ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / ÇARPIK VAZİYETLER
Okunma Sayısı: 4014
Yazar: Ümit Şimşek
SIRA HADÎSLERE Mİ GELDİ?

Bir müddettir üzerinde durduğumuz lisan meselesi, sadece dilimizde değil, dinimizde de bir değişimi ifade ettiği için bize bu kadar önemli geliyor. Bu defa ele alacağımız bir konuşmanın satırbaşları, sanırız, bu konudaki endişelerimizin yabana atılmaması gerektiğini herkese gösterecektir. Önce, ele alacağımız konuşmanın bağlantısını verelim:

http://www.youtube.com/watch?v=EwpnRCu0NN0&feature=youtube_gdata_player

Bizzat talebeleri tarafından kaydedilip yayınlandığı anlaşılan bu konuşmada, Sayın Fethullah Gülen, Hadis hakkında son derece önemli bir iddiada bulunuyor ve Peygamberimizin hadis-i şerifleri üzerinde konjonktüre göre tasarruflarda bulunulabileceğini söylüyor; bunu da “hadis bi’l-ma’nâ” olarak adlandırıyor.

Gülen, bu sonuca şöyle bir muhakeme ile varıyor:

1. Vahy-i metlüvv (tilâvet olunan vahiy) olan Kur’ân’da tasrif vardır.
2. Vahy-i gayr-ı metlüvv (yine vahye dayanmakla birlikte ifadesi Peygamberimize bırakılmış olan) hadislerde de tasrif vardır.
3. Öyleyse, Peygamberimizin hadisleri tasarrufa açıktır.

Hemen belirtelim ki, bu cümlelerden doğru olan sadece birincisidir; diğerleri hem çıkış noktası, hem de varılan netice itibarıyla aşikâr hatâlar içermektedir.

“Tasrif”ten anlaşılması gereken şey, “Biz Kur’ân’da her türlü meseli çeşitli şekillerde açıkladık” meâlindeki âyetlerde (bk. 17:41, 89; 18:54; 20:113) bildirildiği gibi, birtakım hakikatlerin, delil ve hüccetlerin, mesellerin, kıssaların, öğütlerin çeşitli şekillerde tekrar tekrar anlatılması olmalıdır.

Hadis ilimlerinde ise “tasrif” şeklinde bir kavram yoktur. Sayın Gülen’in bu konuda misal diye zikrettiği hadisler, birbirinden farklı rivayetlerdir, yoksa aynı şeyin farklı şekillerde açıklanması değildir. Faraza bu görüşü doğru kabul etsek bile, Sayın Gülen’in buradan 3’üncü maddedeki hükme atlayışını sağlıklı bir mantık yürütme olarak kabul etmeye imkân yoktur.

Çünkü iş burada da bırakılmamış, “tasrif” kelimesi kaşla göz arasında işin içine sokulduktan sonra, bir başka manevrayla “tasrif”ten “tasarruf”a geçilerek “Peygamberimizin sözlerinin tasarrufa açık olduğu, farklı şartlara ve konjonktüre bağlı olarak bu mübarek sözlerde tasarrufa gidilebildiği” iddia edilmiş ve bu da “hadis bi’l-ma’nâ” mefhumuna dayandırılmıştır!

Hadiste tasrif, farzımuhal, kabul edilecek olsa bile, bu ancak Resulullahın (s.a.v.) bizzat kendi ifadeleri arasında söz konusu olabilir; bir başkasının Hadis üzerinde tasarrufundan söz etmek akla ve dine sığacak birşey değildir.

Ayrıca, Sayın Gülen’in “hadis üzerinde tasarrufta bulunmak” şekline soktuğu ve üstelik bir de değişik şartlara ve konjonktüre tâbi kıldığı “hadis bi’l-ma’nâ” mefhumu, bir hadis-i şerifin lâfzen rivayetinin mümkün olmadığı durumlarda ve belirli şartlar dahilinde caiz görülen bir işlemdir ve “hadis-i şerifi kelimesi kelimesine nakletmenin mümkün olmadığı durumlarda mânâsıyla rivayet etmek” anlamına gelmektedir. Önce Hadiste “tasrif” diye bir mefhum icad etmek, sonra “rivayet”i “tasrif” ile, “tasrif”i de “tasarruf” ile karıştırmak, bir de buna zamanın, zeminin şartlarını ve konjonktürü ilâve etmek pek yorucu bir iştir ve bu zihin yorgunluğu Sayın Gülen’in cümlelerinde kendisini açıkça hissettirmektedir.[1]

Dikkat çeken bir nokta daha: Videoyu izlerken, zaman zaman araya çiçek detaylarının atıldığını göreceksiniz. Bu da konuşmadan bazı bölümlerin çıkarıldığını gösteriyor. Yayınlanan kısım bu halde ise, çıkarılan bölümlerde nelerin bulunabileceği, artık hayalgücüne kalmış bir konudur. (Konuşmanın bir de Abdülkadir Geylânî, İmam Gazalî ve Bediüzzaman’ın “sıksanız içinden kaktüsün suyu kadar birşey çıkmayan kıvır zıvır sözleri” ile ilgili kısmı var ki, oraya hiç girmesek daha iyi!)
***
Kim nasıl tevil etmeye çalışırsa çalışsın, bu ifadelerde açıkça telâffuz edilen sözler, “hadis bi’l-ma’nâ” kılıfı altında Resulullahın (s.a.v.) hadisleri üzerinde zamana, zemine, konjonktüre uygun şekilde tasarruf yapma kapısını ardına kadar açıyor. Sadeleştirmeden sonraki durağımız da böylece belirlenmiş olmuyor mu?

Biliyorum, bu husus açıkça dile getirilince yine kıyamet kopacak. Fakat sonra buna da alışacağız—tıpkı daha önce başörtüsü, Papa, İsrail gibi konulardaki şoklara alıştığımız gibi. Çünkü çark böyle işliyor; senaryolar böylece sahneye konuyor.

Eskiler, “Resulullahtan (s.a.v.) bir hadis-i şerif rivayet edildiği zaman onu tasdik etmezsem beni hangi yer üstünde taşır, hangi gök altında barındırır?” diye titrerlerdi. Onlar, artık “hassas olan bazıları” cümlesinden addediliyor.

Şimdi zaman değişti. Biz de değişen zamana uygun şekilde hadis-i şerifler üzerinde tasarruf yapmaya yetkili bir ümmet olduğumuzu düşünmeye başladık: tıpkı Hıristiyanlar ve Yahudiler gibi.

Anlayacağınız, dönüp dolaşıp yine kertenkele deliğine tıkılmış bulunuyoruz!

(1)Bağlantısını verdiğim videodan ilgili bölümün sözlerini buraya aynen alıyorum: “Şimdi aslında Efendimiz s.a.v.’e gelen vahy-i gayr-i metlüvv hadis-i şerifler o mevzuda hassas hareket edenler var ama, fakat bildiğiniz gibi cumhura göre hadis bi’l-ma’nâ da caizdir. Ne demek hadis bi’l-ma’nâ? Yani Efendimiz bir mazmunu, bir mantûku, bir makulü ifade buyurmuşlardır. Fakat bu şöyle de ifade edilebilir. Çokları Sahabeden de, Tabiînden de, hassas olanlar müstesna, o mesele öyle de ifade edilir diye öyle de ifade etmişler. Şimdi Efendimizin gayr-i metlüvv olan vahyi bu şekilde tasarrufa açıksa şayet, yani onu farklı versiyonlarıyla ortaya koymak mümkünse, Kur’ân-ı Kerimdeki tasrife de dayandırılabilir bu. Ben hadis-i şeriflerde öyle bir tasrifin olduğunu metinlerde görmedim. Fakat bildiğiniz gibi, arkadaşlığımız var epey zamandan beri, ben hadisin de aynı tasrife tabi tutulduğuna inanıyorum. Yani değişik şartlar, farklı konjonktür, farklı şekilde meselenin ifade etmesini gerektirdiğini de Efendimiz s.a.s. bir yerde öyle konuşmuş olabilir, bir yerde öyle konuşmuş. Bir yerde buyurmuştur ki: [Burada, “Ben, Allah'tan başka bir ilah bulunmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet edip, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum” meâlindeki hadisin namaz ve zekâtı içine alan ve almayan rivayetleri misal olarak veriliyor.] Farklı versiyonudur bu. Ama orada şartlar, konjonktür, öyle demeyi gerektirmiştir. Diğer şeylerde de düşünebilirsiniz. Şimdi bunlar tasriftir yani. Farklı ifadelerle aynı hakikati farklı bir cazibe ile ortaya koyma demektir. Efendimiz gibi ve mâ yentıku anilhevâ in hüve illâ vahyün yûhâ ile serfiraz bir zâtın mübarek sözlerinde bu türlü tasarrufa gidilebiliyorsa, bir tasrif söz konusuysa, bence Hazret-i Bediüzzaman’da evleviyetle olmalıydı bu.”

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ümit Şimşek
03-05-13
E mail: sondevir.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SIRA HADÎSLERE Mİ GELDİ?
Online Kişi: 5
Bu Gün: 526 || Bu Ay: 4.873 || Toplam Ziyaretçi: 2.234.965 || Toplam Tıklanma: 52.292.529