Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar | Okunma Sayısı: 2034 |
Kızılay’da, bir dönercideyiz. Bir tanıdığımız, “Sizi, çok özel bir yere götüreyim ” diye ısrâr etti; gittik. Şöyle bir baktım. Özel bir şey göremedim. Bildiğimiz sıradan dönerci işte. Sipârişleri verdik. “Ne içersiniz?” diye soran genç garsona, ”Çay” dedim. Ayran mayran hikâye. Mümkünse önce, çay isterim. Delikanlı, “Çayımız yok.” deyince şaşırdım. Bir lokantanın çayı, nasıl olmaz? “Yan taraftan getireyim hemen” diye ilâve etti. “Yok istemem; zahmet etmeyin” dedim.
Bizi oraya götüren tanıdığımız, “İşte buranın özelliği” dedi. “Çaylar, yan taraftaki çay ocağından gelir.”
“İyi de şurada bir çaydanlık kaynatmak, o kadar mı zor?” diye îtirâz ettim. “Ondan değil” dedi. “Yan komşu da kazansın diye.”
Yemekten sonra çaylar geldi. Sanki çay değil, başka bir şey içtim.
Biz, aslında buyuz.
***
Semt pazarına gittiğim zaman, sâdece sebze meyvelere bakmam. İnsanları da gözlemlerim. Geçen hafta, hava o kadar soğuktu ki pazarcılar, her tezgâhın yanında tenekeler içinde ateş yakmışlardı. Acele acele alışveriş yapıp kendimizi, arabaya attık. Tam hareket edeceğimiz sırada, durakta bekleyen, biri kadın biri erkek, iki yaşlıyı fark ettim. Meğerse durağın yanına park etmişiz. Hemen inip “Afedersiniz, çok soğuk. Birlik Mahallesi tarafına gidiyorsanız sizi bırakalım” dedim.
Çok şaşırdılar. “Çok teşekkür ederiz. Biz Kızılay’a gidiyoruz” dedi yaşlı amca. Teyze ise “Teşekkür ederiz. Çok nâziksiniz Allah da sizi düşünsün” diye duâ etti. Arabaya bindim. Eşime dönüp “Bu duâ yere bırakılmaz” dedim. Başını salladı. Tekrar inip arka kapıyı açtım. “Buyurun, Kızılay’a gidiyoruz” dedim.
Yaşlı Teyze “İnanamıyorum. Ben şimdi ağlarım” diyerek arabaya bindi. Amcanın da sesi titredi: “Çok zahmet olacak.”
“Hava, çok soğuk. Lütfen” dedim.
Arabada tanıştık. Amca, emekli öğretmen; teyze, ev hanımıymış. “Biz yeni evlendik” dedi amca. Sazan gibi atladım. “Aaa öyle mi? Bugün mü?”
“Yok, altı ay oldu” derken teyzenin elini tuttu. Teyze, tebessüm etti.
Nereye gittiklerini sordum. Dikmen’e gidiyorlarmış. Kızılay’dan sonra, tekrar binecekler yâni. “Biz sizi, evlilik hediyesi olarak evinize bırakalım” dedim. Çok duygulandılar. İkisinin de gözleri nemlendi.
Laf, lafı açtı. Nasıl tanıştıklarını, evlendiklerini anlattılar. Eşleri, yıllar evvel vefât etmiş. Âhir zamanlarında, can yoldaşı aramışlar. Birileri vesîle olmuş. Teyze, yurt dışındaymış. Amca ile tanışmak için dönmüş. Amca, eline bir gül alıp havaalanında karşılamış. Bir de şiir okumuş. Burada, sözü, teyze aldı: “Bana, uzun boylu demişlerdi. Uçaktan inince, iki adam gördüm. Biri, uzun boyluydu. O sandım. Şiir okumaya başlayınca baktım ses aşağıdan geliyor.” O an fark ettim. Amca teyzeden kısa boyluydu.
Bunları anlatırken o kadar güzel cilveleşiyorlar, kıkırdıyorlar ki sanki arka koltukta bir çift muhabbet kuşu şakıyordu.
“Bu var ya bu” dedi amca, “Yere basıp hasta olmayayım diye, ayağımın altına paspas koyar hep.” Teyze utandı. Başını eğdi. Merâkımı yenemeyip yaşlarını sordum. Teyze, 84; amca, 88 yaşındaymış. İnanamadım.
Konuşa konuşa, evlerinin önüne geldik. “Ne olur bir kahvemizi için” diye çok ısrâr ettiler. Reddetmek zorunda kaldık. Telefonlarını verdiler. Bir gün kahve içmek için geleceğimize söz verdik. Biz arabaya binerken arkamızdan duâ ediyorlardı.
Yazar: Kerime Yıldız |
16-02-16 |
||
E mail: gazetevahdet.com | Tweet | ||
HASAN HÜSEYİN | |||
keşke bunları yaşatabilsek |
Tarih : 22-02-16 | ||
ne güzel davranışlar, şimdi çocuklarımıza test çözdüreceğiz derken bunları anlatacak zamanımız yok,keşke bunları yaşatabilsek |
|||