ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 4529
Yazar: Ahmet Selim
TEŞHİS VE VUZÛH

"Îmâ etmek" tâbiri, moda hâline gelen söylem malzemelerinden. "Şunu îmâ ediyor, bunu îmâ eder..." vs, vs...

Yerinde bâzen güzel oluyor, ama bir açıdan bazen îtiraf gibi geliyor bana.

 Vuzuhtan kaçışın îtirafı...

 Kesin olamayan sezişli idrâk ediş dalgalanmalarında, fikrî sorumluluk gereği îmâ edersiniz, yâhut îmâ ettiğini söylersiniz. Burada gereklidir. Tefekkürde ileri yaklaşımlar, müphemin sınırına gelir, orada îmâ etmek gerekir. Fakat bu bile vuzûhu yoklama yolculuğunun bir menzilidir. Vuzûhu yakaladıkça, îmâ etme sınırı ötelenir. Buna "tefekkürün metodolojisi" de diyebilirsiniz.

 Lâkin bir başka hâl de var: Somut (müşahhas) vuzuh alanında müphemiyet boşlukları oluşturmak ve orada îmâ ile dolaşmak!

 Eskiden bu, Marksizm'le ilgili olarak yapılırdı. Besbelli ki adam Marksizm'i savunuyor, ama adını koymuyor. Hattâ "Her solcuya Marksist denilmez." hatırlatmasını da yapıyor bâzen. Bu durumun en sıkıntılı yönü, eleştiriyi âciz bırakmasıdır. Açık bir kabullenme yok ki, masaya yatırıp eleştirmek mümkün olabilsin. Savunmak, hattâ propaganda etmek, îmâ yoluyla olur; ama eleştiri olmaz. Bu bir hile-i fikriyedir! Vurup kaçmak gibidir.

 ... Şimdi de, etnik terör ile ilgili olarak böyle bir durum var. "Îmâ" bir metot hâline geldi. "Yâni, yâni?" deyip duruyorsunuz kendi kendinize.

 Geçenlerde ünlüce biri, "Kürt meselesi çözülmeden terör önlenemez." dedi. Tam böyle ifâde etmeyenlerin birçoğunun da böyle düşündüğünü îmâ eden(!) alâmetler haddinden fazla.

 Bu, muhâtaralı bir ifâde. Teröre meşrûiyet payı vermek gibi bir açığı var. Sanki, çözülmesi gereken bir meselenin çözümü için terör var edilmiş gibi bir açık kapısı var. "Terör bu meseleyi istismâr ediyor, istismâr ettiği meseleyi elinden almak lâzım." denilmek isteniyor ise; önce terörün vuzuhla kınanması gerekir, sonra da o meselenin olduğu hakkında vuzuhlu ifâdeler kullanılır. Biz de oturup güzel güzel konuşur, yazışır, tartışırız. Ne yazık ki hiç öyle olmuyor.

 ...Teşhiste iyimser yahut kötümser olunmaz. Objektif olunur, gerçekçi olunur, hakîkatçi olunur.

 Etnik farklılık gözetmeden her bireyin demokratik haklardan ve özgürlüklerden tam eşit olarak yararlanması, demokratik bir taleptir. Güzeldir, doğrudur, makbuldür, müşterektir. Ama ayrı bir millet olmak iddiâsı, "millet" kavramının gereği olarak siyâsî bir iddiâdır ve demokrasiyle falan ilgisi yoktur bunun. "Millet" kavramının yapışık kavramı "devlet"tir ve millet, devlet kuran bir toplumdur, yâhut bir devletin toplumudur. Bir devlette iki millet olmaz; etnik farklılıklar da bu anayasa hukuuku kavramını etkilemez. Bu bilimsel gerçeği bir kenara tartışılamaz veri olarak kaydetmek gerekir.

 "Barzani bize muhtaç, Amerika gidecek, o bizimle kalacak. Bizimle uzlaşmaya mecbur; onunla iyi oluruz, içte de sosyoekonomik ve demokratik iyileştirmeler yaparız, terör biter!" Bu, çok iyimser ve ütopik bir tasavvurdur. Teşhisin sıhhat şartlarından yoksundur.

 Bir de şu teşhis biçimine bakalım: "Etnik taassup ve bölücülük bir nüve olarak hep vardı, yine var. Bu nüvenin, konjonktürel ve psikolojik havaya göre oynamalar gösterdiği bilinir. Demokratik devlet otoritesinin getireceği güven sağlanır ise normal duygular ve müşterek bağlılık değerleri bu nüvenin varlığını da, istismârını da, terörü de tam kardeşlik çerçevesinde siler bitirir. Bana göre doğrusu da budur...

Yazar: Ahmet Selim
18-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TEŞHİS VE VUZÛH
Online Kişi: 28
Bu Gün: 381 || Bu Ay: 2.940 || Toplam Ziyaretçi: 2.231.736 || Toplam Tıklanma: 52.265.800