ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 338
Yazar: D. Mehmet Doğan
MEKTEBİN İSTİKLÂLİ!

MEKTEBİN İSTİKLÂLİ!Cumhuriyetin 99. yılında yine “istiklâl mücadelesi”nden bahsediliyor. Siyasî istiklâlin tam istiklâli sağlamadığı artık fark ediliyor olmalı.

“’Milletimin istiklâlini kazandım, mektebimin istiklâlinden vaz geçtim’ diye öğünmek sade bir vatan kaatiline yakışırdı.”

Nureddin Topçu’nun dikkat çektiği konu önemli aslında. İktisadî-siyasî bağımsızlıkta ısrar edenler “eğitimde bağımsızlık” konusunu fazla önemsemediler. Bunun sebebi var tabiî ki, Türkiye’nin kesin ve nihaî batılılaştırılması projesi uygulanacaktı. Asıl proje medeniyet değiştirme eksenli idi. Yeni rejim “millî hâkimiyet” prensibini bayraklaştırmakla beraber, milleti dayanak yapacak durumu yoktu; çünkü milleti ayakta tutan değerler baştan aşağı yıkılacak, batıdan ithal değerlerle sistem yeniden kurulacaktı. Yeni millet/ulus, yeni ithal değerler!

Bunun için, yoğun bir propaganda ve öğretme faaliyetine ihtiyaç vardır. İşte Tevhid-i tedrisat (yani öğretim tekeli) bu şekilde doğmuştur.

 

Demokratik, çoğulcu öğretim terk edilerek, totaliter öğretime böylece geçilmiştir. Tevhid-i tedrisatı “tevhid-i neşriyat”ın, yani yayın tekelinin takip etmesi gerekiyordu. Cumhuriyet yönetimi, çok kısa zamanda bütün muhalif yayınları susturarak tam bir “yayın tekeli” kurmuştur.

Öğrenmek zekânın, yapmak ahlâkın işi

Diyebiliriz ki, 20. yüzyılımızda yalnız Nureddin Topçu, eğitimin, öğretimin, daha doğrusu “maarif”in ruhunu içeriden biri olarak vukufla kavramış ve ona göre düşüncelerini derinlemesine ifade etmiştir.

 

Akıldan hiç çıkarılmaması gereken bir sözü: Öğrenmek zekânın, yapmak ahlâkın işidir…Sistemin yalnız bu cümlede ifade edilen hükme göre tanzimi mümkündür.

“Millî eğitim” ismine bakmayın, esasında “öğretim” bakanlığıdır. Eski yeni, gerekli gereksiz bilgilerin genç beyinlere aktarıldığı devasa bir cihazdır. Bu aktarma işinin ne derecede başarılı olduğu ayrı bir mesele, fakat bu bilgilerin gençlerde tecessüs uyandırarak araştırmaya sevk etmesi haliyle pek karşılaşmıyoruz. Gençlerin ite kaka dahi olsa kitap okumaya, ufuklarını genişletmeye yönelik bir tutumlarının olmaması en güçlü delilimiz.

Her şeyi öğrenebiliriz. Burada iyi, kötü, doğru yanlış, faydalı faydasız ölçüleri olmayabilir. Kapasitemizin yettiği yere kadar öğrenebiliriz/ öğretebiliriz. Topçu, “çocuğa herşeyi öğreten mektep onu ne kadar düşüncesiz yapabiliyor” diyor.

Öğrendiklerimizi uygulamaya gelince bu noktada mutlaka bir ayırım yapma, bir ölçü getirme mecburiyeti vardır. Bilgi bize bu mecburiyeti öğretmez. Mesela, öğrendiklerimiz insanları en kolay nasıl öldüreceğimizle, yok edeceğimizle ilgili olabilir.  Mesela, atomu parçalama bilgisini öğrenir ve atom bombası yapabiliriz. Bu yüzbinlerce, milyonlarca insanı bir çırpıda yok ecek bir cihaz yapmak anlamına gelir. Bunu kullanmaya kalkıştığımızda, düşüncemizi harekete dönüştürdüğümüzde ne yapacağız?

İşte bu noktada “ahlâk” devreye girecektir. İyiyi, güzeli, doğruyu, olumluyu, insanlığın hayrına olanı yapmak bir seçme işidir. Bu seçim için millî eğitim müfredatı gençlerimize yeterince yardımcı oluyor mu?

Ahlâk hür beyinlerin işidir. Mektep hür olmayı, hür düşünmeyi öğretmelidir. Ancak hürriyet insanı sorumluluk sahibi yapar. Sorumluluk ahlâkın temel kavramlarrındandır.

Esıl “eğitim” bilgi öğretme değil, değer kazandırmadır. Millî eğitim gençlerimize hangi değerleri kazandırıyor?

Nureddin Topçu, öğretim sistemi içinde değer kazandırıcı müfredatın nasıl bir değişim geçirdiğini şöyle özetliyor: “…İnsanı düşündürecek felsefe kültürü okullarda şöyle bir inkılâp geçirdi. Önce metafiziğin Allah bahsi lise programlarından çıkarıldı, sonra Allah’a götürüyor diye ruh bahsi de atıldı. Daha sonra varlık üzerinde düşündürdüğü için bütün metafizik bahisleri lise felsefe programlarından çıkarıldı. İnsanı tanıtan ahlâk bahsi lise felsefe programlarının ufak bir köşesine sıkıştırıldı…”

Topçu, ömrünü milletinin memleketinin meselelerine hasretti. Mesleği “muallimlik”ti. Muallim kelimesinin çağrışım derinliği karşısında öğretmen “sözcüğü” ne kadar âcizdir!

Bir mürebbî olarak şöyle söylüyordu: “Gencimizin ruhu sarsıntı halindedir. Gençler spor, siyaset ve kazançtan ibaret üçüzlü hayat maddeciliğine daha beşikten başlıyarak meftun yetişmektedirler. Bu üçüzlü belâ onların ruhunda güneş ve tabiat, aşk ve miraç yaşatmıyarak, varlığını maddenin altında ezilmiş bir iskelet halinde beşikten mezara kadar takip ediyor ve bir çelenekle sarıp toprağa teslim ediyor.”

Türkiye’de eğitim-öğretim sistemi devasa bir cihaz. Bir öğretme cihazı, bir “test” cihazı…Öğretim var, eğitim yok!

Nureddin Topçu bu dünyadan ayrılalı, neredeyse yarım asrı buluyor; fakat ortaya koyduğu fikirlerle, sürdürdüğü mücadele ve dâvasıyla yaşıyor. 20. Yüzyılın barbar pozitvizmine karşı “ahlâk nizamı”nı savundu. “İsyan ahlâkı” kavramı ile hem yerli hem evrensel bir düşünce ve hareket yolu açtı. Onun yüzüncü yaşında, Türkiye Yazarlar Birliği bir “ahlâk Şûrası” topladı. Aslında bu Millî Eğitim’in işi olmalıydı. Tek kanatlı, sadece öğretime dayanan Millî eğitim, işin değerler kısmını, terbiye kısmını, ahlâk yönünü bunca zaman ihmal etti. Her alanda yaygınlaşan ve eğitim sistemini çürüten yozlaşmalara karşı yeni arayışlar için bir başlangıç yapmak gerekiyor.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
12-03-22
E mail: maarifinsesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
MEKTEBİN İSTİKLÂLİ!
Online Kişi: 31
Bu Gün: 99 || Bu Ay: 1.047 || Toplam Ziyaretçi: 2.227.113 || Toplam Tıklanma: 52.223.629