ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 3350
Yazar: Murat Türker
Gezi Olayları ve ‘İslâmcı’ Muhaliflerin İslâmsız Algıları

İslâm’ın veya yaygın kullanımıyla ‘İslâmcıların’ idbarının ikbale döndüğünü iddia edenlerin, İslâmcılıkla muktedirliğin aynı cümlede telaffuzunun artık mümkün hâle geldiğini savunanların, safları iyiden iyiye sıklaştırdığı bir devri idrak ediyoruz.

Bu teze göre, muhafazakâr kalabalıklar, artık sistemin çarkları arasında ‘hak ettikleri’ yeri almış durumdalar ve yıllardır kendilerine pastadan pay vermemeye azmetmiş azınlığın kolu, bu muhafazakâr aktörler tarafından bükülmüş bulunuyor.

Bir yandan da, ehl-i dinin zafer türkülerini daha bir üst perdeden söylemeye başladığı böylesi bir vasatı, müslümanların ‘ellerini verdikleri sisteme kollarını kaptırmaları’ olarak yorumlayanlar var. Bu analize göre de, müslümanlar sistemi değil, sistem müslümanları dönüştürüyor.

Her ne ise…

Eğer hareket tarzlarına İslâmcılık denilebilirse, gençliklerinin heyecanlı demlerinde sloganlar üzerinden muhalif oldukları sistemin imkânlarını şimdilerde ‘dâvâları’ lehine kullanmayı aklederek ‘masaya oturmayı’ başarmış bir muhafazakâr kitle var sahiden…

Hem siyasal, hem sosyal varyantları olan ve ‘didişmenin anlamsızlığını’ fark etmiş bir kitle…

Kavga edip dışlanmaktansa, kaymağı yiyip başköşeye oturmayı yeğleyen arkadaşlar…

Bu yapı zaman içerisinde sosyo-ekonomik tabanını da teşkil etti: Sermayenin yeşile çalan fraksiyonu; kapitalizmle sorunu fiiliyata değil, teoriye hasrolmuş bir algı…

Ve sembolik çağrışımının güçlülüğü bağlamında öne çıkartılan ‘4*4 cip kullanan başörtülü bayan’ örneği…

Temel itiraz noktalarını ya unutmuş ya da rafa kaldırmış, başka mağduriyetlere alabildiğine duyarsızlaşmış ve gemisini yürütmeye odaklı olduğu intibaı uyandıran bir bananecilik…

Bu yazı daha çok, sıklıkla eleştirilen bu muhafazakâr dili değil, muhaliflerin muhalefet argümanlarını masaya yatırmak için yazıldı.

Güçle imtihanını kaybeden ve muktedirleştikçe özden uzaklaşan ‘dindar’ zümre eleştirilmeliydi eleştirilmesine ama hem iğneyi hem de çuvaldızı onlara batırmalı mıydık? Yoksa biraz da, ‘keskin muhalif’ modunda fikir beyan eden itiraz sahiplerinin, itirazlarının İslâmî bir zemin ve söyleme dayanıp dayanmadığını mı ele almalıydık?

Kapitalizme meydan okurken, İslâm’ı sosyalist eskisi söylemlere yamama ameliyesini, ‘İslâmî muhalefet’ olarak kabullenmeli miydik mesela!?

*

Muhafazakâr cenahta gözlenen maddeten yükseliş tablosuna içeriden eleştiriler hep oldu şüphesiz ama dışarıdan gelen itirazların önemli bir kısmını -tamamı demiyorum- yıllardır yönetmeye alışmış mantalitenin, burun kıvırdığı ve tahkir ettiği muhafazakâr tabanın yükselişine veryansın etmesi oluşturuyordu. Çalışsa bile kadınlarının odacılık ve hademelikten başka bir işe münasip görülmediği bir yaşam biçiminin bu ölçüde görünür-etkin hale gelmesine yönelik bu mahalle dışı ve tahammülsüzlük merkezli tepki, yine muhafazakâr mahalle dışından gelen ve özgürlüklerinin kısıtlanacağına inananların anlaşılabilir ve samimi tepkileri ile birleşti.

Ve hedef tahtasına oturtulan iktidarı başka yönlerden haklı tenkitlere tabi tutmak mümkün ve gerekli iken, bu eylemlerdeki tavrın kırıp dökmeye uzanan aşırılığını / seviyesizliğini ve bir takım mahfillerde kurgulanmış ve / veya ‘gazlanmış’ olduğunu görmek de ayrı bir gereklilik, hatta zorunluluk teşkil ediyordu.

Yine de gözden kaçan mesele, insanların -karpuzun ortadan ikiye yarılması gibi- iki koca kamptan birine mecbur kalmalarıydı. Ya yıllarca dışlanan ve odacılıktan maada bir payeye layık görülmeyen muhafazakâr tabanın sistemden rol çalmasına alkış tutanların safında; ya da bu muhafazakâr yükselişe, tahammülsüzlük veya anlaşılabilir başka bazı yaşam biçimi endişeleri üzerinden meydan okuyanların safında yer almak zorunda bırakılıyorduk.

Ve işin daha ilginç yanı, belli ölçüde haklı gerekçelerle işbu muhafazakâr ölçüsüzlüğe ve mütedeyyin cenahta görülen yozlaşmaya itiraz edenlerin, Gezi olayları üzerinden bu iki kamptan ikincisine dâhil olmakta gösterdikleri aculluktu.

‘Abdestli kapitalizm’ diye adlandırdıkları aşınmaya çanak tutan muhafazakâr muktedirliği eleştirmekle iktifa etmeyip eylemcilerin yanında karar kılmayı ve üstelik bunu Hz. Ömer’e (ra) yönelen “Seni eğri kılıçlarımızla düzeltiriz” itirazıyla refere etmeyi, ‘her zaman haklının yanında olmak’ gibi ulvi gerekçelerle açıklamak hayli naif kaçmıyor muydu?

Neden mi?

Evvela, İslâmî olduğu vehmi ve reklamının baskınlığına rağmen değer yargılarından koptuğu aşikâr bir kitleye yönelen eleştiriler yine seküler bir dille ifade ediliyor ve beşerî bir zeminde seyrediyordu.

İslâmcılık retoriği üzerinden prim yapan ama bu söylemin içini dolduramayan bir bakış açısı, yine İslâmcılık olarak adlandırılan ama yapısal olarak hayli sekülerleşmiş ve modern beşerî ideolojilerle şekillenmiş başka bir yaklaşım tarafından topa tutuluyordu.

İtirazlar, “önceki mazlumların artık zalim olduğu, mağdurların artık gadretmeye başladığı” tarzında, son tahlilde seküler önermelere yaslanıyor; gadre uğrayıp da pastadan pay kapamayanların, bunda muvaffak olanları silkelemeye çalıştığı, İslâmî ufuktan yoksun bir vasat tahkim ediliyordu. Anlaşılan kapitalizm, ya yapı içinde kendisiyle yürümeyi başarı sayan yandaşlar oluşturmuş, ya da keskin muhaliflerini başka bir beşerî ideolojinin kucağına itmeye muvaffak olmuştu. Neticede her iki cenahı da sistem içinde tutmayı başarmıştı.

Ehl-i itirazın da esasen İslâm ahkâmının hayatın dışına itilmiş olmasına dönük eleştirel bir vurgusu yoktu.

İkincisi, mezkûr eylemler üzerinden ortaya konulan muhalefeti, yaşam biçimlerine müdahale edilmesinden endişe duyan samimi mütehayyir kişilerden ibaret görmek ne derece doğru bir analiz biçimiydi? ‘Gidişat’tan müşteki olunabilir, gidişattan İslâmî anlamda kaygılanabilinirdi; bu gayet doğaldı ama bu gidişatı bile daha kötüsüyle değiştirecek, belli-belirsiz mahfillerde kurgulanmış atraksiyonlara ve art niyetli manevralara gözleri kapatmak hangi İslâmî aklın terazisinden vize alıyordu?

Üçüncüsü, muktedirliğe ve otoriterliğe itiraz şemsiyesi altına bu kadar kolay giren ‘İslâmcılar’, bu tutumun, son tahlilde müslümanları, “daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük” gibi modern taleplerin sözcülüğüne ve bunları merkeze almaya kayıtsız olarak eklemleyecek bir zihnî vesayete yol açabileceğini hesap ediyorlar mıydı?

Dördüncüsü ve daha önemlisi ise İslâmcı cenahtan gelen ve “eylem yapanların yanında İslâmcı muktedirlere, otoriteye itiraz ediyor olmak” söylemi üzerinden devam ettirilen tavır, bir anlamda muhalefet edilen odakları, “en baskın yanlışları otoriterliğe meyletmek olan İslâmî temsilciler” olarak kodlamış olmuyor muydu?

İslâm’ın, sosyal-siyasal tazammunlarıyla bu ölçüde hayatın dışına itildiği bir zeminde ‘otoriterliğe itiraz’a endekslenmiş ve ‘muhafazakârların dünyevîleşmesi’ olgusuna inhisar ettirilmiş bir ‘İslâmî muhalefet’ çeşidi olabilir miydi?

Temsil makamında olanlar İslâm’ı hangi düzeyde temsil edebiliyorlardı ve muterizler itirazlarında hangi sahih gerekçelere yaslanıyorlardı ki, ‘İslâmcı muktedirlere hakkaniyet adına bayrak açan İslâmcı muhalifler’ terkibini birileri bu ölçüde kolay sahipleniyordu?

Ortada ne hakkıyla bir temsil, ne de işbu temsilsizliği sağlam bir zihnî pencereden tenkit edebilen birileri vardı!

İslâm’ı hakkıyla temsil edemediğimiz ve anlatamadığımız için vahiyden kopuk hayatlara demir atan insanlara şefkatle el uzatmak zorundaydık ama en az bunun kadar, icraat yaparken ve eleştiri yöneltirken, sırtımızı gayr-ı İslâmî düşünme yollarına dayamama azmine de sahip çıkmak mecburiyetindeydik.

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak için…

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Murat Türker
30-07-13
E mail: muratturker.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Gezi Olayları ve ‘İslâmcı’ Muhaliflerin İslâmsız Algıları
Online Kişi: 23
Bu Gün: 451 || Bu Ay: 7.007 || Toplam Ziyaretçi: 2.238.679 || Toplam Tıklanma: 52.327.547