ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 4229
Yazar: Mehmed Niyazi
DÂHİLER

Dâhilerden çok sık söz eder, medeniyetlerin onların ürünü olduğunu belirtiriz; ama kişiliklerini tarif etmeye kalktığımızda kendimizi uçsuz bucaksız bir okyanusta buluruz. Nietzsche'nin, Dostoyevski'nin, Mevlânâ'nın Yunus'un özellikleri bir değildir; hayata bakışları, yaşantıları, telakkileri farklıdır. Fakat onları dâhi yapan ortak nitelikleriyle de normal insanlardan uzaklaşırlar.

İnsanların çoğunun yüzü bizde ilgi uyandırmaz; yolda karşılaştıklarımızı bir dakika sonra hatırlamayız. Dikkati, ruhun yüze aksedişi olan mana çeker. Sıradan insanların bütün iradeleri günlük hayata odaklanır; kazanç hırsı, şöhret edinme, şehvet giderme peşindedirler. Oysa hayatın gündelik hırsları deha sahiplerini cezbetmez; onlar kendilerinden kurtulmuş, insanlığın ortak dertleriyle boğuşmaktadırlar. Dâhiler, dikkatleri sübjektif ve pratik sahadan ziyade objektif ve teorik olaylara yöneldiğinden hayatın mahiyetini kurcalarlar. Dâhiler hem birbirlerine benzerler, hem de benzemezler. Ne kadar dâhi varsa, o kadar ayrı tip vardır; fakat Aristo "Büyük deha sahipleri melankolik olurlar." diyerek ortak duygularına, birbirlerine benzeyişlerine parmak basar. Söz konusu duygu onları takatlerinin ötesine sürükler; çile insanı haline getirir; ızdırapları yüzlerine akseder. Sıradan insanların çehrelerinde sığ bir hırs, ihtiras görünmesine mukabil, onlarınkinde acı bir derinlik vardır.

Kişiyi dâhi yapan idrak kuvvetidir; olayları değerlendirip hükme bağlar; o kendisi bakımından hayatın hiçliğini görür; fakat insanlık için derin anlamını kavrar. Bu özellikleri eserlerini sübjektiflikten kurtarır; insanlığın çarpan yüreği haline dönüştürür.

Dâhinin ilgi alanı toplumun, hatta insanlığın meselelerini kapsayacak kadar geniştir. Geniş olması bakışını sığlaştırmaz; bilakis derinleştirir. Kendinden çok kendini dokuyan unsurlara dikkatini çevirdiğinden daha ziyade onlarda yaşar; bunun için de varlığın esası, insanın evrendeki yeri, öncesi ve sonrası onu ilgilendirir ve düşündürür. Dolayısıyla sıradan insanın muhiti çevresiyken, dâhininki evrendir.

Normal insan bakımından şöhretin bizatihi değeri vardır; ondan nasıl yararlanacağının hesabını yapar; dâhi bakımından ise şöhreti doğuran sebep önemlidir.

Dengeli insan faydalı gayeler peşinde koşar ve bu gayelere onu ulaştıracak olan etkili vasıtalarla uğraşır; onların özelliklerini ve yeteneklerini bu hususlar sınırlandırır. Dâhinin idrakini ve arzusunu fayda kavramı sınırlandırmaz; çoğunlukla kendisine faydalı olanı görmez bile; görse de onu nefsine kölelik kabul eder. Bir felaket anında dâhi, eğer o felaket ilgi alanına giriyorsa, bu durumda canını kurtarmaya bakmaz; onu araştırmak gayretini güder. Normal insan bunu delilik olarak görür; zaten deha ile cinnetin kardeş olduğu iddiası buradan doğmaktadır.

Normal insanlar da şiir, resim, roman gibi güzel sanatlarla ilgilenirler; hatta onları meslek edinirler; fakat onlar halkın arzusuna hitap edip maddî kazanç elde etmeyi amaç edinirler. Dâhinin ürettiği eser bizatihi amaçtır; halkın arzusunu düşünmeksizin gönlünde ve idrakindekini ortaya koymaya çalışır. Dolayısıyla akıllı insanın eseri halkın arzusu değiştikçe anlamsızlaşır; dâhinin eseri ise zamanın üstüne çıkar, sonraki yüzyıllara hitap eder.

Güzel ve faydalı şeyler ender olarak bir arada bulunurlar; ceviz ağacı gibi. Genellikle büyük ağaçlar meyvesiz, bücürler meyvelidir. Hiçbir zenginin evi Sultanahmet, Selimiye camileri gibi değildir; çünkü evler ihtiyaçları gidermesi göz önünde bulundurarak yapılır. Namaz her yerde kılınır; ulu mabetler sadece ibadet mahalli olarak inşa edilmezler; mensup olduğu dinin hayat telakkisini, estetiğini, ihtişamını ortaya koymak amacıyla da yapılır.

Dâhi dikkatini ilgi alanına giren konuya yoğunlaştırır; böylece hayatın çok geniş sahasına yabancılaşır. En basit şeyler karşısında beceriksizleşir; yoğunlaştığı konuyu da hayatın biricik gayesi haline getirmesi onu akıllı insanın gözünde garip, hatta gülünç yapar; onun nezdinde de akıllı adam basit konuların mahkûmudur.

Dâhi kesinlikle soğukkanlı değildir; arzusu içinde yaşadığı hayat gibi sonsuzdur. Bu sonsuz ihtirasın esiri olur. Michelangelo Hz. Musa'nın heykelini yapabilmek uğruna on beş yıl bir taşta yoğunlaşır. O taşta hayalindeki Musa'yı görür; onu çekip çıkarmak hırsıyla gecesini gündüzüne katar. Sıradan insanlar için yapılan nihayet bir heykeldir; Hz. Musa'nın beden ve yüz yapısı şemail kitaplarında bulunuyor; bu ölümüne gayrete ne gerek var!

Birbirlerinden çok farklı olan dâhiler yeryüzünde zaten azdır; bu farklılıklar da onları iyice yalnızlaştırır. Akıllı insanlar yakınlarıyla mutlu bir hayat sürerken, dâhileri yalnızlıkları koza gibi sarar.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mehmed Niyazi
02-04-12
E mail: zaman. com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DÂHİLER
Online Kişi: 14
Bu Gün: 47 || Bu Ay: 10.294 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.480 || Toplam Tıklanma: 52.193.955