ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / AKTÜALİTE
Okunma Sayısı: 1853
Yazar: Ergün Yıldırım
BU YAZI BİR AK PARTİ GÜZELLEMESİ DEĞİLDİR

Erdoğan'ın ontolojisinden kaygılılar!

Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Nuri Bilge Ceylan, Halit Ergenç, Zülfü Livaneli, Tarık Akan, Sırrı Süreyya… Kaygılıyız, çünkü nefret dili yayılıyor, sanat eserleri ve sanatçılar hedef gösteriliyor diyorlar. Bu kaygılardan kurtulmak için 'toplum üzerindeki baskıların kaldırılmasını istiyoruz' diye devam ediyorlar sözlerine.

Kaygılıyız, yani korkuyoruz. Bu sanatçılar, edebiyatçılar ve yönetmenler kimden kaygılanıyorlar? Mesajı kime veriyorlar? Toplum üzerindeki baskılar nelerdir? Kim uyguluyor bu baskıyı mı?

Orhan Pamuk'un kitapları Ergenekoncular tarafından yakılırken, Elif Şafak mahkemeler önünde ulusalcıların linçlerine maruz kalırken neden kaygı bildirileri yayınlamadılar? Onları bu yakma ve linçten sonuna kadar Ak Parti hükümeti korudu. En üst düzeyde desteklerle karşılaştılar.

Üstelik kaygılıyız bildirisi, Türkiye'nin daha fazla özgürlüğe yönelmek için kanunlar değiştirdiği günlere tesadüf ediyor. 1960 darbesinin getirdiği iç hizmetler yasasını hükümet değiştiriyor. Bütün darbelere gerekçe oluşturan kanun yerinden ediliyor. En büyük darbe kanunu yok ediliyor. Askeri siyasal düzen dönemine son veriliyor. Dersim'i tayyareden attığı bombalarla katliamlara boğan Sabiha Gökçen'in havalimanındaki adı kalkıyor. Resmi alevi politikasının ciddi anlamda sorgulanmasıdır bu. Hükümet yeni anayasa, çözüm süreci, sivil siyaset ve yeniden alevi açılımı diyor, bir grup sanatçı 'kaygılıyız' diye cevap veriyor.

Gezi parkının, sadece Gezi parkı olmadığının ilginç yansımasıdır bu. Gezinin sosyolojisi bitmiş, siyaseti darbeciliğe taşınmaktadır. Korku siyaseti yeniden servis edilmektedir. Daha geniş bir cephe ve daha geniş bir koalisyon!

Korku siyaseti, soğuk savaşın siyasetidir. ABD, komünistler geliyor diye korku salarken, Sovyetler doğrudan korkunun öznesi olarak baskı, işkence ve katliam uyguluyordu. Falih Rıfkı, 1932-34 yıllarının Kadro dergisinde beyaz bandıralı liberaller, kızıl kalpaklı komünistler ve yeşil bayraklı mürteciler diye tasnif yapıyordu. Ergenekoncular ve ulusalcılar hep bu korkuyu işlediler. AB, emperyalizmdir, küreselleşme emperyalizmdir, ABD emperyalizmdir… Erdoğan Türkiye'yi satıyor… MHP, İP ve CHP hep bu korku siyasetini sattılar, pazarladılar ve yaydılar.

Bu ulusalcı korku siyaseti, daha light bir dile bırakıyor yerini şimdi: Endişeli modernler! 2008 yılında, muafazakarfobia'ya başvurularak bu kavram üretildi. Binnaz Toprak, sosyolojiyle korku siyasetinin bilimsel temellerini attı. Ulusalcıları, CHP'lileri ve Alevileri temel aldığı çalışmalarıyla Ak Parti hükümetine bakışı değerlendirdi. Yani Ak Parti hükümetini ulusalcı tabanla okuyarak sonra da Türkiye toplumunun muhafazakar algısı budur dedi.

Şimdi Gezi parkıyla beraber yeniden korku siyaseti devreye giriyor. Erdoğan baskıcı, Erdoğan otoriter ve Erdoğan hükümdar diye bağırıyorlar. Erdoğan gezi eylemcileriyle görüşmedi mi, halk oylaması yolunu benimsemedi mi, AVM'den vazgeçmedi mi? Erdoğan'ın partisinden olan İstanbul Belediye Başkanı Topbaş, 'bundan böyle halk otobüsü duraklarını bile halka götürürüm' demedi mi? Peki otoriter bir lider neden görüşsün, neden konuşsun, neden halka gitme ihtiyacı duysun?

Bütün bunların hiçbir önemi yok. Yine de 'kaygılıyız' diyorlar. Çünkü egemen elitlerimizin, devletin muhafazakar siyasetle yönetilmesine tahammülleri yok! Başbakanlarının yaşam tarzlarına tahammülleri yok! Erdoğan'a ontolojik bağlamda karşıtlar. Erdoğan şahsında muhafazakarların ontolojisine karşılar. Onları başlarında görmek istemiyorlar. Erdoğan'ı daha fazla bir geniş liderlik rolüne yönelttiklerini de fark edemiyorlar. Bugün muhafazakar kesimler, Erdoğan'ı bir parti başkanı olmanın çok ötesinde görüyor artık. Ona yapılan haksızlığı Türkiye Cumhuriyeti başbakanına ya da bir parti başkanına değil de muhafazakar kitlelere, değerlere ve varlığa yapılan haksızlık olarak görüyorlar. Kimliklerine ve dünya görüşlerine yapılan bir tecavüz olarak algılıyorlar.

Hükümetin demokratik açılımlarda bulunması, otuz yıldır süren iç savaşı bitirmesi, darbeci siyasetin egemenliğinden kurtulmamızı sağlaması, dünya ekonomisinde önemli bir yere Türkiye'yi taşıması… Bütün bunların onlar hiçbir anlamı yok. Çünkü onlar ana aktör değillerse, hiçbir şeyin önemi yoktur. Çünkü devleti yöneten hükümet aktörlerinin benimsediği dünya görüşüne tahammül edemiyorlar. Çünkü milletin zenginliği ve özgürlüğünden öte kendi zenginlik ve özgürlüklerinin peşindeler.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ergün Yıldırım
30-06-13
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BU YAZI BİR AK PARTİ GÜZELLEMESİ DEĞİLDİR
Online Kişi: 13
Bu Gün: 16 || Bu Ay: 7.527 || Toplam Ziyaretçi: 2.239.682 || Toplam Tıklanma: 52.339.035