Kategori : / TEFEKKÜR | Okunma Sayısı: 1834 |
İslâm imana, ibadete ışık tutar ama düşünceye de hayatın bütününe de (dolaylı olarak diyelim) ışık tutar.
“Şah damarından daha yakın” der geçer, “kalbinizle akledin” der geçer. Bunları izah etmez, düşünmemizi ister. “... Biz size kendinizi unuttururuz” der geçer. Ne demek insanın kendisini unutması? Bu derin bir fikrî meselenin işaretlenişidir. Fevkalâde çok sayıda böyle işaretler vardır. İslâm’ı referans olarak göstermeden (ama ondan yararlanarak) düşünmenin gerekli olduğu konular vardır. Biz bu tür ihtiyaçlarımızı tasavvufla telafi etmeye çalıştık; bunu yaparken de panteizme önemli ölçüde meyledenlerimiz oldu.
Sanatın, bilimin, psikolojinin, edebiyatın, ekonominin, sosyolojinin, medeniyetin, siyasetin konuları üzerinde düşünmek bize yasak değildi! Bazıları İslâm adına öyle bir tasavvufi hayat anlatıyor ki; nefs tamamen yok olacak, nesli devam ettirme arzun ve gücün bile kalmayacak! Sen öyle isteyebilirsin ama bunu tavsiyeye hakkın var mı? İmam-ı Rabbanî “Nefsi tamamen yok etmek istemek akılsızlıktır, itminane ve itidale kavuşmuş nefs ile mücadele edilmez.” diyor. İnsanlara o türlü yardım edilmez. İfratın-tefritin güzeli ve doğrusu olmaz; güzel ve doğru olan itidaldir. Ve bu, hazine çapında bir düşünce (tefekkür) ilkesidir. Bu hakikat de, işlenmiş açıklanmış, yeterince aydınlatılıp hayata geçirilmiş değildir. Niçin, ona uygun olarak düşünemediğimiz için. Düşünemeyişimiz yüzünden de gerekli eserleri veremedik. Şimdi de düşünerek yaşamıyoruz, sevginin aynı zamanda düşünerek yaşamanın vazgeçilmezi olduğunu kavrayamıyoruz. Duanın makbulü, secili ve süslü olanı değil, içten olanıdır; bunu hiç dikkate almıyoruz desek yeridir. İnsanı bomba haline getirip insanlıktan çıkararak maddeleştiren ve bombaya can vermeye çalışan zırvayı bile düşünce sanıyor bazılarımız. İnsanlığını kaybeden bile kendini Müslüman sayabiliyor. Hatta bunun fetvasını veren de kendini âlim zannediyor. Düşüncesiz ilim, insanı bu hale getirir. Bir yabancı düşünürün yazdığı makalede, “Cinsellik hayvanın içgüdülerinde ve hormonlarındadır, gelişmiş insanın ise beyninde ve ruhundadır.” deniliyor. Bunu bir yabancı mı söylemeliydi? Düşüncesizlik, susuzluk, sevgisizlik ise havasızlık gibi bir şey. Saf sevgiyi, temiz havayı ve onların düşünce üretkenliğini unuttuk. Biz ancak gözle görünen kirlilikleri fark edebiliyoruz. Hâlbuki ikincisi, birincisinin sonucu. 450 bin aslan varmış, 20 bin kalmış. Aman ne büyük bir dert. “Ne kadar gerçek insan, gerçek aile, gerçek toplum, gerçek sevgi, gerçek düşünce kaldı?”nın merak edilecek bir tarafı yok mu? Seni komşun ve dostun ilgilendirmiyor da, bilmem nerenin ormanındaki aslanlar, çakallar, sırtlanlar mı ilgilendirecek? Başka bir yabancı “Yaşamayı yeniden öğrenmeliyiz.” diyor. Ne güzel cümle. Çok şeyler öğrendik, yaşamayı öğrenemedik! Bunu bir güzel söz gibi yeri gelince kullanıp geçmek mârifet değil. Bu bir “fikrî mesele”. Üzerinde duracaksın, derin derin düşüneceksin.
...
Yazar: Ahmet Selim |
04-01-13 |
||
E mail: zaman.com.tr | Tweet | ||