ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 3555
Yazar: Ömer Lekesiz
MUTEDİL OLMAM NİÇİN MÜMKÜN DEĞİL?

Dershane kalkışması başladığında, Hizmet Örgütü'yle İktidar arasındaki en önemli kırılma noktası olan 'One Minute'a kadar giderek, 17 Aralık darbesiyle ilgili de azami itidal sahibi olmanın şartlarını özenle gözetmeye gayret ettim.

Ancak bir şeyin gerek hal gerekse görünen bir durum olarak insanda hüküm sahibi olabilmesi için onun en uygun tarz ve vasıtayla birleşerek kuvveden fiile çıkmış olması gerektirir.

Bunu bir basit örnekle açıklamam gerekirse: Süs süslenende hüküm sahibidir. O süsünün kendisindeki hükmünü değiştirmedikçe, başkalarının ona bağlı olarak kendisi hakkında oluşturduğu olumlu ya da olumsuz hükümleri de değiştiremez.

Hizmet Örgütü'nün darbe teşebbüsüne buradan baktığımda itidal sahibi olma gayretimin tek yanlı olduğunu üzülerek gördüm.

Şöyle ki: Öncelikle 'yolsuzlukla hesaplaşma'yı bir darbe marşının nakaratı olarak söyleyenler, kendileri de örgütün bankaları üzerinden ahlaki ve fiili yolsuzluğun içinde duruyorlardı; dahası darbede başarılı olurlarsa kendi paylarına düşecek pastayı büyütmekten başka bir amaç gözetmiyorlardı.

Bu durumda 'onlar kardeşlerimizdir, onların kendilerini azgınlık süsüyle süslemelerine karşı mutedil olalım' diyebilmek mümkün müydü?

Bu tıpkı mermiyi namluya sürmüş, 'acaba alnının şakından mı vursam yoksa kalbini mi parçalasam' yollu tereddüt yaşayan potansiyel bir katile karşı 'sen benim kardeşimsin, seni seviyorum, sana karşı itidal gösteriyorum' deme aptallığına düşmekti.

Ki, onlar haberlerin yıldırım hızıyla insanlara ulaştığı bir zamanda, medyatik güçlerine yaslanarak, gemi azıya almış azgın atlar misali yalanla örülü, kasıtlı ve şaşırtmalı bir haber bombardımanına maruz bırakmamışlar mıydı insanları?

En azından 'hukuku korumak' başlığı altında, hukuksuzluğun, fevriliğin, tarafgirliğin daniskasını yapanlara medyatik düzeyde bir 'yardım ve yataklık' yapmamışlar mıydı?

Bunlara göre benim ya da başkalarının 'azami itidal sahibi olmanın şartlarını özenle gözetme gayretinde olması' beklenebilir miydi?

'Yine de' dedim 'Yine de çıkmadık canda umut vardır. O (güya) vaazları yumuşak, tavsiyeleri pamuk gibi, kelleleri mütebessim, ılımlı muhalif adamlara son kez bir bakayım. Ola ki onlar, düşünemediğim bir şeyi bana düşündürürler de ben de artık mutedil olurum.'

Son kez baktım ve şunları gördüm:

1-Allah'ın kitabını dillerine dolamalarına rağmen, söyledikleri her şeyle içinde yer aldıkları tezgahı, uzun bir geçmişe yayılan darbe hazırlığını ifşa etmekten hâlâ geri durmuyorlardı. Tıpkı Bedduacı gibi her kelimeleri fahişliğin, mantıksızlığın, tağutluğun zirvesine yerleşiyordu.

Diyordu ki biri örneğin: 'İki yıldır, çevremdeki arkadaşlara ve bazı sohbetlerde, 'Türkiye'de çok önemli hadiseler yaşanabilir; fırtınalar kopabilir. Öyle ki, 'Camia'nın dershaneleri kapatılabilir...' diyordum. Neye dayanarak? Kur'ân-ı Kerim'e.'

Diyelim ki burada bir ileri görüşlülük vardı! Ya da en azından bu satırların sahibi kendisini öyle sanmamızı istiyordu. Peki şu iki haftalık süre içinde Hizmet Örgütü'nce ekonomiye bile bile lades olarak verilen zararla yoksulların haklarının da bizzat gasp edildiğini göremeyecek kadar körleşmiş olanın bunca uzun zamanlı öngörüsündeki asıl maksadı görmemek mümkün müydü? Demek ki burada bir öngörü değil hesap içinde bir hesap, tezgah içinde bir tezgah hala vaazlara yaslanılarak gizlenmeye çalışılıyordu.

Bir diğeri de diyordu ki: '(K)ışkırtıcı üslubu 'İslamcı' olmakla övünen yazar/çizerlerin tercih etmesi daha bir yaralayıcı.'

Bu söyleyişin neye denk düştüğünü merak ediyorsanız bildireyim: Bu, 'Zaman ele verir talkını kendi yutar salkımı zamanı' ya da sosyal medyadaki bir arkadaşın tanımlamasıyla 'zaman ele verir talkını kendisi yer halkını zamanı'na denk düşüyordu.

Şunca yıllık hayatımda, mutedil olmaktan bahsedip, bunca numara çeken, kışkırtıcı, ayartıcı olmak da bir yana hiçbir izan sahibinin havsalasının alamayacağı derecede işi bu denli pişkinliğe vurabilenleri ilk defa görüyordum.

Dolayısıyla 'mutedil olalım' çağrısını yapanların bu hal ve eylemleriyle akıl ve vicdan sahibi hiç kimseye örnek olmaları mümkün değildi; fitneden, kışkırtmadan, iftiradan, dini istismardan, halkına zarar verici eylemlerde ısrar etmekten başka bir şey sadır olmuyordu onlardan.

O halde kendi zamanımdan, mekanımdan ve şartlarımdan baktığımda bu şerdeki kesinliğin / keskinliğin artarak sürmesi karşısında mutedil olmamın mümkün olamayacağını yeniden ve yeniden gördüm.

Onların mevcut halleri, eylemleri itidalin gerçek manada tahakkukuna tek başına engeldi ve doğal olarak adil davranmak onun önüne geçtiği için benim de mutedil olmayı değil adil olmayı seçmem gerekiyordu. Nitekim dün de bunu seçmiştim, bugün de onu seçmek zorundaydım.

Çünkü İslam'ın dilini kullanarak tağutluk yapana (taşana) muhabbet duymamak ve ona karşı bir tağutluğa (taşmaya) kalkışmadan Hakk'ın emri doğrultusunda haklı'dan yana olmak en doğru olandı.

Olanlar Hakk'ın ve halkın gözünün önünde olup bitiyordu ve her şey meleklerce kayıt altına alınıyordu.

Kendilerine melek süsü verenleri dikkate almaktansa, Allah'ın meleklerini dikkate almak insanlığımın ve inancımın bir gereğiydi.

Zaman aldanma zamanı değildi çünkü.

Zaman bir delikten bin kere sokulma zamanı değildi.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
31-12-13
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MUTEDİL OLMAM NİÇİN MÜMKÜN DEĞİL?
Online Kişi: 17
Bu Gün: 34 || Bu Ay: 7.545 || Toplam Ziyaretçi: 2.239.709 || Toplam Tıklanma: 52.339.455