ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2624
Yazar: Ahmet Selim
ŞARTLARI GÖZETMEK, DÜŞÜNEREK ADIM ATMAK

 

İçimiz dışımızda

Amerika, bir gün Irak'tan çekilecek. Henüz takvim açıklamayı uygun bulmuyorlar ama; iki yıla varmaz; "çekilme" denilen şey gerçekleşir. Asıl önemli olan, çekilmenin vakti değil, mâhiyeti.

Bütün Kuzey Irak, Amerika'nın resmen olmasa da fiilen üssü olarak kalacak mı, kalmayacak mı? Bu defa "çekiç" değil de, "kılıç" güç ihdas edilip, Amerika orada "Demokles'in kılıcı" gibi duracak mı, durmayacak mı? Irak, bir Vietnam değil; Amerika için Ortadoğu bambaşka bir ilgi alanı. Vietnam'da yaptığı gibi bir çekilme beklenmemeli. Bu gibi konularda Amerika "başkan" değişimiyle değişmez. "Ben bu işi beceremedim, çekip gidiyorum; Ortadoğu'da yaşayanlar kendi dengelerini kendileri kursunlar" kararını hiçbir başkan alamaz.

Öyleyse bizim stratejik bakışımız ve değerlendirmemiz ne olmalı? Nasıl bir stratejik politika tâkib etmeliyiz ki, başımıza herhangi bir musibet gelmesin?

Haklı eleştiriler yapmak ve bu eleştirilerin dozunu artırmak, kendi başına, olumlu sonuçlar getirebilir mi? Gençlerin çeşitli dönemlerde ve şimdi yaptığı gibi, "sen emperyalistsin, her kötülüğü yapabilecek yapıdasın, bütün mazarrat senin başının altından çıkıyor" söylemini, içte dışta hep beraber gür bir sesle haykırırsak, Amerika geri adımlar atar mı?

Hayatın öyle realiteleri var ki; onları değiştiremeyiz, yok edemeyiz, görmezlikten gelemeyiz. Yakan ateşler var, uçurumlar var, çarpınca zarar göreceğimiz taşlar-duvarlar var, sıcak var, soğuk var, var oğlu var... Hayat yolculuğunu dümdüz bir yolda bildiğimiz gibi yürüyerek tamamlamak imkânına sahip değiliz. Düşünerek, tedbir alarak, çözümler üretmeye çalışarak, "şartlar-imkânlar" mukayesesini yaparak yaşamak zorundayız... Düz adımlarla aşamadığımızı akılla aşarız.

Birinin AB'ye taraftar yahut karşı olması benim için hiçbir şey ifade etmez. Taraftar yahut değil; AB'yi nasıl görüyor, nasıl değerlendiriyorsan; önemli olan bu. Taraftar yahut değil; ona karşı nasıl davranılması gerektiğini düşünüyor; anlamlı olan bu.

... Öyle nazarî ihtimaller ve tasavvurlar vardır ki; geçerlilik payı taşıyorlarsa, telâffuz bile edilmemesi gerekir. Bileceksin, düşüneceksin, tedbirlerini alacaksın; gerektiği zaman, gerektiği kadar konuşacaksın. Çünkü bazı ihtimallerin şuyûu, vukuûna zemin hazırlayabilir. Bazı ihtimallerle yüzgöz olmak, onlara tepkisizlik ve duyarsızlık intibâları telkin edebilir. Bütün bunları titizlikle gözetip kollayacaksın. Öyle durumlar vardır ki; vakarlı bir uyarı duruşu, iması, bakışı; en caydırıcı tepkiyi oluşturur.

"Çuval hikâyesi" her vesileyle anılıyor. Sert ama örtülü tepkilerle hatta karşılıklarla yetinip hiç konuşulmasaydı daha iyi olurdu. Hele bunu bir iktidara yüklenmek için polemik malzemesi olarak kullanmak, sık sık tekrarlayıp durmak; karşı tarafta duyarlılık değil, duyarsızlık kanaati uyandırır. Düşünemiyoruz işte; başka izahı yok!

Türk medyasında yapılan yorumlar, dışarıda bir "tahammül ve test" göstergesi olarak anında değerlendiriliyor. "Nasıl karşılandı, bir adım sonrası nasıl karşılanır? Bak medyalarına!" deniyor. Bizler ise kendi odamızda kendi kapalı dünyamızda yazıp konuşuyor gibiyiz. Onlara gönderilen özellikli, dolaylı ama çok önemli bir mesajı, daha oraya ulaşmadan inandırıcılıktan yoksun hale getirebiliyoruz. Öyle inanıyorum ki AB karşıtı olarak bilinen çevrelerin ithamları yerine, AB'ye taraftar olarak bilinen kesimlerden ciddi ve ağırbaşlı eleştiriler gelseydi; AB daha makul olmak gereğini duyardı... Beynimiz, yüreğimiz, mahremiyetimiz şeffaf olmamalı; aklımızın ve irâdemizin kontrolü altında olmalı. Bu kontrolün adına, "şuur ve sorumluluk sahibi bireyin dengesi" adı verilir.

... Yâhu biz hiç mi coşmayacağız? Hiç mi cesur davranmayacağız? Bunların çok yerleri var, çok. Coşku, bir vakar şahlanışıdır; cesaret, korkuları yenme ve aşma zerâfetidir. Öyle tatlı su çırpmaları, küçük tekne zikzakları gibi değil; okyanus sularını yaran transatlantikler gibi, enginlere süzülen kartallar gibi, ufuklara kanatlanmış fetih atları gibi... Kalemin ve kelâmın öyle halleri de vardır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.


Yazar: Ahmet Selim
16-01-10
E mail: a.selim@zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ŞARTLARI GÖZETMEK, DÜŞÜNEREK ADIM ATMAK
Online Kişi: 7
Bu Gün: 68 || Bu Ay: 4.416 || Toplam Ziyaretçi: 2.234.319 || Toplam Tıklanma: 52.286.206