ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 1292
Yazar: Ali Osman Aydın
MODERN TOPLUMUN YENİ PUTU: ŞÖHRET

MODERN TOPLUMUN YENİ PUTU: ŞÖHRET“Stüdyoların oyunculara verdikleri para, yerleri süpürenlere verilenlerle aynı olsaydı, yerleri süpürmeyi tercih ederdim.” (Marlon Brando)

TV yıldızlarının parıltıları izleyicide, çocukluklarından beri ayrıcalık taşıdıklarına dair bir kanaat uyandırır. Dizi de oynarken, paparazzilere yakalanırken veya şarkı söylerken o kadar göz alıcıdırlar ki (!) bu durum ancak muhteşem bir çocukluğun, sevgi yumağı bir ailenin sonucu olmalıdır diye düşünür izleyici. Fakat durum hiç de sanıldığı gibi değildir.

Şimdi ismini saymayacağımız belki yüzlerce şöhrete ait hayat hikayesi, bu durumun tam aksini ispatlar. Ekranlarda sonsuz bir kudrete, eşsiz bir güzelliğe sahipmiş gibi gösterilen şöhretler genellikle yaralayıcı bir çocukluğun ürünüdürler.

Aralarında babasının annesini elleriyle öldürdüğünü izleyenler de vardır uyandığında annesinin intihar etmiş olduğunu görenler de… Kimi tacize uğramıştır çok küçükken, kimi yabancılara terkedilmiştir.

Şöhret genellikle görmezden gelinmiş, ihmal edilmiş reddedilmiş, önemsenmemiş,

ilgi gösterilmemiş bir çocukluğun sonucudur. Bu yüzden ailesine ve topluma karşı öfke ve intikam hissiyle doludur.

Şöhretler genellikle bir şey olamamanın ezikliğini hayatı boyunca hissetmiş, kızgın, tutarsız, popüler kültür müptelası özentili ebeveynler tarafından yetiştirilmiştir.

En güvenli olması gereken ailesi içinde dahi değer görmemiş bu zavallı çocukları dışarda yalnızca statüye önem veren putperest bir toplum beklemektedir.

Şöhret kültürünün altında iyi muamele görmeye karşı bastırılamayan bir açlık yatmaktadır. İnsan kendini çocukluğunda ne kadar görünmez hissetmişse ileride o kadar özel ve her yerde görünen biri olmaya ihtiyaç duyacaktır.

Alışılageldik Bir Talihsizlik: Şöhret Olarak Doğmamak!

Çocuk ihtiyaç duyduğu sevgi ve ilgiyi elde etmek için sesi, güzelliği, şirinliği ve bedeni dışında hiçbir silaha sahip olmadığını bilir.

Şöhret adayı bunu keşfettiği andan itibaren bu silahı son kurşununa kadar kullanarak anne ve babası başta olmak üzere bütün toplumu varlığının önemli olduğuna ikna etmek için savaşır.

Sıradan biri olduğu gerçeğiyle yüzleşmemek için insan onurunun sınırlarını ihlal edercesine fütursuz bir kariyeri göze alır.

Sıradan insanın küçük düşmek olarak gördüğü şeyleri sorgulamadan yapar.

Bedenini insanlara kullandırmaktan çekinmez.

Toplumu baştan çıkarmak üzere bir haz makinesi olduğunu ispatlamak için çırpınır.

Eşinin oynadığı müstehcen sahnelerle ilgili sanatsal yorumlar yapar.

Kalabalıklar için de umarsızca soyunur.

Tuhaf, alçaltıcı rollerle izleyici karşısına çıkar.

Ne göründüğü kadar cesur…

Ne yansıtıldığı kadar kibar…

Ne anlatıldığı kadar özgüvenli…

Ne de söylendiği kadar mutludur…

Dürüstlükten o kadar uzaktır ki ismini bile değiştirir çoğu kez. Kendi kişiliğini alabildiğine gömerek danışmanlar, menajerler, stilistler, yapımcılar, senaristler ve seyirciler ona kim olmasını emrediyorsa o kişi olur…

Ne giyineceğinden nasıl güleceğine, nelere üzüleceğinden kiminle birlikte olacağına kadar her şeye bu koalisyon tarafından karar verilir. Zihnine ihtiyacı yoktur, zira ondan düşünmesi beklenmez. “Ne kadar harika, ne muhteşem.” diye övülen şahsiyeti planlanmış, suni, taklit bir imajdan ibarettir.

O, bir kişilik değildir aslında, belli markaların üzerinde sergilendiği ruhsuz bir elbise askılığıdır… O, popüler kültürün yeni pazarlama cihazıdır ve orada gördüğünüz her şey bir reklamdır. O, kendisi değildir… O, kitlenin ondan beklentilerinin basit bir yansımasıdır…

Kendi kişiliğini reddederek katlandığı bu aşağılamanın tek gerekçesi, nereye koyacağını şaşıracağı kadar paraya sahip olma umududur. Paranın sevilme ihtiyacını sağlayacağını düşünür. Bunun için gerekli olan şeyleri tereddüt etmeden yapar… Bazen bu beklentileri karşılamak ona kutular dolusu sakinleştiriciye, hırpalayıcı depresyonlara, uyuşturucu bağımlılıklarına mal olsa da, fark etmez… (Danışmanları onu bir melek gibi lanse etmeyi başarırlar) Bu yüzden bir şöhretle kiralık katil arasında benzerlikler kurmak zor değildir. Yeterli miktarda para her ikisine de istediğinizi yaptırmanızı mümkün kılar.

Şöhret Rüyasının  Sonu

Kişi her yalanı söylemiş, her utanmazlığı yapmış, her riyakarlığı sergilemiş ve şöhret olmaya hak kazanmıştır… İstediği yalnızca sevilmektir ama oynadığı rolden, söylediği şarkıdan dolayı değil, yalnızca kendi olduğu için sevilmek… Ama bu o kadar kolay değildir ve çoğu kez şöhret bunu sağlayamaz. Gerçek kişi o kadar derinlerdedir ki aslında kim olduğunu şöhretin kendisi bile hatırlayamaz artık. (Burada Türkan Şoray'ın "Birleşen Yollar" filminin setinde, bir odada hüngür hüngür ağlayarak "Annee annee, beni mahvettin anne!" deyişini hatırlamamak mümkün değil. Bu hadiseyi filmin kaynağı Huzur Sokağı romanının yazarı Şule Yüksel Şenler Hanım'dan okumuştum. Demek ki Türkan Hanım oynadığı rolün tesiriyle derinlerdeki kişiliğini hatırlamış. "Doğruluş")

Üstelik seyircinin başka bir kişilik görmeye hiç mi hiç tahammülü yoktur. Şöhret kendi olmak istedikçe seyircinin amansız hışmına uğrar, reytingleri düşer, albümleri satmaz olur. Eskisi kadar beğenilmemek,  dizisinin tutmaması, albümünün satmaması şöhretin en büyük kabusudur. Bu tahammül edilemeyen durum şöhreti bir sahtelikler dünyasının içine hapseder, adeta köleleştirir… Antidepresanlı gülümsemelerle ortalıklarda dolaşır, acılar içindeki ruhunu mutluluk maskesiyle örtmek zorunda kalır…

Bir şöhret bunu her gün fasılasız yaşar. Marliyn Monroe veya Elvis Presly gibi dünya üzerindeki en büyük şöhrete sahip olmuş kişiler dahi bu acımasız giyotine boyunlarını uzatmaktan kurtulamazlar. (Nitekim biri 36, diğeri 42 yaşındaki bu şöhretler ruhlarındaki acıyı bizzat kendileri dindirerek hayatlarına son vermişlerdir.)

Şöhret, hor görülmek, fark edilmemek gibi kaygılardan kurtulmak için şeytani bir sektörde şeytani amaçlara hizmet ederek bir ömür geçirir. Nihayetinde geçen hafta vefat eden popçunun cenazesindeki gibi tabutuyla selfie çekilen bir muameleye müstahak görülür.  Gösteriş tutkusu, ün arzusu, kibir duygusu onu Allah’ın değil, kitlenin kulu haline getirir. Arada ilahiler seslendirseler de bu şöhretlerin şeytana hizmet ettikleri gerçeğini değiştirmez…

Modern toplumun put haline getirdiği güce tapan kişilikler ve onların temsil ettiği kültürle savaşmak bizim en büyük görevimiz olmalı. Hiç şüpheniz olmasın ki, istisnasız her ev, her akıllı telefon, internet kullanılan her mekan birer cephedir. Civarımızda, bu “put”ları izleyen herkes kurtarılmayı bekleyen bir rehinedir… Putlarla girişilen bu amansız savaşta en küçük mücadele bile peygamberi bir misyon taşıdığından baha biçilmez kıymettedir.   

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ali Osman Aydın
27-07-17
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MODERN TOPLUMUN YENİ PUTU: ŞÖHRET
Online Kişi: 10
Bu Gün: 172 || Bu Ay: 7.683 || Toplam Ziyaretçi: 2.239.991 || Toplam Tıklanma: 52.349.778