ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 5790
Yazar: İsmail Öz
İNSANLIĞIN ÖNÜNDE BÜYÜK TEHDİT: SINIR TANIMAZ ÖZGÜRLÜK!

Ne kadar farkında olduğumuzu bilemediğim bir tehditten bahsetmek istiyorum. Bu tehdit aslında öylesine önemli ki, aşılamadığında hepimizi huzursuz edecek olan ve hatta toplumsal hiçliğimize zemin hazırlayan, büyük bir yıkım aracı aslında. “O tehdit de neymiş?” diyorsunuz herhalde.

Evet, o tehdit bu gün birçok çevre tarafından savunulan ve elbirliğiyle yetiştirilmeye çalışılan “Sınırsız Birey”lerdir. Bu tipte yetiştirilmek istenen bireyleri post-modern sosyologlar; “sınırsız, yardımsız baştan çıkartılmış, güdülen ve bağımsız eylemden uzak kültürel zombi” olarak nitelendiriyor. Hayatlarını hiçbir şeyin sınırlamadığı (din, ahlak, töre, hukuk vs.) bu bireyler hem kendilerinin hem de diğerlerinin hayatını adeta bir “hapishane”ye çeviriyorlar. Başkalarına ait hayatları ve alanları insafsızca yağmalayıp tahrip edebiliyorlar. E. Durkheim’in “Anomi” olarak tarif ettiği o “norm”suzluk halini, özellikle büyük şehirlerde, belli ölçüde yaşadığımızı düşünüyorum.

Normatif değerlerin sınırlayamadığı bireyler, kentlerin cadde ve sokaklarını daha emniyetsiz hale getirdi. Hatta birçok insan evlerine sığınmış haldeyken bile bu sınırsız insanların hapsinden kurtulamıyor. Özgürlükle sınırsızlığın birbirine karıştırıldığını düşünüyorum.

Her türlü sınırı reddedenlerin arzuladığı hayatı gerçekten merak etmiyor değilim. Toplumda bireyleri bir arada tutan, harç görevi yapan değerler vardır. Bu değerlerin olmadığı yerleri ya da ülkeleri koruyacak başka bir mekanizma yoktur.

Giddens’in “Geç Modern” diye ifade ettiği ve sadece tüketime endeksli bu “Kapitalist Çağ” adeta her şeyi, gerektiğinde en yüksek değerleri dahi “almak-satmak” üzerine inşa ettiği için bütün değerleri alabora etmiştir. Oysa yukarıda ifade ettiğim değerler, toplumlara göre değişiklik gösterse de, her toplumda yaşatılması gereken mutlak değerleri ifade eder. Durulması gereken sınırları çizer. Çizilen sınırlar da insanların ve toplumların karakterini/şahsiyetini temsil eder.  

Sınırlandırılmadığında mutlu olacağını zannedenler, diğerlerinin de sınırsız olduğunu göz ardı ederler; hesaba katmadıkları diğer sınırsızların, kendilerini ezip geçebileceğini de hesaplayamamış olurlar. Bu, bana göre modern çağ insanının, ileri zannettiği başka bir “orman anlayışı”dır. Sınırsızlıkta da kimin tesir alanı güçlüyse o daha rahat “yaşayacak” ya da “ezecek” demektir. Benim bu meyanda dikkatimi çeken ve sanki oto kontrol istemeyen anlayışlar var.

Bu günlerde cereyan eden “internet filtreleme” tartışmaları gibi. Güzele hizmet eden yanlarının dışında hiçbir inanç, ahlak ve hukukla kendisini “sınır”lamayanların da at koşturduğu bu arenada, belirli müeyyidelerle yaşamasını istediğimiz çocuklarımızı, gençlerimizi “savunmasız” bırakmayı anlamak mümkün değildir. Kendilerini savunma ve kendileri için doğru olanı anlama olgunluğuna gelememiş bu yavrularımız için ondan sonra da “Ne olacak bu gençliğin hali?” diye, kimsenin sormaya hakkı olamaz.

Artık devletlerin bile sınırlara hapsedilemediği bu modern çağda, eğer yönetimler bireylerinin sınırlarını koruyacak anlayışlardan ve değerlerden uzaklaşırsa herhalde o zaman toplumlar kendi kültürel unsurlarından söz edemez hale gelecektir. Bu sınırsızlık durumu her ne kadar birilerinin arzuladığı bir şey olsa da, bizler için ciddi bir tehdit olduğu aşikârdır.

Bahsettiğim şeylerin ilerlemeyle ya da fikirlere tahammülle bir alakası da yoktur; zaten fikirlerini sınırsızlıktan yana kullananların yürüdüğü yolun “sinsi”liği de buradan geliyor. Sizi, özgürlük karşıtıymış gibi gösterme çabasını kastediyorum.

Bu “Sınırsızlık Yolcuları”nın ikinci argümanı da “Mahalle Baskısı”... Bu, olur olmadık her mantığı ifade eden yaklaşımlar, her kafaya örtülür cinsten şapkalar da çoğu zaman bu yanlış emellere hizmet ediyor. Bir yanlışın eleştirilmesini ya da bir inanç veya kültür unsurunun tahrip edilmesini eleştirirken dahi mahalle baskısı suçlaması ile karşılaşabiliyorsunuz. Bu modern insan, işini rahat yürütmek ve de istediğinde manevra yapabilme imkânı sağlayabilmek için bu “Trans” terimlerden bolca üretmiştir.

Son tahlilde ifade etmek istediğim şey şudur. En iyi özgürlük değerlerle, inançlarla, ahlaki normlarla ve toplumsal sözleşmelerle korunan özgürlüktür. Bu özgürlük alanlarını çizmek için çok birikimli, cesur ve uyanık bireyler olmak zorundayız. İnsanların ve toplumların daha rahat tanımlanabilmesi için ise “başkalarının sınırında biten özgürlük” alanlarında yaşanması gerekir. Bunun başarılabilmesi adına, zihinleri harekete geçirecek bir soruyla yazımı bitirmek istiyorum. O soruyu da M. Castells soruyor, “Teknolojiye sahibiz, peki geleceği kontrol altına alabilecek iradeye ve güce sahip miyiz?”

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İsmail Öz
28-05-11
E mail: haber7.com.
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İNSANLIĞIN ÖNÜNDE BÜYÜK TEHDİT: SINIR TANIMAZ ÖZGÜRLÜK!
Online Kişi: 6
Bu Gün: 432 || Bu Ay: 10.679 || Toplam Ziyaretçi: 2.224.253 || Toplam Tıklanma: 52.198.025