ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 3412
Yazar: Serdar Demirel
TÜRK-İSLÂM SENTEZİNDEN KÜRT-İSLÂM SENTEZİNE

TÜRK-İSLÂM SENTEZİNDEN KÜRT İSLÂM SENTEZİNEAidiyet bilincinin kimi İslâmî kesimlerde bulanıklaştığı bir dönemeçten geçiyoruz. Etnik kimlik hassasiyetlere mebnî söz ve eylemler sebebiyle, “Müslümanlar için hangi aidiyet önce gelir?” sorusuna, bu kesimlerin duruşlarına bakarak hemen cevap vermekte zorlanıyoruz.

Birden fazla kimliğimiz olabilir elbette. Ait olduğumuz bir coğrafya, bir ırk, bir renk, sahip olduğumuz bir dil, bir kültür ve yaslandığımız bir medeniyet gibi. Bir mahallemiz, bir meşrebimiz de vardır, yadırganamaz. Bu Sünnetullah’ın da gereğidir.

Ve fakat bir Müslümanın en önemli aidiyeti kuşkusuz müntesibi olduğu İslâm olmalıdır. Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu tartışmasız hakikat budur. Buna rağmen dün etnik milliyetçiliğe şiddetle karşı çıkmış kimi İslâmcı Kürtlerin kavmî hassasiyetlerini diğer aidiyetlerinin önüne geçirebildiği bir akıl tutulmasına şahit oluyoruz.

Daha yakın döneme kadar onların da karşı çıktığı ulusçu vesayet sisteminin en katı pratiklerinin yaşandığı, Kürt demenin sakıncalı olduğu, Türkçülük temelli ulus devlet pratiklerinin anaforunda Türk-İslâm sentezi yapan dindarlar vardı. Kürtlere kültür aşılaması yapmayı dinî vecibe gören, tarih tecrübesine ve bahusus menkıbe anlatımlarına dayalı Türkçülüğe davet ediyorlardı.

Oysa biz daha lise yıllarında “akidemiz ırkımızdır” diyerek ırkçılığın lâ dinî ve din sosuna bulaştırılmış her türlüsüne hayır demeyi öğrenmiştik.

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bu yanlış sentezi epey gerilettik sandık. Ancak Türkiye’de Türk İslâm sentezi tasavvuru zayıflayıp daha Ümmetçi çizgiye yaklaşırken Kürt İslâmcıları arasında Kürt İslâm sentezi  yapanlar türemeye başladı. Kürt İslâm sentezini bırakın Kürt ulusalcığına kayanlar, laik Kürt ulusalcılarıyla saf tutanlar çıktı.

Vesayet sisteminin yanlış ulus devlet politikalarından kendini alacaklı gören ve bu günahları gerekçe göstererek kendi etnik hassasiyetlerini meşrulaştırabileceklerini düşünenler epey rahat davranıyorlar. Uzun yıllar oy vermenin itikadı sıkıntıya düşüreceği endişesiyle seçim sandığına gitmeyen ama son seçimde HDP’ye oy veren İslâmcı tanıyorum ben.

Ulus devlet ideolojilerinin esnediği, sınırların anlamını yitirdiği bir dönemde bu İslâmcıların İslâm’ın reddettiği bu cahiliye asabiyetinden medet ummaya, yelkenlerini ait oldukları kavmin ırkçı rüzgarlarıyla şişirmeye yeltenmesi ortada trajikomik bir kırılmanın varlığını işaretler. Bölgemizde de bu meyanda garip gelişmeler var.

Yıllarca İran politikalarını kalemiyle savunmuş Selahattin E. Çakırgil, geçen aylarda katıldığı bir televizyon programında bugünkü İran siyasetiyle Âyetullah Humeyni dönemindeki siyaset arasındaki fark nedir sorusuna; “İran İslâm Cumhuriyeti kurulduğunda İran İslâm’ın emrindeydi. Bugün ise İslâm, İran’ın emrindedir” diye cevaplamıştı.

Bize göre İran’ın dünkü duruşu da problemliydi. Ancak Türkiye’de İran’ı en içten solumuş ve İran devriminin önderlerini çok iyi tanımış Selahattin Bey’in bir gazeteci ve düşünür olarak bu tesbiti yapması önemlidir. Bizim de bu köşede İran politikalarına ‘mezhepçilikle mecz edilmiş ulus devlet politikaları’ dememiz İslâm ve Şiîliğin bu ulus devletin çıkarlarına kaldıraç kılınmasından dolayıdır.

Ben, dilinden âyet ve hadis düşürmeyen profesör unvanı olan Saddam Baasçısı da gördüm. Uydurma rivâyetlerle Türkleri ve Farsları aşağılayarak hem de..

Merkezi kriterlerden sapmanın her türlüsü kırılmadır. Irkçı hassasiyetleri Ümmet, uhuvvet ve vahdet bilincinin önüne geçirmek cahiliye asabiyetidir. “Durun, bu sokak çıkmaz sokaktır” demesi gereken dindarlar çıkmaz sokağı anlamsız duygusal bir bağlılıkla meşrulaştırmaya çalışıyorsa, burada tevhide muğayir bir kırılma vardır.

Zaman bir muhasebe yapma zamanıdır. Bölgemiz ateş çemberinden geçerken Ümmet’in sahip olduğu tek çıkış imkânı, ifrat ve tefritten uzak İslâm’a aidiyet bilincidir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Serdar Demirel
23-08-15
E mail: yeniakit.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TÜRK-İSLÂM SENTEZİNDEN KÜRT-İSLÂM SENTEZİNE
Online Kişi: 27
Bu Gün: 106 || Bu Ay: 7.149 || Toplam Ziyaretçi: 2.238.915 || Toplam Tıklanma: 52.330.954