ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 2432
Yazar: Ali Nur Kutlu
ABDÜLHAMİD HAN'I ANLAMAK

10 Şubat 1918 değil de daha geç tarihlerde vefat etseydi belki üzüntüsü iki katına çıkacaktı. İttihat Terakki'nin, gözlerinin önünde Osmanlı İmparatorluğu'nu eriten ve sonunda yok eden politikalarına şahit olmadığına şahsen memnunum. Sürgüne gönderildiği Selanik'in Balkan savaşında düşme ihtimaline karşın önce Abdülhamid Han ve ailesi şehirden çıkartıldı. Şehri terk ederken 'Selanik düşerse imparatorluk düşer' demişti Ulu Hakan.

Selanik, ardından Balkanlar düştü. Parça parça kopardılar imparatorluktan. Sonunda dediği gibi İmparatorluk da düştü.

Abdülhamid sürgününü ve ömrünün son günlerini geçirmesi için Beylerbeyi Sarayı'na kapatıldı. Orada derin ıstırabını elleriyle yaptığı masa, sehpa, dolap gibi mobilyalara akıttı. İçe dönük kişiliği daha da derinleşti, dünyadan koptu. Birinci Dünya Savaşı başladığında gözü gibi koruduğu 5 milyon metrekare toprağın parça parça kopartılıp çiğnendiğinden belki de haberdar değildi. Elinde rende, bir ağacı yontarken, Osmanlı çınarının dalları da tek tek kopartılıyordu.

1918 yılının 10 Şubatı'na gelindiğinde dünya sürgünü sona erdi ve ebediyete göçtü. O utanç verici yıkımı görmedi çok şükür. Hicaz'ın düşüşünü görseydi, Medine'deki Fahrettin Paşa'nın 'Efendimizi bırakamam' feryadını duysaydı ne hissederdi? Kudüs'ün, o Yahudilerin önüne dünyanın servetini bir halı büyüklüğünde toprağına feda ettikleri canım Kudüs'ün düşmesine nasıl şahitlik edebilirdi ki?

Çanakkale'de kendi kurduğu Harbiye, Tıbbiye ve Mülkiye öğrencilerinin canlarını feda ettiğini ve İmparatorluğun tüm yetişmiş kadrosunun orada yok olduğunu öğrendiğinde nasıl dayanabilirdi?

Hiçbirine dayanamazdı. Hele ceddinin 400 yıl boyunca payitaht bildiği İstanbul'un, o güzelim Boğaz'ın İngiliz gemileriyle işgal edilmesine hiç dayanamazdı.

1918, Osmanlı'nın büyük hikayesinin son bulduğu yılda, Sultan Abdülhamid de acı yıkılışı görmeden göçtü 600 yıllık ailesinin yanına. Sessiz ve derin bakışları yedi iklim, dört mevsim, Devleti Ali Osmanlı toprakları üzerinde bir daha gezinmedi.

Abdülhamid'in derdi vardı. Bu yüzden yapıyordu bir çok şeyi ama kimse anlamak istemiyordu. Koca İmparatorluğu parçalamak için aç kurt gibi bekleyen yedi düvel düşman yanı başında dururken, devlet etme yönetimini eleştirenler dünyayı anlamıyordu muhtemelen. Bir kurabiye kadar toprak vermediği Filistin toprakları için neden yıllarca direndiğini şimdi çok iyi anlıyoruz değil mi?

Öte yandan teknik olarak bakıldığında geride muhteşem bir saltanat devri bıraktı. 32 yıl boyunca İmparatorluğu modernleştirdiği gibi İslam dünyasında birliği, beraberliği de sağladı. Sanattan mimariye, askeriyeden eğitime kadar onlarca alanda yenilikler ve reformlar yaptı. Ulaşımda devrim gerçekleştirdi. Hicaz Demiryolu ile imparatorluğu bir ucundan öbürüne bağladı. Anadolu'da kara yolu projesini başlattı ve bir çok şehir yola kavuştu.

İletişim ve haberleşmede Posta Telgraf Teşkilatı'nı kurdu, telefonu yaygınlaştırdı. Askeri alanda orduda çok büyük yenilikler yaptı. Dünyanın ilk deniz altı imalatını başarıyla gerçekleştirdi.

Osmanlı tarihinin en büyük eğitim hamlesi O'nun zamanında yapıldı ve 50 yıl boyunca bu kadar başarılı bir eğitim hamlesi yapılamadı. Şam'da, Trablusgarp'ta tramvaylar, telgrafhaneler, hastahaneler kuruldu.

Haydarpaşa'yı, Sirkeci garını yapan, Darülacezeyi kuran, Şişli Etfal'de fakirleri tedavi ettiren O'ydu. Ömrü yetseydi, belki de projesini hazırlattığı Boğaziçi köprüsünü de gerçekleştirecekti. Sultan Abdülhamid'in saltanatı zamanında yapılanların listesi bu köşeye sığmayacak kadar uzundur.

Ama tarihin bir başka yanına bakarsanız 'Kızıl Sultan' diye yaftalandığını, dönemine 'istibdat' (diktatörlük) dendiğini okursunuz. O dönem çıkan gazetelerdeki karikatür ve hiciv yazılarındaki hakaretler hiç kimseye yapılmamıştır. Abdülhamid'e 'eli kanlı' demek için 'Kızıl Sultan' yaftasını yapıştıran Albert Vandal adlı bir Fransız yazardı ama içerideki yazarlar daha hararetle o tanımlamayı kullandılar.

Beylerbeyi Sarayı'nda Abdülhamid'in kapatıldığı odayı gezerken ve elleriyle yaptığı muhteşem mobilyalara bakarken O'nu anlamaya çalıştım. Bir İmparatorlukta inanılmaz işler başaracaksınız, muhteşem eserler meydana getireceksiniz sonra 'Kızıl Sultan' diye hakarete uğrayacaksınız. 32 yıl boyunca İmparatorlukta toprak kaybetmeyeceksiniz, sonra 10 yılda tüm topraklarınız sizi askeri darbeyle devirenler tarafından kaybedilecek. Bu da yetmezmiş gibi hainlerin kaleminden çıkan yalan tarih yazılarıyla bir de iftiralara uğrayacaksınız.

Ulu Hakan Abdülhamid'in yaşadığı dramı ve ruh halini sanırım şu sıralar en iyi Başbakan Erdoğan anlıyordur.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız. 

Yazar: Ali Nur Kutlu
13-02-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
Necmiye
ÜZÜLÜYORUM
Tarih : 14-02-14

Bizim milletimiz kadar kendi değerlerine saldırmaktan zevk alan başka bir millet daha yoktur diye düşünüyorum.Bu yazı gerçekten insanın içini burkuyor. Osmanlının sürgün hayatı ile ilgili bir konuşma dinlemiştim.Ekrem Buğra Ekinci isimli bir hukukçu profesör.Dinlerken bile zor tahammül ediyor insan.Her şeye rağmen o kadar onurlular ki... Neyse bu yazıyı okuyunca bunları söylemek istedim; çünkü son zamanlarda tarih okudukça eskisinden çok daha fazla üzülüyorum. Selamlar.

 
ABDÜLHAMİD HAN'I ANLAMAK
Online Kişi: 27
Bu Gün: 107 || Bu Ay: 565 || Toplam Ziyaretçi: 2.225.959 || Toplam Tıklanma: 52.214.411