ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2385
Yazar: Vedat Bilgin
BAŞKANLIK SİSTEMİ VE KORKULAR

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE KORKULARBaşkanlık sistemiyle ilgili yazımızda meselenin mahiyetini ele almak yerine, kendi korkularını topluma bir siyasal problem olarak takdim etmeye çalışanlardan söz etmiştik. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sistemi esasında bir “sistem değişimini” gündeme taşımasını sanki yeni duyuyormuşçasına hayret ve tepkiyle karşılayanların esas sorunu, bir seçime daha “herhangi bir siyasi projeye sahip olmadan”, sadece ortaya konulan sistem değişimi talebine karşı çıkarak seçime tepkisel bir konumda gitmek durumunda kalmalarıdır. Bunun önümüzdeki seçimler için neyi ifade ettiğinin üzerinde ayrıca durmak gerekir.

Öncelikle başkanlık sisteminin otoriter bir rejim kurmakla ilişkisinin kurulmasını anlamaya çalışalım. Türkiye’nin siyasal rejiminin temel probleminin, otoriter devlet yapısına dayanmak olduğunu, bunun da erken cumhuriyetin daha tek parti kurulmadan yaşadığı bir sorun olduğunu, bu bürokratik otoriterizmin 27 Mayıs sonrası militarizme dönüştüğü tezini “rejimin üç hali” diye savunup, yazarak sizlerle paylaştım.

Parlamenter sistem neyi başaramıyor?

Üçüncü hal son dönemde yaşanan süreçlerle ilgilidir. Sürecin tamamlanması için, başta yeni bir anayasa olmak üzere yapılması gerekenler vardır. Kısaca istenilen sistem değişikliğinin, bir otoriterleşme meselesine yol açmasından değil, ancak “mevcut otoriter geleneğin” büsbütün tasfiye edilmesine vesile olmasından bahsedilebilir. Dolayısıyla mesele bir otoriterleşme meselesi değil tam tersine demokratikleşme meselesinin devamıdır. Bilindiği gibi demokrasi uygulaması açısından “parlamenter sistemin” mi “başkanlık sisteminin” mi daha iyi olacağı, daha başarılı olacağı ülkelerin siyasal kültürlerine, toplumsal yapılarına ve tarihsel bağlı bir husustur.

Bu açıdan baktığımızda Türkiye’de parlamenter sistemin en çok şikâyet edilen yönlerini şöyle tespit edebiliriz: Bir, kuvvetler ayrılığı kâğıt üstünde kalmaktadır, parlamentoda çoğunluğu olan parti yasama gücünü ele geçirdiği gibi, Meclis denetimini de dışında kalmaktadır. İki, otoriter cumhuriyet anlayışına göre biçimlenmiş devlet örgütlenmesi karşısında Meclis bütünüyle dar bir alanda hareket etmekle sınırlandırıldığı için, millet iradesi siyasal zaaf yaşamakta ayrı bir devlet iktidar alanı ortaya çıkmaktadır. Elbette ki bu iktidarı kullananlar devlet içinde muhtelif kurumlar içinde yer alan “siyasal bürokratlar” olmaktadır. 

Bu sorun doğrudan parlamenter sistemin ürettiği bir sorun değil, bu sistem kurulmadan önce yapılaşmış “otoriter cumhuriyetin” gücünün dönüştürülmesinde parlamenter sistemin yaşadığı yetersizlikle ilgilidir. Üç, gücünü “otoriter cumhuriyet geleneğinden” alan bürokratik kadrolar, parlamenter sistemde icra organını etkisizleştirip, en azından işleyişini yavaşlatabilmektedirler.

Başkanlık sistemi ülkeyi bölebilir mi?

Başkanlık sisteminin her şeyden evvel devletin içindeki bu “değişmez iktidar yapısının” tasfiye edilmesinde daha etkin demokratikleşme işlevi görmesi mümkündür. Kuvvetler ayrımının gerçek anlamda düzenlenmesi, iktidar-Meclis çoğunluğu bütünlüğünden, Meclis’in yasama ve denetleyici gücüne tabi olması demokratik bir devlet yapılanması bakımından önemlidir. Yargının yeniden yapılanarak, otoriter bir geleneğin kurumu olarak değil, bir hukuk devleti kurumu olarak gerçek anlamda bağımsız bir konuma taşınması denetleme fonksiyonunun artmasını sağlayacaktır.

Başkanlık sistemine “bölünme endişesi” ile karşı çıkılması ise meselenin yanlış bir biçimde “ikili Meclis” ve “federasyon” eksenlerinde tartışılmasıyla ilgilidir. Önce şunu belirtmek gerekir ki başkanlık sisteminin ABD’de olduğu gibi ikili Meclis’e dayanma zorunluluğu bulunmamaktadır.  Ayrıca parlamenter sisteme sahip olduğu halde Almanya gibi federasyon örgütlenmesi geleneği olan devletlerin bulunduğunu da hatırlamak lazımdır.

Ülkelerin tarihi onların siyasal sistemleri üzerinde de belirleyici etkiler yaratırlar. ABD’yi önceden kuruldukları için eyalet devletleri birleşerek kurmuşlardır. Senato ve Temsilciler Meclisi buradan geldiği düşünülürse, Türkiye’de tarihin tersten yaşanmasını istemek bir “anakronizm” değilse tarih manyaklığıdır. Dolayısıyla başkanlık sistemini federasyon-ikili Meclis bağlamında tartışmak anlamsızdır. Buradan kalkarak “bölünüyoruz” kampanyası yapmak da en hafifinden meseleyi anlamamaktır. Başkanlık sisteminin bölmek değil tam tersine entegre edici bir gücünden bahsedilebilir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Vedat Bilgin
05-02-15
E mail: aksam.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BAŞKANLIK SİSTEMİ VE KORKULAR
Online Kişi: 14
Bu Gün: 328 || Bu Ay: 10.224 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.276 || Toplam Tıklanma: 52.190.504