ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / AKTÜALİTE
Okunma Sayısı: 2555
Yazar: Ömer Vehbi Hatipoğlu
SELÂM OLSUN DÂVÂ ADAMLARINA!

Bangladeş'teki zulum rejimi bir İslam alimini, şerefli bir mücahidi, Abdülkadir Molla'yı idam etti.

Daha doğrusu Allah, O'na şehadet şerbeti içme şerefini  nasip eyledi. Bangladeş, Türkiye İslami hareketinin  yüzyıl önceki  serüvenini  yaşıyor.

Bu topraklarda da birçok alim, mürşit idam sehpasına gönderildi. Bizim geçmiş hikayemiz hep kan, gözyaşı ve acı hatıralarla doludur. Dedelerimiz, babalarımız idam sehpasında sakalını rüzgara, yüzünü kıbleye vermiş nice Allah dostlarını gözyaşları içinde seyretmek zorunda kaldılar. Aynı  gün biri birinin gözleri önünde idam edilen iki kardeş Seyyid Ali,  Seyyid Şehabettin, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Sait, Çan Şeyhleri  ve yüzlerce alim…

Sadece idam ve sehpa değil, sürgünler, hapishane ve zindanlar, işkence ve zumlun binbir çeşidi  yaşandı bu topraklarda.

İslami  Hareket'in Türkiye serüveninde çok anlamlı mücadeleler verildi, onurlu bir duruş sergilendi ve iki asır boyunca bugünümüzü hazırlayan kahramanlar ateşten gömleği sırtlarında taşıdılar. Her türlü baskı ve işkenceye rağmen, İslam medeniyetinin değerlerini korumak, yeni nesillere aktarmak ve İslami kimliği muhafaza etmek için canlarını, mallarını ve çoluk çocuklarını feda ettiler.

Kur'ani Kerimin öğretilmesinin bile yasak olduğu, medreselerin kapatıldığı, evlerinde Kur'an dersi  verenlerin sürgüne yollandığı, ellerine kelepçe vurularak zindanlara atıldığı bir karanlık ve puslu dönem yaşanırken, her türlü zulüm ve işkenceyi göze alanlara selam olsun. Bugünden bakıp o ağır baskı dönemlerindeki fedakarlığın değerini  algılamakta zorluk çekebiliriz belki. Veya aşağıda bir çırpıda adını zikredeceğim (ismini zikredemediğim binlercesinin affına sığınarak ) şahsiyetlerin bir kısmına itirazı olanlar çıkabilir. Ama ben, onlardan herhangi birinin çektiği çilenin veya  yaptığı hizmetlerin binde birini çeken veya yapan varsa onun da hizmetkarı olduğumu peşinen ifade etmek isterim.

Bediuzzaman Said- i Nursi'den, Süleyman Hilmi Tunahan'a, Abdurrahmani  Tagi'den, Hazret Şeyh Muhammed Diyauddin, Abdülkadir-i Saniye, Abdülhâkim Arvasi, Şeyh  Maşuk'a, Seyyit Abdülhakim Hüseyni, Abdülaziz Bekkine, M.Zahit Kotku, Sami Efendi, Gönenli Mehmet Efendi, Mahmut Ustaosmanoğlu'na kadar mürşitler; Ömer Nasuhi  Bilmen, A.Hamdi Akseki, Elmalı M. Hamdi Yazır, Hasan Basri Çantay, Siirt'li Molla Halil ,Molla Sait Cimzerki, Silvan'lı Molla Yasin, Hazrolu Hacı Abdülfettah, Molla Muhyeddin Bilvanisi, Molla Haydar Hatipoğlu,Sadrettin Yüksel, Fethullah Gülen Hocaefendi, Seyda Molla Burhan Mücahidi'ye kadar alimler; Şehbenderzade Filibeli Ahmet'ten, Sait Halim Paşa'ya, Mehmet Akif'e, Eşref Edip, Necip Fazıl Kısakürek, A.Fuat Başgil ve Sezai Karakoç'a kadar her biri kendi alanında ve yaşadığı çağda olağanüstü  gayretler göstermiş mürşitlere, alimlere,  manevi ve kültürel dünyamızı  nakış gibi örmüş şahsiyetlerin hatırasına sahip çıkmak elbette bir görev ve zorunluluktur. Bu zatların her birisinin verdiği onurlu mücadele ve hayat hikayeleri  yarınlarımızı inşa ederken göz önünde bulundurmamız gereken  birer ibret vesikasıdır.

Bu zatların hizmet ve çabaları; Türkiye'nin toplumsal dokusunun sağlam kalmasına katkı sağlamıştır. Toplumsal hafızayı yok etmeye ve onun yerine yapay aidiyetler ikame etmeye çalışan, baskı ve şiddet uygulamayı da ihmal etmeyen bir zihniyetin karşısında ‘medeniyet değerlerine' sahip çıkmayı görev bilmiş olanlar; aslında toplumsal barışı ve birliği sağlamışlardır. Zira din toplumsal hafızanın asli unsuru ve toplumsal yapının kılcal damarlarında dolaşan hayat suyu gibidir.

Bütün bu şahsiyetlerin manevi ve kültürel çabalarının siyasete bir şekilde yansımasını sağlayan Milli Görüş Hareketinin merhum  Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın mücadelesine ve bu mücadele ile sağlanan kazanımlara  sahip çıkmak elbette bir kadirşinaslık ve vefa borcudur.

Aynı  vefa, minnet ve kadirşinaslığın gereği olarak merhum Menderes ve Özal ‘ı  rahmetle yad ediyorum. Bugün sadece Türkiye'de değil, dünya ölçeğinde bu bayrağı ve misyonu cesaret ve kararlılık ile taşıyan Sayın Başbakanımız  Tayyip Erdoğan'a da  bu mücadelede yardımcı ve duacı olmak gerektiğine inanıyorum.

Şurası unutulmamlıdır ki; bir dava  ve iddia sahibi olan hareket, sadece içinde yaşanılan anı ve yarını kapsamaz. Davaya hizmet , geçmişi, bugünü, geleceği, görüneni ve görünmeyeni de içeren bir süreçtir. Hafıza bireyler için ne kadar önemli, ne kadar hayati ise, siyasal hareketler için de o kadar önemlidir.

Hafızasını kaybeden kimliğini de kaybeder. Kimliğini kaybeden kişiliğini de kaybeder. Kişiliğini kaybeden yönetme ve tanzim etme iddiasında bulunamaz.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Yazıdaki vurgular bize aittir. (Doğruluş)

Yazar: Ömer Vehbi Hatipoğlu
15-12-13
E mail: haber7.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SELÂM OLSUN DÂVÂ ADAMLARINA!
Online Kişi: 15
Bu Gün: 40 || Bu Ay: 7.551 || Toplam Ziyaretçi: 2.239.726 || Toplam Tıklanma: 52.339.670