ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2039
Yazar: Ahmet Murat
BOZKIRDAKİ ÇEKİRDEK

BOZKIRDAKİ ÇEKİRDEKKemal Tahir, o güzelim romanına bu ismi vermişti. Köy Enstitüleri’nin niçin olmadığını, olamadığını anlatıyordu orada. “Cahil” köylünün erken ütopyacılarımızla, entrikalarla dolu ve umut vadetmeyen bir coğrafyadaki karşılaşmasının, ne karşılaşması tokuşmasının öyküsüydü anlatılan.

15 Temmuz’dan beri sık sık aklıma bu romanın ismi geliyor. Dağdaki çobanın sözde cehaletine tersinden bir atıf, buna mukabil okumuşlarımızın büyük çaresizliğine bir dikiz için değil. Neredeyse hiç alakası olmayan bir biçimde ve büsbütün ilgisiz bir bağlamda. Anlatacağım.

Bozkır, bir bozkır çocuğu olan benim zihnimde, ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olduğuna bir türlü ikna olamadığım ilk mektep yıllarımdan beri memleketin resmi gibidir. Türkler, ekmek yiyen, bulgur-ayran seven, Mobilet’e binen kara kavruk bir topluluk; Türkiye de, onların yaşadığı uçsuz bucaksız bozkırın adı.

Bunun böyle olmadığına şöyle böyle ikna olduğumda bile, içimde bir itiraz hep asılı kaldı. Evet, artık vatan sathı bütünüyle bozkırmış gibi görünmüyordu gözüme ama belki de Asya içlerinden itibaren buraya gelirken kat ettiğimiz güzergahın bozkır niteliği sebebiyle, doğal çevremizin bozkır olduğunu derinlerde bir yerde düşünmeye, daha doğrusu hissetmeye devam ediyordum.

Kemal Tahir kötücüldür. Mapus onu düşüklerle, kaçkınlarla, manyaklarla bir çatı altında tuttuğu için, memleketin kara, karanlık, cünüp halini daha yakından tanımıştı. Mütevekkil, eli tespih taneleri gibi nasırlarla süslü, kasları ölümüne çalışmaktan yanmış, kırış kırış yüzünün bir yerlerine gizlenmiş mahcup gözleriyle güpgüzel bakan amcamı tanımamıştı mesela. Ya da büyük dayımın karısını, yani “Allah gökten yağdırıyor, biz yerden süpürerek topluyoruz, cenabı Allah’ımın nimetlerinin şükründen öyle aciziz kuzum” diyen, tek göz evde yaşayıp kötürüm ölen, fukara yengemi de. Onların rızalarını, itiraz bilmeyen kulluklarını, kaderle yaptıkları ezeli sulhu da. Neşeli ve gözü yaşlı dervişleri, mırıl mırıl duayla yaşayan anneleri, bir kitaptan okumadıkları ama derinden duydukları bir yasalar manzumesine, bir töreye sadakatle yetiştirilen genç adamları, kızları.

Bütün bir memleket böyle seçmece değil elbette. Çürükler, hayırsızlar, yuh olasıcalar da var. Ama memleketin maddesini hangileri oluşturuyor? Kimin töresi geçiyor? Zor zamanlarda akla hangi istikamet geliyor? İşte soru bu.

Bozkırdaki çekirdeği, tam da bu meyanda, memleketin maddesi bahsinde hatırlıyorum. Gömüldüğü yeraltında dinlene dinlene bin senedir işleyen bir çekirdek bu. Toprağın kara kışını görmüş, kavruk yazını görmüş. Devleti, hezimeti görmüş. Haçlıyı, alpereni, boğulan şehzadeyi görmüş. Urumu, Moskofu, Moğol’u görmüş. Geri dönemeyecek kadar ilerlendiğini, bütün ileri illerin tek tek yerinden söküldüğünü görmüş. Hasılı şu fani dünyada görecek başka pek bir şey bırakmamış.

15 Temmuz, bozkırdaki çekirdeği harekete geçirdi. Bin senelik hafıza, bin senelik tecrübe bir daha uyandı. Ama onu uyandıran neydi? Bozkırdaki çekirdeği tanıyorsak, bu sorunun cevabını da biliyoruz demektir.

O gece, yine bir bozkır şehrindeydim. Mıymıntı bir yaz gecesi, boğuk bir taşra havasının dekorunda yani. Önce bozkırın sevdiği televizyon kanalında cuntanın bildirisi okundu. Ardından intizam ve kaidelerine bağlı, erkenden yatmaya meyyal bu insanların beklemediği bir şekilde, vakitsiz salalar, şaşılası ezanlar okundu. Reisicumhur çağrısını yaptı. Sala, ezan, şeriat, bayrak döngüsü böylece, bir yarım saat içinde sağlanmış oldu. Nasıl olduğunun şuurunda olmadığımız bir şekilde bütün şehir, meydanları ve yolları çoktan doldurmuştu.

Bozkırdaki çekirdek hakkında konuşmalıyız. O gün neyi, nasıl hatırladı? Niçin öyle hatırladı? Bu çekirdek, nasıl bir terkiptir? Neler, nelerle birleşip kaynaşarak bu çekirdeği teşkil etmiştir? Bunları.

Bu, ölüme giden ve ölümüne müdafaaya geçen milletin çekirdeğidir. Dini bir gayret, sünni bir itikat, Yunus’un kanavasında işlenmiş bir hissiyat ve tarihin uyanık tuttuğu bir hamiyetten mürekkeptir. Devlet ve bayrak gibi sinir uçları vardır. Üstündeki huzursuzluk, hayali coğrafyasını reel coğrafyasına sığdıramamaktandır. Bozkırdaki çekirdek, bu toprağın mizacıdır.

Şimdi, açık seçik görülüyor ki, peşi sıra gideceğimiz bir istikbal hakkında konuşmak istiyorsak, bu çekirdeği çatlatmayacak, çatlatıp da özünün çürümesine yol açmayacak, aksine besleyip gürbüz kılacak adımlar atmalıyız.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız. .

Yazar: Ahmet Murat
31-08-16
E mail: gercekhayat.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BOZKIRDAKİ ÇEKİRDEK
Online Kişi: 13
Bu Gün: 309 || Bu Ay: 3.313 || Toplam Ziyaretçi: 2.232.425 || Toplam Tıklanma: 52.271.921