Kategori : / AKTÜALİTE | Okunma Sayısı: 2634 |
Ben önemliyim!” diye zevzeklik etmekle önemli olunmaz!
Olsa olsa gülünç olunur!
Eğer gerçekden önemliyseniz bunu îlân etmek ihtiyâcını hissetmezseniz, zâten bilirler.
Münferid şahıslar için geçerli olan bu durum devletler için de geçerlidir.
Siz hiç meselâ bir ABD’nin “Bakınız, ben ne kadar önemliyim!” kabîlinden lakırdılar etdiğini işitdiniz mi?
Bu, daha az önemli devletlere de şâmildir. Diyelim ki Almanya’ya... Fransa’ya...
Bir devlet mütemâdiyen ne kadar önemli olduğunu söyleyip duruyorsa ergeç buna neden ihtiyaç duyduğu suali kendini gösterir.
Bu davranış şekli, bir mahalle kahvesinde ikide bir “Bakın, sağım öldürür, solum süründürür!” övüngenliği etmeğe benzer. İşitmezlikden gelebilirler, lâhavle çekip öbür yana dönebilirler falan ama gün gelir kenarda sessiz sedâsız oturan ufak tefek müşterilerden biri şöyle bir dönerek “Hastir, ulan!” da diyebilir.
Eğer o âna hazırlıklı değilseniz façanız fenâ hâlde bozulmaya mahkûmdur.
Dikkat ediniz, “paçanız” demiyorum “façanız” diyorum.
Ben bu bahsi tabii laf olsun, sütun dolsun gâyesiyle açmadım.
Devlet ve toplum olarak kendimize dâir bâzı mülâhazalarda bulunmak istiyorum:
Arkadaşlar!
Başlangıçda benim de hiç hoşuma gitmiyor değildi ama bana artık bu “Biz öyle önemliyiz kiii!” muhabbetinden gınâ gelmeye başladı.
Elbet demek istemiyorum ki önemsiziz. Değiliz önemsiz olmasına da bunu günde beş vakit tekrarlamakla seviyesi yükselmiyor bu meretin! Üstelik; coğrâfî pozisyonumuz, nüfûsumuz ve topraklarımızın genişliği, kısacası “özgül ağırlığımız” bağlamında biz iki seksen yerde yatarken de önemliydik ve önemliyiz!
O zaman önemliysen neye gereğini yapmıyorsun, a Geveze?
Sonra önemliyiz derken kasdedilen nedir?
Eğer ordunsa; generalite ve admiralitesinin yaklaşık üçde biri vatana ihânet suçlamasıyla tutuklu bir ordu bu vasfı nasıl kazanıyor?
Eğer öyleyse 35 yıldır “üçbuçuk eşkıyâ” ile baş edebilmekden niye âciz?
Ayrıca bâzı kumandanlarının o “eşkıyâ” ile teşrîk-i mesâî içinde bulunduklarına dâir dinmek bilmeyen “dedikodular”ı ne yapalım?
Eğer önemin ekonomikse o zaman nasıl oldu da 1974’den bu yana mendil kadar bir KKTC’nin iki yakasını bir araya getiremedin? Üstüne üstlük kendi yakanı onların eline nasıl kaptırdın?
Aşırı edebsiz veyâ düzenbaz idiyseler niye siyâseten hadlerini bildirip karşında sustalı maymuna çeviremedin?
Bu kadar önemliysen Irak ve Sûriye’de, Bosna-Hersek’de, Kuzey Afrika ve Kafkaslar’da niçin senden başka her baldırıçıplağın borusu ötüyor ama bir türlü üç mezür de Osmanlı melodisi dinlememiz nasîb olmuyor?
Yoksa sana büyü mü yapdılar, nazar mı değdi?
Kimse bana tutup da “Ama herkes bizden bahsediyor.” diye gelmesin!
Eğer bahsedilmek başlıbaşına bir meziyetse Angelina Jolie’den daha da fazla bahsediyorlar!
Benim derdim o değil!
Büyük Ortadoğu, Balkanlar, Doğu Avrupa ve Kafkaslar yeniden şekillenirken Ankara, târihen daha da doğrusu İstanbul, nerede duruyor ve neden orada duruyor ben onu bilmek istiyorum!
Salıları grup toplantılarında -kabûl!- birinci sınıf hitâbet örnekleri vermek veyâ
-neûzübillah!- kendi ülkesini salya sümük bir ecnebî devlete şikâyet ederek şefaat dilenmek, ayıb değil ya, beni kesmiyor!
ÖNEMLE duyurulur!
Yazar: Yağmur Atsız |
03-07-12 |
||
E mail: stargazete.com | Tweet | ||