ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 1744
Yazar: Kerime Yıldız
ALINIZ MENEKŞELERİNİZİ VERİNİZ GÜLÜMÜ

ALINIZ MENEKŞELERİNİZİ VERİNİZ GÜLÜMÜYeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu’nun, 14 Şubat vesîlesiyle çiçek bekleyen kadınlar için yazdığı, “Ninelerimiz, annelerimiz çiçek beklemezdi; çiçek yetiştirirdi” konulu son iki yazısını okumanızı tavsiye ediyorum.

Biz hanımlar, çiçek kültürümüzden uzaklaştıkça, erkeklerden çiçek bekler olduk. Ne kadar garip değil mi? Sevdiğinden aldığı çiçeğin adını, anlamını bilmeyen hanımlar var.  

Çiçeğin anlamı derken “Seviyor, sevmiyor. Gül sayısı şu anlama gelir.” oyunundan bahsetmiyorum.

“Savaştayız. Çiçeklerin sırası mı?” diyeniniz olabilir. Tam ben de oraya gelecektim. Benim için çiçekler, târihtir; savaştır; göçtür; hüzündür. Evlilik yıldönümü, sevgililer günü, anneler günü değildir.

Gül gördüğüm veya kokladığım zaman 93 Harbi’ne giderim. Evini barkını terk edip yollara düşen Balkan muhâcirlerinin ellerindeki gül fideleri, aklıma gelir. Bâzen de daha eskilere giderim. Rumeli fethine giden Gül Baba’ya…

Sümbül deyince, Çanakkale gelir aklıma. Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun “Sümbül Kokusu” hikâyesine giderim. Almanya’da yüksek tahsil yapan gençlerin cam önündeki sümbülü koklayınca İstanbul’u hatırlamaları ve “Ah vatan!” diye inleyip Çanakkale cephesine gitmeye karar vermelerine… Bir Mart günü Çanakkale’den geçirmediğimiz İngilizler, beş yıl sonra bir Mart günü, İstanbul’u işgâl etmişlerdi. Her taraf nergis ve sümbül kokarken, lâleler çiçeğe dururken keferenin çizmeleri, İstanbul’u kirletmişti.

Geçenlerde çiçekçinin önünden geçerken şebboyları gördüm. Eski adıyla şebbû. Gece kokusu demek. Bir diğer adı da “ana kokusu”.  Neden mi ana kokusu? Rumeli’ye göçen Türkler, yanlarında götürdükleri şebbûya, Anadolu’yu hatırlattığı için bu adı vermişler. Koklayıp koklayıp hasret gidermişler.

Güneydoğu Anadolu dağlarının çiçeğini bilir misiniz? Ters lâle. Nâm-ı diğer “ağlayan gelin”. Ağlayan gelinlerin bezediği o dağlarda çakallar gezmesin diye, her gün, gonca güller solup toprağa düşüyor. Her düşüşte, analar,  gelinler ağlıyor.

Hakkarili Teğmen Absüsselam Özatak, şehid olmadan evvel, nişanlısının telefon numarasını bırakmış arkadaşlarına. “Bana bir şey olursa arayın” demiş. Arayamamışlar.

Abdüsselam’ın nişanlısı da Tosun’un nişanlısı Ayşe gibi devlet büyüklerine bir demet menekşe götürüp gülünü istemeyi düşünmüş müdür?

Her menekşe gördüğümde, her geride kalan nişanlı duyduğumda, Ahmet Hikmet’in “Pâdişâhım! Alınız menekşelerimi; veriniz gülümü” hikâyesine giderim.

Abdüsselam Teğmen, nergis olmuş; aşka düşmüş bir kere. Nergisi, Yunan’dan ilham alarak kendine âşık olma zannedenler, Abdüsselam’ın vatan aşkıyla “yardan, anadan, serden geçmesini” anlayabilirler mi?

Mart geliyor. Çiçekçilerin tezgâhları şenlenmeye başladı. Nergisler, sümbüller, şebboylar, menekşeler buram buram kokuyor.

Çiçeklere, bir de bu zâviyeden bakın; kokularındaki hüznü hissedin istedim.

Çiçek mevzûsuna, cumartesi günü devâm edelim.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Kerime Yıldız
18-02-16
E mail: gazetevahdet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ALINIZ MENEKŞELERİNİZİ VERİNİZ GÜLÜMÜ
Online Kişi: 14
Bu Gün: 297 || Bu Ay: 7.808 || Toplam Ziyaretçi: 2.240.249 || Toplam Tıklanma: 52.353.247