ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 1146
Yazar: Kerime Yıldız
ERDOĞAN, “BAYRAM HAFTASI” DİYOR; BİRİLERİ, “ARABA TAHTASI” ANLIYOR

ERDOĞAN, “BAYRAM HAFTASI” DİYOR; BİRİLERİ, “ARABA TAHTASI” ANLIYORCumhurbaşkanı Erdoğan, dün Amerika’da TÜRKEN Vakfı’nda bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Osmanlı Devleti'nin son döneminde Batı’nın ilmini ve fennini almak için gönderilen öğrencilerin çoğunun, Batı’nın ilmini ve fennini değil, kültürünü alarak döndüklerini ve Batı’nın gönüllü ajanları olduklarını ifâde etti.  Böylece 1. Sanayi Devrimi’ni kaçırdığımızı da söyledi.

Devâmında da 15 Temmuz’da darbe yapmaya kalkanların da yine yurt dışı kaynaklı olduğunu anlattı.

Konuşma, haber sitelerine, “Erdoğan: Eğitim için Batı’ya gidenler ajan oluyor.” şeklinde düştü. Videoyu seyretmeyen veya ayrıntıları okumayanlar ne olduğunu bilmeden balıklama atladılar.

Bugün bâzı köşe yazarları bile haberi tam okumadıklarını gösterdiler. Kabinede yurt dışında tahsile giden bakanları ve Erdoğan’ın çocuklarını sıraladılar.

Bizim oralarda buna, “Ben diyorum, bayram haftası; o diyor, araba tahtası” derler.

Cumhurbaşkanının söylediklerinde ne var? Bunlar aynen olmadı mı? Vaktiyle Cemil Meriç, Batı’nın kültürünü alarak dönen aydınları, “Batı’nın yeniçerileri” olarak târif etmedi mi? İki asırdır, kültür-medeniyet tartışması yaşamıyor muyuz?

Batı’nın yeniçerileri meselesi, gazetecilikle de yakından ilgili. Zîrâ ilim ve fen öğrensin diye devlet parasıyla Batı’ya gönderilen Osmanlı gençleri, gidiş sebeplerini unuttular. Avrupa’daki Osmanlı düşmanlarıyla iş tuttular. Ülkeye dönünce gazeteci oldular. Sanâyi Devrimi’ni Osmanlı’ya taşıyacaktılar oysa. Devlete kafa tutmayı, Osmanlı’nın yıkılmasını istemeyi hürriyet sandılar. Kalemlerinden zehir saçtıklarının farkında değillerdi. Yine de haklarını teslim edelim, bunların ilk örneği olan Şinâsi gibilerin yerli ve millî değerleri vardı. Daha sonrakiler hepten tozuttular. Servet-i Fünûn diye yüz karası bir gazetecilik çıktı ortaya. Bu yoldan gidenler, Osmanlı hânedânının en büyük düşmanı İngilizlerin uşağı oldular. Saray basıp darbe yapmaya kalktılar. Boer Savaşı’ndan sonra İngilizleri tebriğe gidenler oldu. İkinci Meşrûtiyet i’lân edildikten sonra Sirkeci’de karşılanan İngiliz elçisinin arabasına at olmaktan şeref duyan gençler, bu aydınların eseriydi.

Süreç hâlâ devâm ediyor. Allahaşkına, şehid cenâzesinde tekbirden rahatsız olan aydınlarımız yok mu?

Asıl konuya dönelim. Cumhurbaşkanının ağzından çıkanları değiştirerek, yorumlayarak okuyucuya sunmak, habercilik değildir.

Üstelik Cumhurbaşkanı, sâdece Batı kültürüne hayran gayr-ı millî aydınları değil, kökü dışarıda olan dindar kimlikli mankurtları da eleştirdi.

Daha ne yapsın? Bunun neresini yanlış anlıyorsunuz?

“TÂB ETTİĞİNİZ HİKMETLİ OLA!”

Matbaa Osmanlı Devleti’ne geldiği zaman fetvâ makamından, “Tâb ettiğiniz hikmetli ola” şeklinde izin çıktı. Fakat matbaadan sonra ülkemize gelen gazetecilik, hikmetten nasipsizdi. Fitne fücüre hizmet etti. Çünkü bu hikmetsiz, bu gayr-i meşrû gazeteciliğin atası, gayr-i meşrû bir Fransızdı.

Bugüne kadar karşı mahallenin basınını, Servet-i Fünûn gazeteciliği yaptığı için eleştirip durduk. Fakat geldiğimiz noktada onlardan bir farkımız kalmadı. Bizim mahallede, ikbâl arsızı bir gazetecilik ortaya çıktı. Tâb ettiklerimizde hikmet kalmadı. En baba Tâhirler bizim mahalleden çıkıyor artık.

Enpolitik sitesi hakkında, “Bu siteyi çözemedik. Bugün hükûmeti övüyor, yarın eleştiriyor.” diyenler iyi bilmeliler ki hikmet diye bir kaygımız var. Kim olduğumuzu, ne yaptığımızı merak edenler için yola çıkarken dediklerimizi tekrar hatırlatalım:

Özgür bir kalemimiz var. Ama bizim özgürlüğümüz, vatanımızın, milletimizin, bayrağımızın, devletimizin menfaati söz konusu olunca biter. Orada itaatimiz başlar.

Eleştiri nâmusumuz var. Seçilmiş irâdeye, milletin irâdesine tarafız. Ama bu, iktidarı eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez. Bilakis eleştireceğiz ki yanlış yapmasın. Milleti üzmesin. Eloğlu, seyire durmasın.

İsyan ahlâkımız var. Adâlet, vicdan, merhamet derdimiz var. Servet-i Fünûn gazeteciliğine de ikbâl arsızı gazeteciliğe de karşıyız. Yıkıp dökmeden eleştireceğiz. Alkışlansın diye süslü laflar etme peşinde değiliz. Sözümüz odun gibi olsun, yeter ki doğru olsun.

Sorumluluğumuz var. Vergisiyle okuduğumuz bu millete karşı sorumluluğumuz var. Derdi derdimiz, ıstırabı ıstırabımız. O açsa açız, toksa tokuz. Dolar yığmayı da bozmayı da bilmeyiz. Rızkın Allah’dan olduğuna inandığımızdan “Eyvah kriz!” diye paniklemeyiz.

İttihatçılıkla, ulusalcılıkla, cemaatçilikle, liberallikle işimiz olmaz. İçimiz Müslüman, dışımız Türk. İçimiz dışımıza hâkim; dışımız, içimize köle.

Devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti; andımız, İstiklâl Marşı; bayrağımız, Türk bayrağıdır.

Büyük Türkiye rüyâsına inanıyoruz. Varamasak da bu yolda ölürüz.

Dostluğumuz belli olsun diye buradayız!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Kerime Yıldız
22-09-17
E mail: enpolitik.com.
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ERDOĞAN, “BAYRAM HAFTASI” DİYOR; BİRİLERİ, “ARABA TAHTASI” ANLIYOR
Online Kişi: 24
Bu Gün: 116 || Bu Ay: 5.542 || Toplam Ziyaretçi: 2.236.064 || Toplam Tıklanma: 52.301.019