirici nefsanî etkilerinden sıyrılmak gerekir. Yalın akılla bu şuura varılmaz ama "selim akıl" ile varılır.

İnsan kendindeki manevî-ruhî hallerin ışığında Allah'ın varlığını aklıyla-kalbiyle hissetmeye elverişli bir fıtrattadır. Burada iç gözlemleri dış gözlemlerinden daha etkilidir. Annemi babamı kardeşlerimi niçin bu kadar seviyorum? Sevgi, iyilik duygusu, ruhî-vicdanî duyarlılıklar nasıl var içimde? Kalb ile akledersen, anlamaya başlarsın ki, tam izah edemeyeceğimiz bir maddî-manevî mükemmeliyet gücünün kaynağı ve sahibi var... Bu uyanış bir korunmuşluk hali içinde küçük yaşta başlar, sonra şuurlanmaya yürür.

Yaşayarak akl-ı selim ile inanmak, delilini hayatın hakikatin insanın içinde bulur; aramadan bulur. O inancı "yalın ve kuru" aklın mantığıyla izaha kalkmaz, buna ihtiyaç da duymaz. Allah her şeyi bilir, görür işitir, herkese şahdamarından daha yakındır, geçmişi de geleceği de bilir. Senin ne yaptığını da yapacağını da bilir. Bu mutlak bilişin bir açıdan görünüşüne de kader diyoruz. Bunun aklı zorlayan ve cüz'î iradeyi anlamayı güçleştiren bir tarafı böyle iman eden biri için neden var olsun? Burada sıkıntı çekmek akl-ı selime aykırıdır. Elbette öyle olacaktır, çünkü ilm-i İlâhi sonsuzdur. Akl-ı selim böyle düşünür. Akl-ı selim kaderle son derece barışıktır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ahmet Selim
30-09-12
E mail: zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AKL-I SELİM VE TEFEKKÜR-1
Online Kişi: 11
Bu Gün: 22 || Bu Ay: 9.684 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.844 || Toplam Tıklanma: 52.170.735