ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DARBE İZLERİ
Okunma Sayısı: 3602
Yazar: Ünal Tanık
SADECE ASKER Mİ MES'UL?

Çevik Bir'e gerçekten haksızlık yapılmış olur

28 Şubat ile ilgili soruşturma geçtiğimiz hafta başlatıldığında Rotahaber bu gelişmeyi “Birinci dalga” diye verdi.
 
Soruşturmasını yürüten Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili’nin talimatıyla atılan bu adımı “birinci dalga” olarak niteleyen ilk biz olduk. Nitekim, bugün 7 ilde başlatılan aramalar ve yeni gözaltı kararları bu nitelemenin isabetli olduğunu ortaya koydu.
 
Anlatmak istediğim elbette bu değil.
 
Türkiye’nin darbelerle yüzleşmesini ve hesaplaşmasını sağlayacak bu girişimleri, hedefinden saptıran isimler, daha ilk adımın atıldığı andan itibaren hemen ortaya çıktı. Rotahaber, bu isimlerin kimler olduğunu daha ilk saatlerden itibaren deşifre etti.
 
Darbelerin Türkiye’de yalnız askerlerin girişimiyle yapılmadığını, Silahlı Kuvvetlerin bu işte bir araç olduğunu göz ardı ederseniz, darbeleri yanlış değerlendirmiş olursunuz.
 
Cumhuriyet tarihinin en büyük kara lekesi olan 27 Mayıs 1960 darbesini, İnönü’nün halkın oyuyla kaybettiği iktidarı, askerin gücünü kullanarak elde etme girişiminden ayırırsanız yaşananları doğru yorumlamış olamazsınız.
 
28 Şubat süreci, İstanbul sermayesinin üretmek ve ticaret yapmak yerine sahip olduğu bankalar aracılığıyla devletin parasıyla devleti soyma sisteminden ibarettir.
 
Refahyol hükümeti, kurduğu “havuz sistemi” ile İstanbul sermayesinin suyunu kesti. Bilindiği gibi “havuz sistemi” ile devlet kurumları arasında nakiti olanla nakite ihtiyaç duyanları aynı potada buluşturmuştu. Bu girişim bedavacı İstanbul sermayesi tarafından ekmeğine kan doğramak olarak nitelendirilmişti.
 
İstanbul sermayesinin, Refahyol’u bitirme hamlesi ile vurmak istediği bir diğer hedef ise Özal’ın çabalarıyla Anadolu sermayesinin bayilikten üreciliğe geçmesinin önünü almaktı.
 
28 Şubat’ta hakim medya durumunda olan iki isim vardı. Bunlar da Aydın Doğan ve Dinç Bilgin idi. Her iki gazete patronu da aynı zamanda banka sahibi idi. Doğan’ın elinde (sonradan Fortis olan) Dışbank, diğerinde ise kapatılan Etibank vardı.
 
Yani menfaati bozulanlar çetesi içinde bu iki gazete patronu işadamı da vardı. Öteki beşli çetenin kimler olduğunu ve neler yaptığını çok özet halinde bir önceki yazımda yazmıştım.
 
Patronunu aklamayı şu sıralarda hayatının birinci gayesi haline getiren Taha Akyol, bu kez de patronunun yaptıklarını başka kategoriye sokarak “zaman aşımı”na uğratma peşinde.
 
Akyol’un söylediğinin özü şu:
 
“Daha önemlisi zamanaşımıdır. “Darbeye teşebbüs edenler” hakkında eski TCK’daki dava zamanaşımı 20 yıldır, dolmamıştır, bu sebeple askerler hakkında soruşturma yapılıyor. Fakat bu suça “fer’an iştirak”, yani genel tavırlarla değil, belirli eylemleri yaparak “yardım” edenler hakkındaki dava zamanaşımı ise 10 yıldır! Ve dolmuştur!
 
Demek ki, siviller hakkında akla gelebilecek “yardım” suçlaması zamanaşımına uğramıştır!”
 
Taha Akyol, patronunu, 28 Şubat’ın birinci aktörlüğü konumundan “yardımcı” pozisyonuna çekerek kurtarma çabasında. Yazık. Bugüne kadarki müktesebatıyla hiç örtüşmeyen çırpınışlar.
 
28 Şubat’ı hep askerler üzerinden yürütmeye çalışma girişimlerini konuşmak üzere Hafta başında Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton’u ziyarete gittim. (Bu görüşmenin bir bölümünü de Ülke TV’deki Salı akşamları yayınlanan Aslında Ne Oldu programında paylaştım.)
 
Alaton, yalnız 28 Şubat’ta değil, 1960’ta da, 1971’de de 1980’de de iş dünyasının ve siyasetçilerin, askerle hep kol kola hareket ettiğini söylüyor. Türkiye’nin gelişmesinin önüne engel konulması ve kaynak transferi için bunların yapıldığını anlatıyor.
 
İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1950’de Türkiye’nin kişi başına düşen milli gelirinin 200 dolar, Almanya’nın ise sadece 50 dolar olduğunu hatırlatan İshak Alaton, “4 Alman bir Türk ediyor” izahını yapıyor. Bu tablo, 2000’e gelindiğinde bambaşka bir şekil alıyor. Almanya 36 bin dolar gelir seviyesine ulaşırken, Türkiye ise 3 bin dolar düzeyinde kalıyor. Yani  Alaton’un tabiriyle “12 Türk bir Alman ediyor”.
 
Alaton’un altını çizdiği bir noktayı daha paylaşmak istiyorum. “Sanıldığının aksine Almanya hızlı ilerlemedi. Sadece istikrarlı büyüdü. Bizdeki gibi darbelerle önü kesilmedi” diyor.
 
Bütün bu yaşananlar, toplumun gözü önünde iken, 28 Şubat’ın kahramanlarını yargı karşısında hesap vermekten kurtarmak amacıyla öteki kalemşörlerin tavrını belki anlamak mümkün. Ama Taha Akyol’un, Nazlı Ilıcak’ın soruşturmaların askerin üzerine yıkılmasını ve orası ile sınırlı kalması konusunda gösterdikleri olağanüstü çabayı anlamak gerçekten çok zor.
 
Eğer 28 Şubat’ın ortaklarından sadece asker sorumlu tutulacaksa, yazık Çevik Bir’e.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ünal Tanık
20-04-12
E mail: rotahaber.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
SADECE ASKER Mİ MES'UL?
Online Kişi: 16
Bu Gün: 350 || Bu Ay: 4.158 || Toplam Ziyaretçi: 2.233.943 || Toplam Tıklanma: 52.283.386