ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 2897
Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
AYDIN MESELESİ ve OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE DARBELER

 

Osmanlı’nın yıkılış sebeplerinden biri, milletle kendini özdeşleştirmiş aydın yetiştirememiş olmasıdır.

Avrupa’nın hızlı gelişmesi karşısında şaşkınlığa düşen Osmanlı aydını, bütün suçu önce ülkenin başındaki padişaha, sonra o padişaha karşı ayaklanmayan millete yüklemiş, bazı sorunların kendi şaşkınlığından ve aşağılık duygusundan kaynaklanabileceğini aklına dahi getirmemiştir.

Sonuçta ortaya çıkan tablo şudur: Halkın eğilimleri, ihtiyaçları, beklentileri dikkate alınmadan padişahın yetkileri kısılacak, memleket “halka rağmen” kurtarılacaktır! “Halâskâr-ı Zabitan” yani “Kurtarıcı Subaylar” sendromu böyle başlamıştır.

Daha önce de söylediğim gibi, “Halâskâr-ı Zabitan” grubunun kendi dünyasına yayınladığı “müdahale” gerekçeleriyle 27 Mayıs (1960), yahut 12 Mart (1971), 12 Eylül (1980). 28 Şubat (1997), nihayet 27 Nisan (2007) ve hatta son olarak Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun (Mayıs 2008) müdahale “gerekçe”leri, “amaç” açısından birbirinden farksızdır.

Osmanlı’nın son zamanlarından günümüze kadar yapılan yüz on civarında askerî müdahalenin neredeyse tümünün ortak noktası, memleketi “inkırazdan” ve “pençe-i izmihlâlden” kurtarmaktır.

Şu farkla ki, eskiden “Şeriat elden gidiyor” gerekçesi öne çıkarılırken, günümüzde “Laiklik elden gidiyor” gerekçesi öne çıkarılmıştır.

Eskiden beri meşru yönetimlere karşı yapılan tüm müdahaleler aşağı-yukarı bu “etkin” zeminlere oturur. Ama kurcalandığında kişisel tercihler, ideolojik saplantılar, çıkar hesapları sırıtır. Yoksa bu denli “iyi niyetli”, “ferasetli”, “hamiyetli kurtarıcı”ların milletten kaçmasına, “millete rağmen” bir şeyler yapmasına gerek kalmazdı. Gider, gerekçelerini millete anlatırlar, milletle birlikte harekete geçerlerdi.

Öyle yapmıyorlar. Ülke derlenip toparlanma sürecinde de olsa, millet yönetimden memnuniyet de duysa, gelip kurtarıveriyorlar!

Osmanlı'dan bu yana, aşağı-yukarı yüz on kez “kurtarılmış” olan bu ülkenin hâlâ kurtarılmaya muhtaç olması ise şayan-ı hayrettir. Ne memleket değil mi, kurtar kurtar kurtulmuyor!

“Kurtarıcı”lardan bir kurtarabilsek, belki memleket o zaman gerçekten kurtulur.

“Halâskâr-ı Zabitan”, yani “Kurtarıcı subaylar” 14 Mayıs 1950'de yapılan ilk demokratik seçimde iktidara gelen Demokrat Parti'nin, iktidara geldiği gün itibariyle memleketi adım adım uçuruma götürdüğüne inanıp (bu inancın pekişmesi ezanın aslına döndürülmesidir) 27 Mayıs 1960'da bir darbe yaptılar.
O darbeyi onar yıl aralıklarla başka darbeler izledi. Darbenin en sertinden en sanalına envai çeşidi denendi. “Eski çamlar bardak” olunca, bu kez “kurtarıcı”lık görevi “yargıç”lara mı “ihale” edildi dersiniz?
(...)

Yazının tamamı için tıklayınız.

Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
24-02-10
E mail: ybahadiroglu@vakit.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AYDIN MESELESİ ve OSMANLI'DAN GÜNÜMÜZE DARBELER
Online Kişi: 9
Bu Gün: 350 || Bu Ay: 808 || Toplam Ziyaretçi: 2.226.345 || Toplam Tıklanma: 52.218.079